Nazik Baladlar: Eric Alexander
Saksofoncu Eric Alexander Gentle Ballads serisinin altıncısını, öncekiler gibi, yine Venus Records (*) etiketiyle yayınladı. Bu Alexander’ın Venus’ten çıkan 12. albümü. Takip edebilmek güç; sanırım toplamda kendi adına yayınlanmış 50 albümü var. Sayısından kendisinin dahi emin olmadığı eşlikçi albümleri de dikkate alınınca Alexander’ın -en azından diskografik açıdan- kuşağının en üretken isimlerinden biri olduğu sonucu çıkıyor.
Alexander, kariyerinin başında şekillendirdiği ve gelenekselin sınırları içinde diye tarif edebileceğim türdeki post-bop üslubunu yakın döneme kadar korumuştu. Bir kaç yıldır ise, konfor zonunun dışına çıkmaya ve daha kompleks melodik çizgide çalmaya başladı. Bu değişim diğer tarafa geçme düzeyinde değil ancak bir süredir sınırları zorlamaya meyilli bir ses örgüsü kullandığı aşikâr. (**)
Zorlama olarak algılanma tehlikesini umursamadan şu tespitte bulunmak da mümkün. Konservatuvarda hocalığını yapmış, sonrasında da müzik yoldaşı, dostu olmuş, birlikte düzenli olarak 30 yılı aşkın süre sahne aldığı ve kayıtlar yayınladığı Harold Mabern’in ölümünün ardından Alexander kabuk değiştiriyor olabilir.
Bununla birlikte Gentle Ballads VI bu tespitleri (ya da tahminleri) doğrulamak için uygun bir albüm değil. Malumunuz, Venus Records’un sahibi ve albümün prodüktörü Tetsuo Hara ilkelerine sıkı sıkıya bağlı bir karakter. Standart caz repertuvarı ve swing/bop dönemi aşığı bir müzik insanı olarak, kaydettiği müzisyenlerin çalışını -bir dereceye kadar da olsa- sınırlandırma eğiliminde. Daha da önemlisi, Gentle Ballads serisi Japonya piyasasına yönelik olarak tasarlanmış, kolay hazmedilebilirlik kaygısı güden ve müzikal karakterinde değişiklik yapılması kolay olmayan bir proje.
İşte bu merak duygusuyla albümü dinledim.
Öncelikle albümde, öncekilerden tamamiyle farklı bir dörtlü yer alıyor. 5 sürümde de çalan davulcu Joe Farnsworth’un yerinde Willie Jones III var. Biri hariç tamamında yer alan John Webber bası Dezron Douglas‘a ve Mike LeDonne da piyanoyu, Tetsuo Hara’nın gözdelerinden John DiMartino‘ya devretmiş. Alexander’ın diskografisindeki albümlerin çoğunda Webber ve Farnsworth’ün çaldığını düşünürseniz bu ciddi bir değişiklik.
Böyle olmasını hedeflediklerinden midir bilinmez; Willie Jones’un geriye yaslanmış sakin çalışı, Douglas’ın destekçi konumundan nadiren ayrılması, DiMartino’nun renkli üslubunu öne çıkarmış. Önceki albümlerde, Alexander süslemelere ağırlık veriyor ve özellikle cümle sonlarında yoğun şekilde nota şelaleleri kullanıyorken, çalışı ritm bölümünün üstündeymiş gibi tınlıyordu. Burada ise ifadelerini aktarmak için daha ketum çalıyor; tıpkı sırtını dayadığı ustaları Lester Young ya da Dexter Gordon gibi, şarkıların sözlerini bir an bile aklından çıkarmıyormuşçasına, öyküyü kısa ve net ama geçmişe oranla daha hassas ve duygusal bir tavırda anlatıyor. Tabii ki nakarat bölümlerindeki coşkulu anlatımı, insana sonsuzmuş gibi gelen fikir zenginliği, kendinden emin, kaslı tonu ve Archie Shepp’den mülhem çığlıkları yerli yerinde duruyor.
Hal böyle olunca albümün geneline sakinliğin, telaşsızlığın ve netliğin sinmiş olduğunu söylemek mümkün.
Notlarda kimin yaptığı belirtilmemiş ama önceki işlerine aşina olduğum için düzenlemelerde John Di Martino imzası olduğu tahmininde bulunabilirim. DiMartino, sayısız kez yorumlanmış bu standartları son derece akıcı ve sürprizlere açık şekilde yazıya aktarmış. Özellikle Say It (Over and Over Again), genellikle yapılagelenin aksine Coltrane düzenlemesinden öykünmemiş. Albümün giriş icrası So In Love da benzer şekilde dinamik bir üslupla akıyor, balad çalarken müziği sulandırma tuzağına düşmüyor. Eric Alexander Estate yorumunu uzun zamandır ellemediği alto saksofonla hem de oldukça mahir şekilde çalmış. Rahsaan Roland Kirk bestesi Bright Moments albümün mücevherlerinden. John DiMartino ve Eric Alexander’ın düet çaldığı unutulmaz Michel Legrand bestesi What Are You Doing The Rest Of Your Life, albümü, dinleyicinin keyfini zirveye çıkaracak şekilde kapatıyor.
Alexander’ın üslübunun niteliksel bir değişim geçirdiği tespiti tümüyle doğrulanmasa da değişiminin izlerini bu albümde duymak mümkün.
Gentle Ballads VI farklı dinleme biçimlerine açık. Kendinizi tümüyle teslim etmediğinizde sakince akıyor. Yüzeyi sakin, dalgasız. Dibe dalındığında ise müzik berraklığını kaybetmeden hareketleniyor; nezaketle ve sükunetle ilerleyen icraların içinde ortaya koyulan zengin fikirlerin derinliği ve akışın mükemmel detayları belirginleşmeye başlıyor.
Özetle, Gentle Ballads VI dinleyicisini hayal kırıklığına uğratmıyor.
(*) Dark Blue Notes’da Venus Records’u tanıtan bir yazı yayınlanacak ama burada da bahsetmeden edemedim; Venus Records odyofil nitelikte kayıt ve mastering teknolojisi kullanan ve albümlerin prodüksiyonuna ciddi önem veren bir şirket. Bu kayıt da istisna değil. Piyano son derece doğal tınlıyor, basın sesini tane tane duyabiliyorsunuz, davulun rezonansı ve saksofonun haşmetli sesi önünüzde beliriyor. Piyasaya göre hayli yüksek fiyatlarla satıldığı için plak olarak hatta CD olarak satın almak mümkün olmayabilir ama size tavsiyem, denk gelirseniz arşivinize bir ya da birden fazla Venus albümü katmaktan geri durmayın. Kayıt mühendisi Tom Tedesco ve tabii ki Tetsuo Hara yine müthiş iş çıkarmış.
(**) Bu tespitin örneği olarak, 2019’da Giant Step Arts şirketinden yayınlanan Leap of Faith albümünü gösterebilirim. Albüm basta Doug Weiss ve davulda Johnathan Blake eşliği ile bir trio kaydı ve daha önce hiç yapmadığı üzere tümüyle Alexander bestelerinden oluşuyor. İcralarda armonik yapıdan fazla uzaklaşmıyor olsa da kakafonik denilecek seviyede kirli notalar çalmaya başlamış olması, ne diyeyim, beni şaşırtmıştı.