Coleman Hawkins: Saksofonun Babası
Coleman Hawkins ya da Namıdiğer Bean
Hikaye şöyle başladı.
19 Mayıs 1969 sabahı, tenor saksofonun en büyük isimlerinden biri olan Coleman Hawkins, henüz 64 yaşında iken, zatürree ve diğer vücut komplikasyonlara yenik düştü. O esnada, Hawkins’in yattığı hastane odasının dışındaki koridorda, Thelonious Monk volta atıyordu. Elinde tuttuğu plaklarla, ileri geri yürüyordu. Hawkins, hastaneye kaldırılmadan hemen önce, Monk’a bir kaç albüm hediye etmişti. Plaklar Coleman Hawkins’e aitti. Hawkins o meşum gece hastaneye götürülürken, Monk’la birlikte, otel süitinde, caz müziğin büyük icracılarının koruyucusu, Barones Pannonica de Koenigswarter, diğer adıyla Nica da vardı.
Monk, Hawkins’in ölümü üzerine duygusal bir sarsıntıya girdi, Manhattan merkezindeki kulüplerde beraber çalmışlardı. Monk ilk kulüp deneyimini Hawkins ile gerçekleştirmişti. Su götürmez bir gerçek ki, Monk enteresan bir adamdı. Takıntılı olduğu durumlar vardı. Eğer, bir caz grubun piyanosunda ve albüm kaydında kendisi yoksa, başka arkadaşlarının plaklarını kolay kolay dinlemezdi. Coleman Hawkins vefat ettikten sonraki üç gün boyunca, uyuyamadığı için, Hawkins’in ona hediye ettiği albümleri defalarca çaldı ve çaldı…. İşte bu Monk’un, başkalarına ait olan plakları dinlemek adına, tecrübe ettiği, ilk ve son deneyimdi.
Monk, Coleman’ın ölümünden sonra yaşadığı, gel gitli ruh halini yönetebilmek için oldukça çaba sarfetti. Üstelik, Coleman’a adanmış duygular taşımakta haksız da sayılmazdı. Ölümünden elli küsur yıl geçmesine rağmen, günümüzde Hawkins’in müziği, kendi içinde hala çok önemli, eğlenceli ve tarihsel değerinin ötesinde incelemeye değer. Pek çok tenor saksofon icracısı, bugün işgal ettiği yeri, bir şekilde Hawkins’e borçlu olduğunu, yüksek sesle ifade ediyor.
Tenor Saksofonun Babası
1904 yılında doğan Hawkins, tenor saksofonun diğer iki büyük ismi olan, Lester Young ve Ben Webster‘dan beş yaş daha büyüktü. Hawkins, hem Webster, hem de Young’dan önce sahnelerdeydi. Sololara layık bir enstrüman olarak tenor saksofonu yükselten ilk kişi oldu.
Kariyeri, 1925 yılında, Louis Armstrong & His Hot Five’ın kayıtlarından daha önce başladı. 1960’ların sonuna, 1960’ların zirvesine ve fusion dönemine kadar sürdü. Kariyerinin başlarında, Armstrong ile başlayıp, kariyerinin sonlara doğru ise Sonny Rollins ile çalabilmiş ve aynı sahneyi paylaşmış başka müzisyen yok.
Kuşakları Etkileyen Müzisyen
Hawk aktif yıllarını oldukça dolu geçirdi. Monk, John Coltrane, Duke Ellington, Dizzy Gillespie, Django Reinhardt ile çalışma fırsatı buldu. Belki de tam tersi bir önerme ile, onlar Coleman Hawkins ile çalışabildiler. Hawkins bir neslin değil, en az iki jenerasyonun, swing akımından bebop akımına geçmesinde bire bir rol oynadı. Dönem içinde pek çok müzisyeni etkiledi. Bu durum, modern caz tınıları hissettiğimiz yıllara kadar sürdü.
Armstrong, müzikte kapladığı yer ve camiada önemine rağmen, free caza ve avangart stilin çılgın doygunluğuna ulaşamadı. Bunu net bir biçimde Coleman Hawkins yaptı. Hawkins direndi. 1923 yılında Fletcher Henderson’ın swing grubuyla; 1930’lu yıllarda Avrupa’da Django Reinthardt ile, 1940’lı yıllarda Monk, Max Roach, Dizzy Gillespie ve Miles Davis ile, 1950’lerde Monk ve Coltrane ile; ve ayrı ayrı 1960’larda yine Roach, Duke Ellington ve Sonny Rollins ile çaldı.
