Yunus Muti: Caz sahnede güzeldir!
Tanıştığımızda henüz yirmilerinin başındaydı Yunus Muti, çocukluğunu ve ilk gençliğini geçirdiği Sakarya’dan ayrılmış, birincilikle girmeye hak kazandığı Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Caz Anasanat Dalı‘nda okumak üzere Ankara’ya gelmişti. Yenişehir’de bir akşamüstü, adını şimdi hatırlamadığım, daha çok öğrencilerin takıldığı bir kafede dinlemiştim ilk kez. Elektrik bas ve gitara zaman zaman bir vokalist katılıyor, çaldıkları çoğunlukla müşterilerin konuşmalarının yarattığı uğultuda sönümleniyordu. Standartlardan oluşan repertuvar ve davulsuz bir grubun müziği kalabalığın ilgisini çekmişe benzemiyorsa da, parça bitişleri coşkuyla alkışlanıyordu.

Böyle ortamlarda yapageldiğim üzere, sahneye yakın bir masada oturmayı tercih etmiştim, basın ve gitarın yaptıklarını takip edebiliyordum. Gitarist temiz çalıyor, sololarında melodik hattan uzaklaşmıyordu, ancak çaldıklarından daha fazlasının parmaklarında saklı olduğunu hissettiren bir özgüveni vardı. Performansın sonunda mekanın caddeye bakan ön bahçesinde keyif biralarımızı yudumlarken kendisini radyoda canlı yayına almak istediğimi söylediğimde, bir an tereddüt ettiğini hatırlıyorum. Kararsızlığı kısa sürdü ve birkaç hafta sonra bir pazar akşamı Radyo Odtü‘de Koyu Mavi Notalar‘da konuğum oldu. Dinleyicinin onu tanımasını sağlayacak soruların ardından konu müzik eğitimine gelince Muti, yaşadığı hayal kırıklığını saklamadan haklı eleştirilerini sıralamıştı. Üslubu ve yaklaşımı, Türkiye’nin sadece iyi bir gitarist değil her açıdan donanımlı bir müzisyen kazanmak üzere olduğunu düşündürtmüştü. Zaman, ne iyi ki, yanılmadığımı bana gösterdi.
Birlikte yaptığımız radyo programından bu yana geçen on beş yılda Yunus Muti’nin gelişimini düşününce, o akşam yaptığı eleştirilerin, bir öğrencinin serzenişleri olmanın ötesinde, ciddi bir sanatsal vizyonun ipuçlarını verdiğini söylemek mümkün. Özetle, müfredatın caz müzisyeni yetiştirmekten çok öğrenci mezun etmeye yönelik olduğunu, cazın temel unsurlarına odaklanılmadığını ve en önemlisi cazın kendi müzikal yaşamlarında karşılığı olmayan eğitmenlerin öğrenciyi yönlendiremediklerini iddia ediyordu.

Aslını sorarsanız Muti tüm bu eleştirileri, bölümün kurucusu Emre Kartarı‘nın davetiyle misafir eğitmen olarak gelen müzisyenlerden eğitim alma fırsatını yaşadıktan sonra yapıyordu. Başarılı eğitmenlik kariyerlerinin yanı sıra her ikisi de aktif caz müzisyeni olan George Skip Gailes ve Howard Curtis o dönemin öğrencilerini derinden etkilemişti. Sadece cazın değil caz eğitiminin de anavatanı olan ABD’de yetişmiş olan Gailes ve Curtis, kaldıkları kısa süre içinde öğrencilere bir bakış açısı sağlamış, onlara cazın, her şeyden önce bir sanat olduğu fikrini aşılamış ve en önemlisi, birlikte çalarak cazın inceliklerini sahnede aktarmıştı. Yunus Muti, radyodaki söyleşide, konservatuvar yetkililerinin bu dönemdeki kazanımların farkında dahi olmadığından şikayetçiydi.
Geçtiğimiz hafta sonu bu sefer Ahzuita‘nın önünde laflıyorken, yıllar önceki söyleşiyi andık. Gailes ve Curtis’le birlikte geçirdiği birkaç haftadan öğrendiği en önemli hususu sorduğumda, tereddütsüz yanıtladı: “Öğrenmenin pasif bir süreç olmadığını, ilerlemek isteyen bir müzisyenin çaba göstermesi gerektiğini ve yaptığı işe tutkuyla sarılması gerektiğini anlamıştık.”

Bu dersleri aldığı belliydi ki Yunus Muti, mevcut durumdan rahatsız olduğu için görevinden ayrılarak Yaşar Üniversitesi’ne transfer olan Emre Kartarı’nın peşi sıra giderek, orada düzenlenen masterclass’lara dışarıdan öğrenci olarak katılmaya başladı. 2013’de İzmir Caz Kampı‘na katılma hakkı kazandı ve dört hafta boyunca Gailes ve Curtis’in yanı sıra, Dena DeRose, Bob Hallahan ve Adam Larrabee gibi uluslararası şöhrete sahip müzisyen eğitmenlerle çalıştı. Aynı yıl Almanya’nın Würzburg şehrinde düzenlenen dört hafta süreli Art Without Limits – Tiepolo and His World programına ve Hollanda’nın Utrecht şehrinde düzenlenen iki haftalık ReGeneration programına katıldı: “Çok uluslu ve farklı yaşlardan, farklı sanat disiplinlerinden insanların bir araya gelerek birlikte proje-performans sergilemesi üzerine kurgulanmış bu kollektif çalışmalarda sanatın ve müziğin birleştirici gücünü hissettim. Irk, yaş, cinsiyet, tecrübe farketmeksizin insanların bir fikir etrafında bir araya gelip çok güzel şeyler üretebileceğini deneyimledim. Ahzuita gibi bir kollektifin doğuşuna yol açan önemli deneyimlerden biriydi benim için.”

Ardından aynı yıl akıl hocası Gailes’in davetiyle Virginia Commonwealth University‘de derslere katıldı, farklı müzisyenlerle sahne aldı, kendi grubuyla birlikte Washington’da Türk Festivali‘nde sahneye çıktı. Ertesi yıl ise, yine kendi grubuyla Kosova’da Turkish Jazz Week etkinliğinde bir konser verdi ve tüm bunları bir müzik okulunda öğrenciyken gerçekleştirdi.
Hacettepe Üniversitesi’nden şeref derecesi ile mezun olduktan sonra Emre Kartarı’nın tedrisatına devam etti ve Yaşar Üniversitesi’nde tam burslu olarak yüksek lisansına başladı. Bu dönemde ikincil tutkusuna da yöneldi, fotoğrafçılık ve video prodüksiyonu dersleri aldı. Etkilendiği müzisyenler arasında adını özel olarak andığı Miles Davis üzerine hazırladığı teziyle master derecesini kazandıktan sonra Ankara’ya geri döndü ve Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda eğitmenliğe başladı: “Ustalardan öğrendiğim önemli bir husus da sanatçının sorumluluğu olduğunun farkında olması gerektiği. Skip’in sık tekrarladığı üzere, öğrendiysen bunun ücreti öğrendiklerini paylaşmaktır.“
Yunus Muti tecrübe aktarımının sadece dersliklerle sınırlı olmadığının altını çiziyor: “Bir müzisyen için hakiki öğrenme yeri sahne. Sadece çalmayı değil, belki daha da önemlisi dinlemeyi öğrenmek gerekiyor, bunun yeri de sahne. Caz neticede geleneğin kuşaktan kuşağa, müzisyenden müzisyene aktarılması ile gelişti ve değişti. Müzik okullarının yaygınlaşması, dünyanın her yerinde öğrenim sürecinin dersliğe kayması ile sonuçlandı ama müzik sahnede yapılır ve müzisyen adayı bunu deneyimlemediği sürece eksikli kalır.“
Konservatuvar’da doğaçlama, teori ve gitar dersleri veriyorken, bir yandan da farklı projelerde yer aldı. ABD Büyükelçiliği ile birlikte tasarladığı ve gerçekleştirdiği Naz Yapma Caz Yap projesi kapsamında 5 lise ve 1 ortaokulda konserler verdi, doğaçlama ve cazda özgürlük kavramları hakkında interaktif oturumlar düzenledi. Yüzlerce öğrencinin cazla tanışmasına vesile oldu.
Yunus Muti, pandemi dönemi de dahil eğitmenlik yaptığı süreçte konserlerine öğrencilerini ve genç kuşak müzisyenleri davet etmeye başladı; böylelikle farklı kuşaklardan müzisyenler arasındaki alışverişi canlı tutmaya çalıştı. Aslını sorarsanız eşi Didem Muti ile birlikte açtıkları Ahzuita caz kulübü de (Dark Blue Notes’da yer alan yazıda detaylı şekilde anlattığım üzere) bu işleve hizmet ediyor, bir çeşit kuluçka merkezi görevi görüyor, müzik öğrenimi alan yenileri sıklıkla, şehrin kıdemlileri ve misafir sanatçılarla biraraya getiriyor. Bu yaklaşımla -ki buna sanatı yaşama ve yaşatma vizyonu diyebilirim- bir yandan da sahne imkanı bulmakta zorluk çeken profesyonel müzisyenlere yaşam alanı açıyor. Tüm bu süreç aynı zamanda Yunus Muti’ye müzikal fikirlerini geliştirme ve başkalarıyla paylaşma olanağını da tanıyor, başka türlü yapamayacağı denli sık müzik yapıyor. Benim gibi müzikseverlerin canlı müziğe doyuyor olması da cabası. Bu noktada şunu da not etmeli, iflah olmaz bir modern caz, bebop ve akustik müzik tutkunu olarak Yunus Muti, stüdyoda olmaktansa sahneyi yeğleyen bir müzisyen; seyircinin varlığı onu güdülüyor.

“Aslında kayıt yapmıyor değilim. Yaptığımız müziğin sahnede daha doğru deneyimlenebileceği fikrindeyim ve bu nedenle de stüdyoya seyrek olarak giriyorum. Hali hazırda bir çok canlı kaydımızı Youtube üzerinden yayınlıyoruz. Lider ya da konuk olarak çaldığım her konseri kaydediyoruz, hatta izin verildiğinde Ahzuita’da çalan her müzisyeni de kaydediyoruz. Konserlerde yapılmış kayıtlardan derleme albümler yayınlama planımız da var. Bu, konserlere katılma şansı bulamayan müzikseverlere de erişmemizi sağlayacak.“
On beş yıldır müzisyen ve iki yıldır caz kulübü işletmecisi kimliğiyle Ankara’nın cazseverlerini keyiflendiren Muti’ye kendisini en çok heyecanlandıran tasarısını sorduğumda, her zamanki ağırbaşlılığı ile cevaplıyor: “Başkent’te bir caz büyük orkestrası kurmak!” Üstelik bunu öylesine inandırıcı şekilde söylüyor ki, hazırlıkların tamam olduğunu düşünesim geliyor: “Hayır, tasarı aşamasında. Gerçi aklıma her geldiğinde orkestra için şarkı düzenlemesi yapıyorum ya da bu görevi yapabileceğine inandığım dostlarımla konuyu irdeliyoruz ama bunun için gerekli sponsoru henüz bulamadım. İstanbul’a müzisyen göçünü durdurmak için elimizden geleni yapıyoruz ki büyük orkestra projesi de bu vizyona dahil. Şehirdeki müzisyen adaylarının hatta profesyonel müzisyenlerin yaşamını kökten değiştirebilecek bir proje.“

Müzik dünyasında tanıyabileceğiniz en gerçekçi ama bir o kadar da hayalci insanlardan biridir, ancak şehirde bu hayali gerçeğe çevirebilecek birisi varsa, o, olsa olsa Yunus Muti’dir.
Neden olmasın ki zaten?
■ Dark Blue Notes’da Portreler
■ Turgay Yalçın’ın Dark Blue Notes’daki diğer yazıları
■ Ahzuita resmi web sitesi
■ Yunus Muti web sitesi