Akbank Caz Festivali

Paris ve Caz: Bir Zaman Yolculuğu

Paris ve Caz! Paris, cazın büyüsüyle yoğrulmuş sokakları, efsanevi mekanları ve unutulmaz melodileriyle dünyanın caz başkentlerinden biri olarak anılır. Bu şehir, sadece Eiffel Kulesi’nin gölgesinde dolaşan turistlerin değil, aynı zamanda caz tutkunlarının da hayallerini süsler. Her köşesinde bir hikaye barındıran bu büyülü şehirde, bir jazz café ya da kulübe adım attığınızda, yalnızca müziği değil, tarih boyunca yankılanan ritimleri de hissedersiniz. İşte bu büyülü yolculuğun her durağı, cazın uluslararası bir dil olarak nasıl şekillendiğini ve Paris’in bu hikayedeki eşsiz rolünü anlamamız için eşsiz bir fırsat sunuyor.

Cazseverlerin kabul edebileceği gibi, cazın farklı kültürlerle iç içe geçmiş uluslararası bir dil olduğunu söylemek mümkün. Peki, bu büyüleyici müziğin, kendi çapında bir devrim yarattığını da ifade edebilir miyiz? Devrim demişken, modern anlamda bu kelimenin ilk kullanımı 1789 Fransız Devrimi’ne (Türkçe karşılığı “devir” veya “yeni çağ”) dayanıyor. Bu bağlamda, cazın Fransa’da kendi devrim hikayesini yaratmış olması, özellikle Fransız Devrim Savaşları’nın ve sonrasındaki halk ruhunun bir yansımasını taşıması, oldukça doğal görünüyor.

Quintette du Hot Club de France

Caz, Fransa’da ilk olarak Birinci Dünya Savaşı sırasında Afro-Amerikan birliklerinin Parislilere tanıtmasıyla şekillenmeye başladı. Savaşın yıkıcılığından kaçmak isteyen insanlar için bu müzik, bir nevi özgürleşme ve rahatlama aracı haline geldi. Savaşın getirdiği ağırlığın ortasında, caz, zihinsel bir kaçış yolu sundu.

Akademik kaynaklar, 1920’lerin Avrupa’sında cazın öncelikle dans müziği olarak algılandığını belirtiyor. Bazı Paris kulüpleri için hala bu şekilde algılanıyor olabilir. 19. Yüzyıl valslerine inat, Fransa’da o tarihlerde ön planda olan canlı caz ritmleri, senkoplu tempoyla ortaya çıkan dönem cazı, James Reese Europe’un “The Hellfighters” adlı siyah askerî bandosuna ve Amerikan birliklerinin moralini yükseltmek amacıyla yapılan performanslara dayandırılıyor.

Hugues Panassié, Red Prysock ve Tiny Grimes

Kaynaklarda Birinci Dünya Savaşı sonrasında Paris’te kalan siyah ve beyaz Amerikalı müzisyenlerin, şehrin gece kulüplerinde coşkulu bir dinleyici kitlesi yakaladığı ifade ediliyor. Anlaşılan şu ki, 1920’lerin Fransa’sında caz, performansın kimin tarafından yapıldığına bakılmaksızın, dans temelli bir şemsiye terim olarak kabul edilmiş ve pazarlanmış. Foxtrot veya Charleston gibi spesifik dans adımlarıyla ilişkilendirilen parçalar cazın alt kümeleri olarak görülürken, bu müzikler dönemin toplumsal dinamiklerine de ışık tutuyor.

Savaş sonrası sadece Fransa’da değil, Almanya ve İngiltere’de de kentli orta-üst sınıflar arasında bir caz çılgınlığı başlamış. Bu caz dalgasının, Paris’in Montmartre semtindeki kabare ve kulüpleri canlandırdığı fikri, hiç de uzak değil.

Charles Delaunay

Savaş sonrası, pek çok sanat dalının form değiştirerek egzotik zevklerin ön plana çıktığı bir eşlikçi olarak caz, her ne kadar Afro-Amerikan kökenli bir çıkış noktasına sahip olsa da Fransa’da, insanların jazzy ritimlerle yeniden canlı hissetmelerine fırsat tanımıştı.

