Bird Lives!
Kansas City doğumlu caz efsanesi Charlie Parker’ın ölümünün ardından Manhattan sokakları yıkılıyordu. Sokaklarda çizim yapan grafiti sanatçıları Charlie Parker‘ın ölüm haberinden çok etkilenmişlerdi. Yiğit lakabı ile anılır metaforunun hakkını vererek, Charlie Parker, nâmı olan Bird ile New York sokaklarına mükemmel bir grafiti örneği armağan etti.
Bu kült duruş, günümüzde de Manhattan ve New York sokaklarında varlığını sürdürmekte.

Yardbird ya da sadece Bird olarak bilinen Parker, 29 Ağustos 1920’de Kansas’ta doğdu ve caz kültürünün en yoğun olduğu yıllarda Kansas City, Missouri’de büyüdü. Henüz 14 yaşındayken, Lincoln Lisesi’nden atılan siyah öğrenciler için popüler bir toplanma alanı olan 18. caddenin köşesindeki Lincoln Binası’na sık sık gitmeye başladı. Bir yıl içinde Lawrence Keye’nin Ten Chords of Rhythm dans grubuna katıldı. 1938 yılında ise, 18. Cadde’deki Lucille’s Paradise kulübünde Buster Smith’in grubunda çalıyordu.
Esasen Charlie Parker, dönemin Birleşik Devletler tebaasındaki caz harikaları Count Basie ve Bennie Moten’den daha gençti. Yetişkin sayılabilecek bir yaşa geldiğinde ise, sosyal reformcular Kansas City’nin kötü şöhretli gece hayatını ve caz sahnelerini ırkçılık babında hedef alıyorlardı. Parker, 1938 yılında, 18 yaşında iken, New York’a taşındı.
Birkaç yıl boyunca müziğini desteklemek için rastgele işlerde çalıştıktan sonra, sonunda trompet dehası Dizzy Gillespie ile performans sergileyerek ün kazanmaya başladı. Parker, Gillespie ile ilk kez 1940 yılında, Dizzy’nin Kansas City ziyareti esnasında tanıştı. 1945 yılında Dizzy ve Charlie, New York’ta, Curly Russell, Max Roach, Miles Davis, Sadik Hakim ile birlikte, Reboppers albümünü kaydetti. Normal şartlarda piyanoda Bud Powell olacaktı. Fakat ikinci dünya savaşı yılları olduğu için, Bud Powell cephedeydi. Bud Powell’ın yerine Dizzy piyanoda gruba eşlik etti. Ko-ko parçasının kaydında Miles Davis, Charlie Parker’a bu parçada trompet çalamayacağını söylerek tavrını net bir şekilde ortaya koydu. Miles, daha sonra bunu şu sözler ile dile getirdi:
“Bird’ün benden Cherokee’deki değişikliklere dayanan bir melodi olan Ko-Ko’yu çalmamı istediğini hatırlıyorum. Ben buna ‘Hayır, yapamayacağım‘ dedim. İşte bu yüzden Dizzy, Charlie Parker’ın Reboppers albümündeki Ko-Ko parçasında trompet çaldı. Gerçekten o dönem, Cherokee temposunda ezgiler çalmaya hazır olduğumu düşünmüyordum.”

O yıllarda ıkçı medya, bebop sanatçıların etrafını saran uyumsuz ve sıradışı kültüre odaklandı. Olumlu eleştiriler yapılmıyordu. Charlie Parker’ın besteci ve enstrümantalist kimliğine değinmeden, onu sanki bir gösteri sanatçısı gibi tasvir ettiler. Bu tutum, Parker’ı çok üzüyordu.
Savaş sonrası, 1949 yılında, Fransa turnesine çıkan Parker, Fransızlardan inanılmaz bir beğeni ve övgü aldı. Bu turun ardından Bird, Amerikalı eleştirmenler tarafından ciddiye alındı. Bir sonraki yıl, Amerikalılar onu tüm zamanların en büyük alto saksafoncusu ilan ettiler. 1952 yılında ise Parker tekrar Kansas City’ye döndü.
Kariyerinin zirvesinde geçen birkaç kısa yıldan sonra, Parker ölüm ve ayrılık ile sonuçlanan bir dizi trajedi yaşadı. 2 yaşındaki kızı 1954 yılında öldü. Nikahsız eşi Chan ile ayrıldı.
Gençliğinde geçirdiği trafik kazasının ardından, ağrılarından kurtulması için, kendisine reçete ile verilen morfin, daha sonra bir bağımlılığa dönüşen, eroin ve alkol ile yıllarca mücadele etti.

Bağımlılıklarının ve yaşadığı trajedilerin sonucu olarak, depresyon, ülser ve karaciğer sirozuna yakalandı. Beş parasız kalan Parker, ona kol kanat geren, Nica Rothschild‘in yanına taşındı. Bir süre sonra zatürre rahatsızlığı ciğerlerini sardı. Tam bir hafta sonra 12 Mart 1955’te, Nica’nın yanında otel odasında aniden öldü. Kansas City’deki Lincoln Mezarlığı’na gömüldü.
34 yaşında ölümünden kısa bir süre sonra, New York’taki sokak sanatçıları, New York ve Manhattan sokaklarına grafitiler çizerek, ona saygı duruşunda bulundular. Onun yaşadığını imâ ettiler. Caddeler ve duvarlar bebop’un efsane müzisyeninin öldüğüne inanmak istemeyen müzikseverlerin nidaları ve izleriyle doluydu:
“Bird Lives“
Günümüzde New York’un mevcut bazı sokaklarında bu slogana halen rastlanmakta.
Şüphesiz ki “Kuş Yaşıyor!”