Hawk ve Pres
Hawkins genellikle Lester Young’dan daha düşük tonda, Ben Webster’dan da daha yüksek tonda notalar çaldı. Young lirik, tatlı ve hızlıydı. Genellikle bir tenor saksofonistten daha çok, alto saksofoncu gibiydi. Lester Young’un deyimiyle “cool” tarzda takılan ve kendilerine Lester Young’ı örnek alan, Stan Getz, Gerry Mulligan, Paul Desmond gibi isimler vardı. Ben Webster’a gelince, Webster nefes kesici baladları saldırgan bir tonda çalıyordu. Dexter Gordon, John Coltrane, Sonny Rollins ve günümüzde Joshua Redman ve Eric Alexander gibi isimler, Ben Webster ekolünün temsilcileri olarak gösterilebilir. Charles Lloyd’ı ise, hem Lester Young, hem de Ben Webster kombinasyonunu en iyi şekilde temsil ediyor diyebiliriz.
Monk ve Hawk
Tüm bunların haricinde, yukarıda ismini geçirdiğim farklı ekollerden gelen, pek çok caz müzisyen, Coleman Hawkins’e hayrandı. İşte bunlardan biri de, Thelonious Monk’du.
Monk’un Hawkins’e hayran olması için ana enstrümanının saksofon olması gerekmiyordu. Coleman Hawkins’in iki mahlası vardı. Bunlardan biri soyadının kısaltması olan Hawk, diğeri de, kafasının şeklini fasulyeye benzeten arkadaşları tarafından ona takılan isimi ile Bean idi. Bir diğer rivayete göre, Hawkins, saksofondaki ustalığı, armoni teorilerini anlama ve uygulama konusunda sergilediği zeka nedeniyle “Bean” lakabını almıştı. Monk, Coleman Hawkins’e lakapları ile seslenmedi. Elinden tutan bir yoldaşı gibi gördüğü Hawkins’e, ön adı olan Coleman ismi ile hitap etti. Bazen de kısaltarak Cole derdi.
Armstrong Etkisi
1920’li yıllarda tenor saksofon ordu bandolarında ya da büyük orkestralarda klarnet ve nefesli diğer pirinç çalgılarla birlikte, senfonik bir enstrüman olarak kullanılıyordu. Solo çalma yeniliğini ilk başlatan, trompeti ile, Louis Armstrong oldu. Hawkins, 1923 yılında, New York’ta Fletcher Henderson‘ın orkestrasına katıldığında 19 yaşındaydı. Armstrong ise, 1924 yılında Henderson’la bağlantı kurdu. Hawkins’e tenor saksofonda solo çalışması için ilham verdi. On bir yıl boyunca Henderson’ın orkestrasında kaldı. Zamanla Hawkins’in stili, büyük gruplardan küçük gruplara geçtiğinde, bireysel olarak öne çıkmayı vurgulayan bebop akımı ile birlikte evrildi.
Hawk Avrupa’da
Hawkins, beş yaşında iken önce piyano, sonra ise çello çalmaya başladı. Ebeveynlerinin teşvikiyle dokuz yaşında saksofona yöneldi. Çok yetenekliydi. Aynı zamanda inkar edilemeyecek biçimde çok da çalışkandı. Avrupa da, Amerikalı müzisyenlere gösterilen yakın ilgiden etkilendi. 1934 yılında, beş yıllık bir misafirlik için Avrupa’ya gitti. Coşkuyla karşılandı. Aralarında gitarist Django Reinhardt’ın da bulunduğu çeşitli gruplarda çaldı. Örneğin enstrümanını öne çıkarabilecek şekilde, Benny Carter ile çalıştı.
Bu süreçte, Lester Young kısa süreliğine Henderson’ın grubunda Hawkins’in yerini aldı. Henderson’ın karısı gruba, gerçekten oldukça kapsamlı koçluk yapıyordu. O süreçte, Lester’ın saldırgan olmayan çalma stilini, Hawkins’den daha farklı, daha hafif buluyordu. Bu sebeple gruptan, Lester’ın ayrılmasını istedi. Young’dan sonra, Ben Webster tenor saksofon sandalyesine oturdu.
Body and Soul
Hawkins, henüz otuzlu yaşlarının başında iken, Avrupa’dan, Birleşik Devletlere geri döndü. Lester Young da aynı yıllarda (1936 ve 1940 yılları arasında), Count Basie grubunda çalıyordu. Lester grupta, solist Billie Holiday ile oldukça samimi bir dostluk kurdu. Bu da Lester’ı dönem içinde oldukça popüler hale getirdi. Her ikisi de, farklı tarzlarda ustalardı. Lester, Coleman’dan daha genç belki daha rafine, Hawkins ise, belki daha kaba, ama teknik açıdan daha yetkindi. Her iki müzisyen de, daha sonra Jazz at the Philharmonic turnelerinde aynı sahnede, defalarca birlikte çaldılar.
1939 yılında, Hawkins dokuz kişilik bir grup kurdu. İyi bilinen bir balad olan Body and Soul‘u doğaçlama yaparak kaydetti. Şarkının pürüzlü kenarları Coleman’ın yorumuyla, sanki cilalanmıştı. Sonny Rollins, Thelonious Monk’un bir keresinde Hawkins’e şu soruyu sorduğunu hatırlıyor: “Orijinal formundan farklı, hiçbir sözün olmadığı, enstrümantal yorumladığın şarkıyı, nasıl böylesine hit yapabildin?” Rollins’in kendisi de Coleman Hawkins’in yorumladığı Body and Soul için, “Bu yorum bir başyapıt. Hala öyle ve her zaman da öyle olacak. Bunu açıklamak beni aşar. Coleman Hawkins’in göklerde olmasının nedeni budur.” cümlelerini kurdu.
Bebop Hamisi Hawk
Hawkins, 16 Şubat 1944 tarihinde, Dizzy Gillespie’nin ünlü eseri, Woody’n You‘nun ilk bebop kaydı için grubuyla stüdyoya girdi. Max Roach ve Dizzy Gillespie de grupta vardı. Dizzy bu standartı, swing grubu lideri olarak bilinen ve Gillespie’yi bir aranjör olarak yetiştiren Woody Herman’a bir saygı duruşu niteliğinde bestelemişti. Böylelikle Hawk, Rainbow Mist albümünü başarıyla kaydetti. Body and Soul’u yeniden yorumladı. Aynı zamanda Gillespie ve davulcu Kenny Clarke tarafından yazılan ve daha sonra Gillespie ve Charlie Parker tarafından da popüler hale getirilen bir bebop standardı olan “Salt Peanuts” parçasını da bu albümde yorumladı.
Hawkins artık orta yaşlıydı, 40 yaşındaydı. Bebop’ın gelişmesi için, genç müzisyenleri çalıştırmaya başladı. Hawkins, Monk’a işte bu yıllarda yaklaştı. Monk’u Harlem’in şehir merkezinde, bebop kuluçka merkezi olan, Minton’s Playhouse‘dan tanıyordu. 1944 yılının baharından Aralık sonuna kadar, Manhattan’ın 52. Caddesindeki kulüplerde çalışması için, Monk’un elinden tutup şehir merkezine getirdi. 1947 yılında da, 21 yaşında olan Miles Davis ile Coleman Hawkins’in All-Stars grubunda birlikte çalıştılar.
Hawkins, bu genç müzisyenlerin kompozisyon açısından yaptıklarını anlayan ve tamamlayabilen bir akıl hocasıydı. Gillespie, Monk ve Charlie Parker bebop ile daha yakından ilişkilendirildikçe, Hawkins, swing dönemi boyunca enstrümanları üzerinde yeterliliğini tamamlamış, daha geleneksel müzisyenlerle sahne almaya başladı.
Hawk ve Coltrane
Hawkins, yıllardır birlikte çalmadığı Monk’la, Haziran 1957’de John Coltrane’in de dahil olduğu bir albüm çalışmasında, yeniden bir araya geldi. Monk’s Music albümü çıkacaktı. Davulda, Art Blakey vardı. Bu albümden çıkan parçalar, dört yıl sonra, her biri daha fazla tanındıktan sonra, John Coltrane with Thelonious Monk adlı başka bir albümdeki parçaların yarısını oluşturacaktı.
