Akbank Caz Festivali

Her Şey Değişmeli!

“…Zamanı yeni ve ilginç şeylerle doldurmanın, onun geçmesini sağladığı -aslında kısaltmak demek istiyoruz-, buna karşın tekdüzeliğin ve boş durmanın zamanı ağırlaştırdığı ve onun akışına engel olduğu kanısı yaygındır. Oysa, bu her zaman böyle olmaz. Boş durmak ve tekdüzelik bir ânı ya da bazen bir saati bile uzatıp can sıkıcı bir hale getirebildiği gibi, hiçliğe indirgenene dek, çok büyük, hatta en büyük zaman dilimlerini de kısaltıp eritebilir. Tersine, zengin ve ilginç bir içeriğin saati ve hatta günü kısaltma ve hızlandırma gücü vardır ve böyle durumlarda zaman kanatlanır; daha geniş bir açıdan baktığımızda da, zamanın akışına genişlik, ağırlık ve daha somut bir biçim kazandırır ve böylece, rüzgârda savrulup giden o boş ve tüy hafifliğindeki acınası yıllara oranla, olay açısından zengin yıllar çok daha yavaş geçer. Can sıkıntısı denen şey, aslında, zamanın tekdüzeliğinin neden olduğu sağlıksız bir kısalmadır ve kesintisiz bir değişmezlik, geniş zaman alanlarını, kalbi korkudan öldürecek denli daraltır ve her gün öbürünün aynı ise, tüm günler bir güne indirgenir ve kusursuz bir tek türlülük en uzun ömrün bile, göz açıp kapayana dek geçmiş bir kısalıkta algılanmasına neden olur….” (*)

Bir gürültüyle uyandırılıyorsun. Ekrana baktığında gördüğün saat 5:45. O saçma sapan şeyin içine düşmeden önce şöyle bir iki saat kendinle kalmak istiyorsun. Kitabını okurken kahveni içiyorsun. Yetmiyor, daha fazla okumak istiyorsun ama hazırlanman gerekiyor. Her zamanki hazırlanma hareketlerini tekrarlıyorsun. Bunları yaparken, alt katlardaki bir hıyarın her sabah tuvalette içtiği sigaranın havalandırma kanallarından sana ulaşan kokusuna katlanıyorsun. Aşağı iniyorsun. Karanlık gücünü daha yitirmemiş. Aydınlanma belirtisi henüz yok. Saat 7:32. Seni emek zorunluluğuna götüren servise biniyorsun.

İçinden geliyor, karanlık sabaha yakışır deyip, Archie Shepp Quartet’in True Ballads albümünü başlatıyorsun. The Thrill Is Gone ve The Shadow of Your Smile’dan sonra bir anda bir şeyler oluyor. O parçanın başlamasıyla sarsılıyorsun. Şaşkınsın. İçini bir anda özgüvenle yüklü bir ferahlık dolduruyor. İnanılmaz bir derinlik yüklü içinde, bunun bilincine varıyorsun. Etrafına bakıyorsun. Olmak istediğin yeri düşlüyorsun. Şimdi olduğun konum, gitmekte olduğun o yere gidiyor oluşun bir anda önemini kaybediveriyor. Dayanabileceğini, her şeyin o kadar da kapkara olmadığını anlıyorsun. O değerini iyi bildiğin, ucundan melankolik mutluluğuna dönüyorsun o anlarda. Dolu dolu yaşamakta olan bir insan olduğundan emin oluyorsun. Ekrana bakıyorsun, Everything Must Change, tekrar tekrar okuyorsun, içinden, o cümleyi, tekrar tekrar tekrarlıyorsun. Her şeyin değişeceğini, değişmesi gerektiğini, yalnızca bir süre sabretmen gerekeceğini biliyorsun. Dayanacaksın. Gücünü topla. Kendini bil. Hatırla seni nelerin yaşattığını.

Çok basit bir ayrıma vardım bu sene. İnsan bazı şeyleri kolaylaştırmak için ayrımlara, sınıflandırmalara gidiyor. Bazı açılardan doğru, bazı açılardan hatalı bir şey bu. Ama bazen, bazı şeylere böyle yaklaşmak gerekebiliyor. İki şeye ayırdım her şeyi, kendimce: saçma sapan şeyler ve gerçek şeyler. Bu sene, hayatımın önemli bir bölümünün bu iki şeyi birbirinden ayırıp aralarında bir denge yaratmaya çalışarak geçeceğini anladım. Bu süre zarfının olabildiğince kısa olmasıdır yeni hedefim. Çünkü böyle bir yola girdim mecburen. “Hayata atılmak” dedikleri şeyi yaptım, “kariyer”ime start verdim, kurumsal bir yerde işe girdim, kendimi iş hayatıyla özel hayatının dengesini oturtamayan -haklarını yemeyelim, çalışma düzeni de yardımcı olmuyor bu insanların bir denge yaratmasına- insanların arasına soktum, kendi gündemi, kendi zevkleri, kendi acıları, kendi zihin dünyası olmayan insanların arasına, dünya tarafından üstüne basılmış, toplum denen şeyin baskı denen şeyine kendini kaptırarak kendi kendini bitirmiş insanların arasına, insansıların arasına…

Bu sene sanki gerçek hayatımın ilk senesiydi. Geride kalıyor. Neyin saçma sapan, neyin gerçek olduğunu anladım işte. Biliyorum. Müziğe, sanata, edebiyata, yemeğe, içkiye, ormanlara, denizlere, dağlara, güzel şehirlerin kültürüne ve hafızasına, sosyal bilimlere, “ince şeyler”e, düşünmeye, yazmaya, okumaya, dinlemeye, ayrımsamaya, peşin hükümlü olmamaya, bencil olmamaya, insansı olmamaya, yaşamaya, yalnızca gerçekten yaşamaya tutunacağım. İnsanlarıma tutunacağım. Haftanın beş gününün sekiz saati yapacağım şeyler beni yaşamdan koparamayacak. Yaşamdan koparılmışların arasında olmak beni onlardan biri yapamayacak. Hepsinin teker teker izlediği o sahte, dümdüz yolu izlemeyeceğim. Rahatsız olduğum şeyler olduğunda şikayet etmekten fazlasını yapacağım. Hayatım “çalışmak”tan çok daha fazlası olmaya devam edecek. Emek zorunluluğuma olabildiğince hızlı bir biçimde son vereceğim.

Bu hislerle, ontolojik kaygılar ve korkularla bezeli bir sene geride kalıyor. Dengeyi sağlayacağımı biliyorum. Zehir içime çoktan işlemişti, bunun geri dönüşü yok.

Tabii, 2024 yalnızca bu hislerden ibaret değildi. Çok iyi müzikler dinledim, çok güzel insanlarla tanıştım, çok iyi konserlerde çok güzel müzisyenleri izledim, iyi filmler, iyi kitaplar, iyi yemekler, iyi insanlar, iyi müzik, iyi fikirler, iyi isyanlar, iyi dayanışmalar, iyi öfkeler, iyi nefretler… Böyle sürüp gidiyor. Sayamayacağım kadar çoklar. Zaten bu yazının amacı alt alta sıralamak, saymak, dizmek de değil.

Vasatın her geçen gün düşmekte olduğu bu dünyada, gerçek olanı istemek, iyi olana yönelmek politik ve ontolojik bir duruştur. Bazı şeyleri reddetmek, seçmek, ayrımsamak gerekiyor artık. Bazı şeylere tenezzül etmemek gerek. Orada dur, diyebilmek.

Biliyorum, çok zor, ama yaşamamız lazım. İnsan kalmamız lazım. Ben bu yıl bunu öğrendim.

(*) Thomas Mann. Büyülü Dağ. Can Yayınları. Çeviri: İris Kantemir.

Mert Çakırcalı’nın Dark Blue Notes’daki diğer yazıları
Ardından: 2024

Mert Çakırcalı

Işık Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi öğrencisi. Çoğunlukla caz, plastik sanatlar ve edebiyat ile ilgileniyor. İki deneme-anlatı kitabı, birkaç şiiri yayımlandı.

Mert Çakırcalı 'in 13 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Mert Çakırcalı ait tüm yazıları gör

Avatar photo

Yorumlar kapatıldı.