Cosmic Music: Ravi Coltrane
Çoğumuzun bildiği üzere, Ravi Coltrane, 32. Akbank Caz Festivali kapsamında, 8 Ekim CUmartesi akşamı Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi‘ne konuk olacak ve konserde Alice Coltrane ve John Coltrane‘nin müzikal dehalarının ürünü bestelerinden oluşan ve Cosmic Music diye isimlendirdiği projesini seslendirecek.
Cazın efsanevi figürlerinden ikisinin oğlu ve kuşağının en önemli müzisyenlerinden biri kimlikleriyle Ravi Coltrane’ni tanıtmayı amaçladığım bu yazıda, İstanbul konserinin nasıl bir havada geçeceğine dair ipuçlarını vermeye ve muhtemel repertuvarı tahmin etmeye çalıştım.
Alice ve John Coltrane’in ikinci çocuğu olarak 1965’de doğmuş Ravi Coltrane. Adını, ebeveynlerinin yaşama bakışlarını ve müziklerini derinden etkilemiş Hintli büyük üstad Ravi Shankar‘dan almış. Henüz iki yaşına basmamışken babasını kaybettiğini düşünürsek, neredeyse hiç tanımamış John Coltrane’i. Annesi onu ve kardeşlerini, John’ın ölümünün ardından taşındıkları Los Angeles’da, yalnız başına büyütmüş. Müziği kariyer olarak seçmesinde babasının dünyaya bıraktığı devasa mirasın, en azından başlangıçta, önem arz etmediğini söylüyor söyleşilerde:
“Her ne kadar annem, babamın ruhani varlığını sürekli bize hissettirmiş ve böylelikle John Coltrane bir baba sıfatıyla büyüdüğümüz evimizin doğal parçası olsa da, onun müzik ve kendisinden sonra gelenler üzerindeki etkisini çok geç yaşta farkettim. Zamanla bu etkinin gücünü hiç tahmin edilemeyecek insanlarda bile görmeye başladım.”
Babası değil ancak annesinin etkisi olduğu aşikar. Müzik kariyerini aktif şekilde sürdüren Alice Coltrane’le birlikte küçük yaşta stüdyoların ve konser salonlarının atmosferini yaşamış. Yaşamın doğal akışı ve genler işini eksiksiz şekilde yapmaya devam edince, müziğe okulda klarinet çalarak başlamış. Sanıldığının aksine saksofona geçişi de soprano ile olmuş. Alice Coltrane’nin ikonik bir müzik figürü olmasının dolaylı etkisini bir kenara bırakırsak, annesinin doğrudan tek yönlendirmesi, 16 yaşındayken, Ravi’ye bir soprano saksofon hediye etmesi.
Bu dönemde ağabeyi John Jr’u bir trafik kazasında kaybetmeleri, Ravi’nin yaşamını yıkıcı şekilde etkilemiş. Dört yıl boyunca enstrumana dokunmamış, müzik yapmakla ilgilenmemiş. Zaman ilaçdır denir ya, bu süreçte babasının müziğini dinlemeye başlayınca, John Coltrane’in müziğinde daha önce farkına varmadığı çağrıyı işitmeye başlamış ve yaşamındaki derin boşluğu müziğin doldurabileceğini hissetmiş.
Anne ve babasındaki yeteneğin kendisinde olup olmadığını görmek istemiş ve daha önce formal caz ya da doğaçlama eğitimi almamış bir müzisyen adayı olarak, 21 gibi, genel geçer kurallara göre geç sayılabilecek bir yaşta, California Institute of the Arts‘a kaydolmuş ve orada, daha önce Alice Coltrane’le çalışmış olan bas efsanesi Charlie Haden gözetiminde eğitimine başlamış. Bu dönemde, tatillerde gittiği New York’da, babasının son davulcusu Rashied Ali‘nin rehberliğinde çalmaya başlamış. Mezuniyetinin hemen ardından da, John Coltrane Quartet’in davulcusu Elvin Jones‘un grubuna katılmış.
Buraya kadar anılan isimleri yanyana sıralayınca, Ravi’nin müzikal yolculuğunun, en azından başlangıç döneminde, kaçınılmaz olarak John Coltrane yörüngesine girmiş olduğunu varsaymak yanlış olmayacaktır. Ancak, kendisinin de belirttiği üzere, müzikal damak tadını oluşturduğu çocukluk ve ilk gençlik yıllarında babasının müziğindense, dönemin popüler müziğini dinlemiş olması, sanırım, kendi sesini bulmasını kolaylaştırmış. The Elvin Jones Jazz Machine‘de çalıştığı dönemde kaydedilmiş konser kaydı In Europe (1991) ve stüdyo çalışması Going Home (1993) albümlerini dinleyince, Ravi’nin tenor saksofon çalışında John Coltrane’in direk etkisini görmek mümkün değil; dolayısıyla babasının ayak izlerini adım adım takip ettiğini söylemek haksızlık olur. Olsa olsa aile geleneğini sürdürmeyi istemesininin caz müziği açısından bir şans olduğu sonucu çıkar.
Elvin Jones sonrasında, tenorcu Antoine Roney’ın yanı sıra dönemin yıldız müzisyenleriyle beraber oluşturdukları Grand Central kolektifinin albümü Sax Storm‘da yer alan Ravi Coltrane, bu dönemde, başta McCoy Tyner, Gerry Gibbs, Billy Childs, Cecil Brooks III, Cindy Blackman gibi kıdemli müzisyenlerin albümlerinde eşlikçi olarak çalıştı.
Kendi bestelerinden ve caz klasiklerinden oluşan bir repertuvar içeren ilk albümü Moving Pictures (1997) Ravi Coltrane’nin ne tenor stilinin ne de düzenleme ve icra yaklaşımının babasının kopyası olmadığının göstergesi.
Müziğini en çok etkileyen liderlerden Steve Coleman‘ın, kulağa bugünün modern cazı gibi tınlayan, harikulade M-Base grubuna katılan Ravi, paralelde, eşlikçi ve lider olarak albümler yapmaya devam etti. 2000’de yayınladığı ikinci albümü From the Round Box trompetçi Ralph Alessi‘yle uzun yıllar sürecek olan ortaklığının ilk ürünüydü ve repertuvar, kendi bestelerinin yanı sıra, Wayne Shorter, Thelonious Monk ya da Ornette Coleman gibi dönemdaşların klasiklerini içeriyor olsa da Ravi Coltrane, muhtemelen üzerine yapışmasından ürktüğü etiketlerle yüzleşmek durumunda kalmamak için, bu albümde de ebeveyninin bestelerini yorumlamaktan kaçınmıştı.
Tümüyle caz klasiklerini yorumladığı 2002 Mad 6 albümü nihayet iki John Coltrane bestesi içeriyordu ve icra yaklaşımı, kendi sesini bulmuş olmanın özgüvenini yansıtıyordu.
Prodüktörlüğünü yaptığı ve annesi Alice Coltrane’ni neredeyse 30 yıl sonra tekrardan stüdyoya sokan Translinear Light (2004), Ravi’ye babasının kopyası yaftasını vurmaya pek meraklı tayfaya cesaret verdiyse de, albüm, yalnızca Alice’in müzisyen, besteci ve doğaçlamacı olarak konumunu perçinlemeyi ve onu yeni kuşağa hatırlatmayı sağlamadı; ortaya koyduğu estetik mükemmelikle, benim de aralarında olduğum birçoklarınca yılın en iyi albümü ilan edildi.
Takip eden albümler, In Flux (2005) ve Blending Times (2009) Ravi Coltrane’in, adının, modern post bop stilinin ustaları arasında anılmasını sağlayacak denli iyi tasarlanmış ve icra edilmiş repertuvar içeriyordu.
Öncekilere göre doğaçlama dozu yüksek icralar içeren Blending Times’ın kapanış icrası For Turiya, ilk hocası ve aynı zamanda parçanın bestecisi Charlie Haden’ı konuk ediyordu. Turiya’nın, annesi Alice Coltrane’nin Hindu inanışına geçişi ile birlikte aldığı ismi olan Turiyasangitananda‘nın kısaltması olduğunu da not edelim.
Gerek icrasındaki mükemmellik ile gerekse sunduğu mütehakkim tavırla, tutku dolu olgunlaşmış stilini yansıtan Spirit Fiction (2012) Ravi Coltrane’nin son solo albümü.
Jack DeJohnette, Ravi Coltrane ve Matthew Garrison üçlüsünün adına ECM’den yayınlanan In Movement (2016) kanaatimce Ravi’nin saksofon ustalığında eriştiği noktayı yansıtması açısından oldukça önemli bir albüm. Mathew Garrison’ın babasının efsanevi John Coltrane Quartet’in basçısı olduğu da düşünüldüğünde, zamanında babaları ile birlikte çalmış olan DeJohnette’in şimdi oğullarla beraber albüm yapması da ayrıca oldukça iyi bir fikirdi. Ravi’nin bu albümde sergilediği soprano saksofon ustalığı alkışlanacak düzeydeydi. Daha ilginç olan, tenor çalışının, zaman zaman, babasının tınısını ve akıcılığını yansıtıyor olmasıydı. Kariyerinin en başından beri babasının çalışına öykünmediğini kanıtlamaya çalışan Ravi, sanırım, saksofon çalan her müzisyenin bir şekilde John Coltrane’den etkilendiği gerçeğinin kendisi için de geçerli olduğunu göstermekten çekinmediği zamanlarına erişti.
Şematik zihinlerin Ravi’yi, hala, John ve Alice Coltrane’nin oğlu olarak görmeyi, öyle algılamayı istemesi şaşırtıcı olmayacaktır ancak Ravi Coltrane ebeveynlerinin gölgesinde diye nitelenebilecek bir müzik yapmadığı gibi, artık, iki efsanenin oğlu olmanın yarattığı baskıyı hissederek sahneye çıkmıyor.
Ravi Coltrane son zamanlarda Alice ve John Coltrane’nin müzikal mirasını canlı tutmaya yönelik bir çabanın içinde. Kısa süre önce Alice Coltrane’nin 1981’de orgla kaydettiği parçaları içeren Kirtan: Turiya Sings ve John Coltrane Quartet’in Love Supreme suitini canlı icra ettiği Live in Seattle albümlerinin prodüksiyonunu gerçekleştirdi. Buna paralel sayılabilecek şekilde kozmik müzik olarak isimlendirdiği son turnesini de bu iki efsanenin müziği üzerine kurguladı. Cosmic Music adının, John ve Alice Coltrane adına yayınlanan 1968 tarihli albümden geldiğini de hatırlatalım.
Akbank Caz Festivali kapsamında, 8 Ekim perşembe akşamı Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi’ne çıkacak olan Ravi Coltrane Quartet’in, Alice ve John Coltrane’nin müzikal dehalarının ürünü bestelerini yorumlaması bekleniyor.
Dörtlü, gelenekten beslenmiş ve yakın geçmişin modern yaklaşımlarını stillerine yedirmiş, son derece yetenekli müzisyenlerden oluşuyor. Amerikalı saksofoncu Richard Howell’ın oğlu, 23 yaşındaki Elé Howell davulda. Henüz 12 yaşındayken Ravi’nin dikkatini çekmiş ve zamanı geldiğini anladığında gruba kattığı Gadi Lehavi klavyede. Bas ise, Ravi’nin ilk albümünde de yer almış, enstrumanın yaşayan en büyük ustalarından Lonnie Plaxico‘ya teslim. Gruba zaman zaman katılan bir başka isim, gitarist David Gilmore ise İstanbul’daki tertipte yer almayacak gözüküyor.
Bu yazıda, dörtlünün, konserde nasıl bir repertuvar sunabileceği ile ilgili ipuçlarını sergilemeye çalıştım. Geçtiğimiz nisan ayında SFJAZZ Center’daki konseri, John Coltrane’in Expression‘ı ile açtıklarını, Spiral ile devam ettiklerini, Translinear Light albümünden Jagadishwar‘ı babadan After the Rain ve Your Lady‘nin takip ettiğini, Alice Coltrane’nin Carlos Santana ile yaptığı albümden Los Caballos ile bitirdiklerini yazayım.
Şahsi kanaatim şudur ki, İstanbul seyircisi uzun zamandır şahit olmadığı düzeyde görkemli ve tatminkar caz deneyimini, Coltrane mirasının en doğrudan sahibi sayılabilecek ismin vizyonu aracılığıyla yaşayacak.