1957 yılında, Monk, Coltrane’e olabildiğince destek oluyor ve müzik teorileri üzerine bildiği her şeyi aktarıyordu. İkili, Five Spot kafede beş ay boyunca birlikte performans sergilediler. Bu, Coltrane’in, Miles Davis tarafından, uyuşturucu kullanımı nedeniyle kovulmasından ve ardından ruhsal iyileşmesini deneyimlemesinden sonraki dönemdi. Monk’un kendisi de o yıl bir psikiyatri hastanesine yatmıştı. Tedavi görüyordu. O aylarda formüle ettikleri nüansların, hayatlarının geri kalanında, hatta en uzak mesafelerinde bile başaracakları her çalışmanın modelini oluşturduğu müzik eleştirmenlerince söyleniyor. Bu zaman diliminde onlara katılarak kayıt yapan ilk kişi, Coleman Hawkins’ti.
Hawk ve Pres Aynı Sahnede
8 Aralık 1957 tarihinde, Hawkins, Young ve Webster, CBS televizyonu özel programı The Sound of Jazz‘da, Billie Holiday ile birlikte Fine and Mellow şarkısını seslendirdiler. Bu, her müzisyenin performansını kıyaslamak ve Holiday’in her birine verdiği tepkiyi izlemek için bir fırsattı. Young muhteşem, Webster konsantre ve Hawkins heyecanlı çalıyordu.
Örneğin 1958 yılında da, Jumpin’ With Symphony Sid parçasında, Young ve Hawkins birlikte düello yaptılar. Ortak performansta, Hawkins parametreleri güçlü bir şekilde kullanıyor, Young ise, Pres’in yumuşak olduğunu düşünen herkese meydan okuyordu. (Burada gülümsüyorum, müzisyenlerin saygı dolu atışmaları beni heyecanlandırıyor.)
1960 yılında Hawkins, Max Roach‘ın We Issist! Freedom Now Suite albümünde çaldı. Albüm oldukça aktivist bir temadaydı. Özellikle kapak tasarımı, caz ve sivil haklar hareketini birbirine bağlayan siyasallaştırılmış bir deklarasyon içeriyordu.
Efsanevi Buluşmalar
1962 yılında Hawkins, Duke Ellington ile birlikte Duke Ellington Meets Coleman Hawkins albümü için stüdyoya girdi. Albüm Impulse etiketi ile çıktı. Albümde saksofonlarda Johnny Hodges ve Harry Carney, trombonda Lawrence Brown, kornet ve kemanda Ray Nance çaldılar. Esasen, Ben Webster, 1935 yılından, 1943 yılına kadar Ellington’ın tenoruydu. Ben Webster ile Duke Ellington yollarını ayırdıktan neredeyse yirmi yıl sonra, Ellington ve Hawkins bu albümde buluştular.
1963 yılında da, Sonny Rollins ve Hawkins, Newport Caz Festivali’nde birlikte çaldı. Festivalin hemen ardından Sonny Meets Hawk! isimli bir stüdyo albümü yaptılar. Lester Young dört yıl önce vefat etmişti. Rollins free caza yöneliyordu. Hawkins bu yolculukta Rollins’e eşlik etti. Rollins, Hawkins’e her zaman büyük saygı duydu, hatta onu idol olarak gördü. Çalışma hayatları boyunca her ikisi de birbirine çok saygılıydı.
Her Daim Çağdaş Hawk!
Hawkins’in son performansı ölmeden bir ay önce Chicago’daki North Park Hotel’deydi. Woodstock’tan sadece birkaç ay önceydi.
Hawkins değişen zamana ve verilen müzik akımlarına mükemmel uyum sağladı. Çağdaş bir müzisyendi. Tüm bu hikayeler parça parça bir araya geldiğinde, bir bütünü oluşturuyor. Kıssadan hisseler ile tüme varıyoruz. Ben ise bu satırları yazarken, bir hastane odasındayım. Müzik dinliyorum. Kitaplarımı okuyorum. Arada bir duyduğum anekdotları not alıyorum. Tüm bunlar ruhumu besliyor ve bana iyi geliyor. Belki sizler de böyle küçük hikayeleri duydukça, benim hissettiğim benzer duyguları yaşıyorsunuzdur.
Hawk’a ve yol arkadaşlarına saygıyla…
*
Coleman Hawkins Wikipedia sayfası.