Güvercinler ve Caz: Music For Black Pigeons

6 Eylül Salı günü Venedik’teki bir haftamı geride bırakmıştım. Yine de film festivaline gidebilmek için sabah beş buçukta kalkmak zor geliyordu. 6 Eylül günü uykulu şekilde yola çıktım, izleyecek dört filmim vardı. Sabah hava aydınlanırken gökyüzünün rengindeki siyah güvercinler kanalın üzerinde giden motoruma eşlik ediyordu.

Festivalin düzenlendiği o küçük, huzurlu, bisikletlerle dolu adaya vardığımda gün doğmaya başlamıştı. Peş peşe gireceğim iki film beni bekliyordu. Ama size bu filmleri anlatmayacağım. Bu iki filmin ardından siyah güvercinlerin müziğini dinleme zamanım gelmişti. Dünya prömiyerlerinin yapıldığı salonda, öğlen iki buçukta, ikinci sıradaki yerimi aldım.

Salonun orta sırasındaki ışıklar yandı. Bir ses film ekibinin isimlerini duyurdu. Önemli besteci Jakob Bro’nun peşine takılıp on iki sene boyunca çekimler yapan Danimarkalı yönetmen Jorgen Leth ve Andreas Koefoed’in üzerine beyaz ışıklar vurdu. Ayak değneği sayesinde dikilebilen Jorgen Leth’in bir kolunda Andreas Koefoed, bir kolundaysa Jakob Bro duruyordu. Yuvarlak gözlükleri, siyah uzun kıyafetiyle. Gözlerimin bozuk olmasına rağmen gözlerindeki mutlu ışıltıyı gördüğümü hissettim. Yerlerine geçtiler, ışıklar söndü. Music for Black Pigeons başladı.

Filmi izlerken gün boyunca hissetmediğim sıcaklık ve temiz havayla sarmalandım. Farklı şehirler, farklı müzisyenler, farklı yıllardan geriye kalan görüntüler ve onları yaratanlarla aynı salonda bulunmanın büyüsüyle gözlerim kapanmaya başladı.

Caz bana ne hissettiriyor açıklayamıyorum. Filmin içinden aklımda kalan kısımların bana yardımcı olacağını umuyorum.

Caz; basçı Thomas Morgan’a çalarken ne hissettiğini sorduklarında yaşadığı o uzun sessizlik anı kadar belirsiz ve açıklaması zor. Anlatmak isteyince gözlerimizi dolduracak kadar farklı. Kalıplara alışmak istemememizi, her zaman içimizden geleni göstermemizi sağlayacak kadar özgür.

Saksafoncu Mark Turner’ın dediği gibi diğer müzik türlerinin doğrusal çizgilerinin aksine caz dairesel ilerliyor. İçeriye doğru. Doğaçlama anlarında ortaya çıkan notalar kâğıdın üzerinde ileriye değil, her yöne gidebiliyor.

Caz; Palle Mikkelborg’un trompeti kadar parlak. Gece vakti kayıt stüdyosundaki kahkahaların, atışmaların, yeşil ve kırmızı kayıt ışıklarının renk ve titreşimlerini aktarıyor.

Üzerinden yıllar geçse de birbirlerini tanıyan, seven, müziklerine saygı ve hayranlık duyan müzisyenler stüdyolarda bir araya geldiklerinde ortaya çıkan parçalar yalnızca kayıtlardan kulağımıza çalındığında bile bizi duygulandırıyor. Tomasz Stanko’nun 2018’deki ölümünün ardından onu anmak adına bestelenen ve Jakob Bro, Jorge Rossy ve Arve Henriksen’den dinlediğimiz To Stanko parçası filmin ortalarında çaldığında salona her zamankinden farklı bir sessizlik hâkim oluyor.

Caz müzisyenleri; tanıdıkları ve tanıştıkları tüm cazcıların tarihlerini, hikâyelerini, gülüşlerini ve üzüntülerini enstrümanlarının içlerinde taşıyorlar. Lee Konitz’in gençliğinde New York’tan çok ucuza aldığı, son gününe kadar sakladığı saksafonunda olduğu gibi.

Music for Black Pigeons içindeki insanların hikâyelerine ses verirken, aramızdan ayrılanların seslerinin kalıcı olmasını sağlıyor. Jon Christensen, Paul Motian ve Lee Konitz bunlardan sadece birkaçı.

Cazın duymadığım hâllerini büyük ekranda gördüğümü, filmi filmin yönetmenleri ve önemli besteci Jakob Bro’nun mütevazılığı eşliğinde izlediğimi kendime hatırlatıyorum. Filmi izlerken bunu kendime söylüyordum. Belki hatırladıklarımı filmdeki Japon besteci Midori Takada’nın yaptığı gibi doğruları değiştirerek size iletiyorumdur. Müziğin ve anın verdiği güçlü duygular, ayakta alkışlar, gözyaşlarını silen Jakob Bro ve seyircileri alkışlayabilmek için ayağa kalkan Jorgen Leth’in bakışları benim kalemimi etkiliyordur belki.

Ama biliyorum ki bu film vizyona ve dağıtıma girdiğinde izleyenlere aynı hisleri yaşatacak. Caz; büyük seyircileri ayağa kaldırıp dakikalarca alkışlatabildiği gibi Jakob Bro’nun filmdeki halının üzerinde uzanan küçük kızına ve onun gibi bebeklere minik kahkahalar attırıp içimizde küçük kıpırtılar da yaratabiliyor.

Cazın bize nasıl hissettirdiğini tanımlamaya çalışırken belki bebeklere ve hayvanlara bakmamız gerekiyordur. Nasıl bir müzik yaptığını kendileri bile bilmeyen Jakob Bro ve arkadaşları sonunda bir parça boyu camın arkasından müziği dinleyen siyah güvercin için müzik yaptıklarına karar vermişler. Caz, yani siyah güvercinler için yapılan müzik.

Bu müziğin şehirler, burada bahsi geçen ve geçmeyen farklı müzisyenler ve melodileriyle yolculuğuna Music for Black Pigeons sayesinde yakın zamanda çıkacaksınız. O zamana kadar Uma Elmo albümündeki Music for Black Pigeons eşliğinde, parçaların ardındaki hikâyeleri düşlemekle yetinmemiz gerekiyor.

Duru Aygüven

Galatasaray Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı öğrencisi. Lindy hop ve solo caz eğitmeni. Noir Fanzin'de yönetici, yazar, editör. Yabancı dillerle ilgileniyor, çeviri yapıyor. Günlerinden caz, dans ve sinema eksik olmuyor.

Duru Aygüven 'in 18 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Duru Aygüven ait tüm yazıları gör

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir