Barok Müziği /11
Barok Müziği önceki bölümler: [Bölüm 1] [Bölüm 2] [Bölüm 3] [Bölüm 4] [Bölüm 5] [Bölüm 6] [Bölüm 7] [Bölüm 8] [Bölüm 9] [Bölüm 10]
Peter Burke, son derece ilginç bir fikri, sıkıcı detaylarla temellendirmeye çalıştığı kitabında XIV. Louis [1638-1715] imgesinin imal edilmiş olduğunu savunur1. Yazara göre kralın günlük yaşantısının ve imgesinin her türlü ayrıntısı törenselleştirilmiş ve hatta klişeleştirilmiştir. Kralın imajı ressamlar, heykeltıraşlar, gravürcüler, terziler, peruk ustaları, şairler, aşçılar, devlet törenlerini yöneten merasim şefleri tarafından oluşturulan kolektif bir imajdır. Bu organizasyonun yöneticisi ise ilk başta Kardinal Mazarin [1602-1666]daha sonra da Jean Baptiste Colbert [1619-1683]’tir. En sonunda da işin başına patron geçer. Edebiyat işlerine Chapelain, resim ve heykele Lebrun, mimariye Perrault, müzik işlerine de Jean-Baptiste Lully [1632-1687]’nin baktığı bir şan işleri dairesi. Amatörlükten uzak, üzerinde epey kafa patlatılmış, hafife alınamayacak incelikli bir PR çalışması. İnceliği hassaten şuradadır: “Kralı her an övmek gerekir ancak açıktan açığa değil.“ Retoriği reddetme retoriği! Zor iştir. Soru şu; bu kurumun amacı devlete ait sanat politikası mı tayin etmekti yoksa Louis’nin imajına ait ziynetleri mi seçmekti? Muhtemelen ikincisi. Barok müziğin Fransa’daki macerasını da nazarla değerlendireceğim.
Barok üslup Fransa’da, kıtanın geri kalanına nispetle çok daha geç ve gönülsüzce kabul görmüştür. İtalya’da doğan İngiltere’de, Almanya’da ve Hollanda’da yeni filizler veren bu müzik, Fransa’da kök salmamıştır. Vazoya konan bir tören süsüdür. hatırlarsanız İtalyan müziğinde melodi baskınken Alman barokunda armoni önceliklidir. İngiltere’deki barok müzik ise bu ikisini harmanlayan, özgün bir amalgam yumurtlamıştır. Peki Fransa? Tabii ki ritim çünkü merasim müziğinin (ve dansların) iskeleti ritimdir. Merasim müziği veya eğlence müziği denilen şey bir dekordur. Bunu en iyi XIV. Louis devrinin icadı sayılan carousel’de görürüz. Carousel esasında Arapların ve galiba Türklerin at üzerinde oynadığı bir oyunmuş. Biniciler çember oluşturur ve dörtnala giderlerken birbirlerine kilden yapılma bir top atarlarmış. Diğer versiyonda da rakibin zırhına yapışan yapışkan uçlu sazlar atılırmış. Kansız bir şövalye oyunu yani. Louis devrinde Place du Carrousel ismi verilen hayvan gibi bir meydan yapılmış bu eğlence için. Daha ilgi çekici hale getirmek için de bu eğlencelere mahsus müzikler bestelenmiş. Fransız barok müziğinin koçbaşı olan Jean-Baptiste Lully’nin Prélude Du Carousel De La Grande Écurie’si buna örnektir.
Ucuz ve yavan bir müzik. Bunun 20. yüzyılda dönüştüğü hali duymak çok şaşırtıcı. Smithsonian Folkways Recordings her zamanki gibi nefis bir iş çıkarmış: Music of the Carousel. Şahane! Müzik hala ucuz ancak fast food tadında. İğrenç ama kendini alamıyorsun. Bir başka şaşırtıcı dönüşüm de carousel kelimesinin Türkçe’ye atlıkarınca olarak geçmesi.
Her neyse, müzik Fransa’da çoğu zaman bir dekordan ibarettir. Epey sayıda opera bestelenmiştir. Fransız sarayında öyle fazla yer işgal eder ki başka vokal janrlarına alan kalmaz. Kantat, oratoryo falan güdük kalmıştır. Aynı şekilde dini müzik alanında da parlak eserler görmeyiz. Üzerinde konuşmaya değer tek şey lavta müziğidir. Lavtanın Fransa’da bu kadar gelişmiş olmasını XIV. Louis’in lavta çalmasına bağlarlar. Krallara layık, soylu bir çalgı sayılmış. Zirveyi Gaultier Ailesi ile görmüş. Ailede bir dolu lavta çalgıcısı ve bestecisi var. En meşhuru Denis Gaultier’dir [1603-1672]. İtalya ve kuzey ülkelerindeki akranlarından belirgin bir üslup farkı vardır. Melodinin flu olduğu, cümle içerisine ritmik düzensizliklerin serpiştirildiği ve cümlelerde örüntüden kaçınıldığı, serbest ve dağınık bir üsluptur bu. Style brisé ismini uygun görmüşler. “Kırık”, “tamamlanmamış”, “aksak” anlamına geliyor. Çağrışımlarla oradan oraya sürüklenen, kendi kendine konuşan bir havası vardır. Dinleyince hak vereceksiniz.
Gaultier’in kitabının hemen başında [Pièces de Luth sur trois différents modes nouveaux] lavta tablaturundaki sembollerin neyi temsil ettiğini açıklar. Çeşit çeşit süslemeler görürsünüz burada; appoggiatura, trill, mordent, vibrato… Diğer çalgılarda da vardır bu süslemeler tabii ama Fransız ve İngiliz lavta repertuvarıyla birlikte lavtaya özgü süslemeler de doğmuştur. Bunlardan birini, 96 yıl (!) yaşamış (plasenta smoothie’si ile beslenmiş olabilir) İngiliz lavtacı Thomas Mace’in [1612-1706] kitabında [Musick’s Monument] görürüz. Crackle demiş. Türkçeye hıçkırık diye çevirirdim. Staccato’yu andırıyorsa da aynı şey değildir. Sol eli klavyeden çekerek sesi aniden susturursun. Yine Mace’in tarif ettiği tut denilen bir süsleme tekniği var. Onda da amaç sesi aniden kesmektir fakat bu kez sağ elle yaparsın işi. Vs. vs. Bir de ritmik düzensizlikler kullanılır süsleme olarak. Notes inégales diye isimlendiriyor bunları Gaultier. Misal, aşağıdaki gibi bir nota gördünüz. Onu nasıl çalacaksınız?

Demem o ki bu saydıklarım lavtanın müstakil bir çalgıya dönüşmesinin adımları ve miladıdır. Bunda Gaultier’in payı büyüktür. Fransa’nın erken ve ortak barok döneme tek katkısı budur.
Sağlıcakla…
■