Bu dönemde iki caz tutkunu, Hughes Panassié ve Charles Delaunay, cazın Fransa’da ve dünyada kabul görmesi için çığır açan bir adım atarak Jazz Hot Club’ı kurdular. Panassié, 1932 yılında caz eleştirisine odaklanan ilk kitap olan Le Jazz Hot’ı kaleme aldı. Daha sonra bu iki isim, Avrupa’daki ilk caz dergisi olan Jazz Hot’ı çıkardı. Derginin merkezi, Rue Pigalle yakınlarında bulunuyordu ve burası genç Fransız müzisyenlerin Amerikalı ustalarla tanışabilecekleri bir buluşma noktası haline geldi. Fransa, caz yeteneklerini arıyordu.

Stéphane Grappelli ve Django Reinhardt

1930’larda eşsiz gitar tekniğiyle Django Reinhardt ve kemanıyla Stephane Grappelli’nin liderliğinde kurulan Quintette du Hot Club de France, Fransa’nın ilk gerçek caz grubu olarak kabul ediliyor. Bu grup, caz müziğini yaygınlaştırmakla kalmadı, aynı zamanda Avrupa cazına yeni bir soluk getiren Paris cazının klasikleşmiş sesi.

İkinci Dünya Savaşı ilan edildiğinde, çoğu Afro-Amerikan caz müzisyeni Fransa’yı terk etti. Ancak Hot Club, bu müziğin “geleneksel Fransız müziği” olduğunu iddia ederek hayatta kaldı. Nazi Rejimi karşısında Amerikan swing’ine karşılık Fransız cazı, belki de kendi devrimini yaratarak ve belki de en çok da vatansever Hot Club başkanı Hugues Panassié sayesinde canlı kaldı ve yaşamaya devam ediyor.

Paris 1920’ler

1948 yılında Fransa’nın Nice kentinde, dünyanın ilk uluslararası caz festivalini insanlığa tanıştıran Fransızlar, bu anlamda cazın yeni çağ hareketine ivme kazandırmakla kalmamış sosyo-kültürel anlamda yenilikçi bir dönüşümle, müziğin insan ruhunu özgürleştiren gücüne evrensel bir sahne yaratmış oldular.

Sonuç olarak, Caz, sadece bir müzik türü olmanın ötesinde, savaşın ve toplumsal dönüşümlerin bir yankısı, çok kültürlü bir harmoni ve uluslararası bir ifade biçimi olarak Paris’in tarihinde derin izler bıraktı.

Paris’te bir caz kulübünün karanlık ama büyüleyici atmosferinde otururken, yalnızca müzik dinlemezsiniz; aynı zamanda geçmişin yankılarını, kültürlerin kaynaşmasının gücünü hissedersiniz. Gittiğiniz her mekan, size cazın sınırları aşan, farklı kültürleri birleştiren gücünü yeniden hatırlatır.

Tam olarak bu sebepten, Paris’teki caz müziğini deneyimlemek evrensel bir müzik diline tanıklık etmek demek. Belki de Paris, cazın yalnızca bir durak değil, kendi başına bir sahne olduğunu kanıtlıyor.

Bir sonraki yazıda, bu sahnedeki Paris duraklarına göz atacağız. Belki o arada, sofistike düzenlemeleriyle hem caz hem film müziklerine dokunuşuyla bilinen Michel Legrand’dan, The Windmills of Your Mind (Les Moulins de Mon Coeur) dinleyebilir ya da 1968 yapımı En İyi Şarkı Dalında Oscar Ödülü kazanan The Thomas Crown Affair (Kibar Soyguncu) filmi müziğinin keyfine varabilirsiniz… Günün son kahvesine ise modern caz trompet ustası, Erik Truffaz’dan trip-hop öğeler içeren Yuri’s Choice ya da hipnotize ve melankolik bir müzik olan The Dawn, elektronik öğelerle zenginleşmiş bir harmanla size eşlik edebilir.

Dark Blue Notes’da görüş yazıları
Kahve Gazetesi
Quintette du Hot Club de France
Duru Aygüven: 2024, Şehirler ve Müzik
Fransız cazının büyük ustası Martial Solal
Miles Davis ve Paris
Fransız piyanist Jacky Terrasson portresi

Başak Oksay

Veteriner hekim. Mikrobiyolog. AB Uzmanı. Kahve Gazetesi kurucusu. Müzik ve sanat tutkunu.

Başak Oksay 'in 1 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Başak Oksay ait tüm yazıları gör

Avatar photo