Akbank Caz Festivali

Bir Kök, Bir Kral: Christone Kingfish Ingram

Blues öldü diyenlere inat, Mississippi’nin kalbinden bir genç çıktı ve sahnenin tozunu attı: Christone Kingfish Ingram. Daha 20’li yaşlarının başında olmasına rağmen sahnedeki enerjisi, gitarın sapındaki hâkimiyeti ve ruhu titreten vokaliyle dinleyicilerini büyülüyor. Onun müziğinde yalnızca teknik ustalık değil, aynı zamanda acının, direnişin ve özgürlüğün sesi var. Tıpkı efsane B.B. King gibi.

Zaten boşuna Kingfish lakabını taşımıyor. Bu lakap, taşıması zor ama bir o kadar da onurlu bir mirasın işareti. B.B. King, Albert King, Freddie King… Bu üç büyük King’in soyundan gelmek kolay değil ama Kingfish, bu mirası hakkıyla taşıyor. Özellikle B.B. King ile olan bağı, sadece coğrafi ya da kültürel değil, onun Lucille adlı gitarında dile gelen o dokunaklı anlatımı, Kingfish’in her notasına sinmiş gibi.

Clarksdale, Mississippi’de doğup büyüyen Ingram, blues’un beşiğinde yetişti. Henüz çocukken gitarla tanıştı, Muddy Waters’tan Howlin’ Wolf’a, Jimi Hendrix’ten Prince’e uzanan geniş bir yelpazeden beslendi. Ancak o, taklitçi değil; kendi sesini bulmuş, blues’u yeniden şekillendiren bir isim. “Blues’u gençlere sevdirmek istiyorum” diyor ve gerçekten de Z kuşağının kalbine klasik bir müziği dokundurmayı başarıyor.

Christone Kingfish Ingram, yalnızca bir gitar virtüözü değil; aynı zamanda blues’un yaşayan belleği. Onun sahnesinde geçmiş ve gelecek bir araya geliyor. Tıpkı B.B. King’in zamanında yaptığı gibi, o da kalabalıklara bir hikâye anlatıyor. Hikâyesi sadece siyahların mücadelesini değil, hepimizin içindeki kaybolmuşlukları, umutları ve yeniden ayağa kalkma arzusunu yansıtıyor.

Bazı müzisyenler vardır, tellerden ses değil, ruh üretir. Her notada bir kırılma, her ritimde bir isyan, her susuşta bir dua gizlidir. Christone Kingfish Ingram, işte o nadir ruhlardan biri. Taklit edilemez bir özgünlükle blues’un küllerinden doğan bir genç Mississippi deltasının toprağından sesleniyor bize… ve haykırıyor: “Blues yaşıyor!

Henüz 25 yaşına gelmeden sahneye attığı her adımda B.B. King’in gölgesine değil, mirasına bastı. Çünkü Kingfish, bir iz sürücü değil; kendi yolunu açan bir sanat ehli. Sahnedeki duruşu, gitarı kavrayışı, sesiyle yankıladığı duygular… Bunlar sadece eğitimle açıklanamaz. Bu, doğrudan kalbinin kabuğunu kırıp ses yapan bir sanat formu. Ve o sesi bastırmak mümkün değil.

Onun gitarı, sırf teknik gösteri değil. Kırık bir çocukluğun, siyah bir gencin kimlik mücadelesinin, bir toplumun bastırılmış çığlığının tınısı var orada. O yüzden her notası gerçek, her solosu bir ömür gibi ağır. Tıpkı B.B. King, Jimi Hendrix, Prince ve Phil Lynott gibi…

Blues çalmak kolaydır ama hissettirmek cesaret ister.

Kingfish bu cesareti taşıyor. Ve dahası, taşıdığı şey sadece bir müzik geleneği değil, bir kültürel hafıza.

İlk albümü Kingfish (2019), ona Grammy adaylığı kazandırdı. İkinci albümü 662 (2021) ise Grammy’yi eve götürdü. 662, doğup büyüdüğü bölgenin alan kodu. Yani bu albümde Ingram, doğrudan köklerine dönüyor; her şarkıda toprağın, ailenin, mücadelenin izlerini taşıyor. Gençliğin getirdiği hızla değil, sanki uzun bir ömrün yorgunluğuyla söylüyor o şarkıları. Ve bu yüzden daha etkileyici. Çünkü kendini müziğin içine yatırıyor, orada yatıp kalkıyor, orada ağlıyor. Blues onun için bir tür değil, bir yaşam biçimi.

Sahnede duruşu, sırtında yılların değil, yüzyılların yükünü taşıyor gibi. B.B. King, Albert King, Freddie King… hepsinden bir şey var ama en çok kendisi var. “Fresh Out“, “Hard Times“, “She Calls Me Kingfish“… Bunlar şarkı değil, ağır bir blues ritüelidir. Seyirciye değil, Tanrı’ya söylenmiş gibi.

İnsan Kingfish’i dinlerken, ister istemez içinden şu cümle geçiyor: “Biri çıkıp da yeniden başlattı bu işi.”

Gitar sadece bir enstrüman değil onun elinde, bir duygu tercümanı. Ve bu dili, her milletten, her yaştan insan anlayabiliyor. Çünkü duygunun dili evrensel.

Kingfish’in müziği, kölelik zincirlerinden kilise korolarına, gece kulüplerinden cenaze yürüyüşlerine kadar Afro-Amerikan tarihinin bütün katmanlarını içinde taşıyor. O müziğin içinde bir ırkın, bir kültürün, bir insanlığın yaslı ama başı dik sesi var.

Belki bir gün Kingfish de bir heykelle anılacak. Ama belki de gerek kalmayacak; çünkü onun mirası, o gitarın her bend’inde, her sustain’inde, her yırtıcı solo çıkışında zaten yaşıyor olacak.

B.B. King’in dediği gibi, “Blues, hissedilmedikçe anlaşılmaz.” Kingfish bunu hissettirmekle kalmıyor, iliklerimize kadar yaşatıyor.

O bir çocuk. Ama kral gibi duruyor. O bir müzisyen. Ama taklit edilemez bir anlatıcı. O, Kingfish. Blues’un genç kralı.

Eğer henüz dinlemediyseniz, bir konser kaydını açın, gözlerinizi kapatın ve Kingfish’in gitarından dökülen seslerin sizi ıssız bir güney kasabasına, toprak yollara, paslı tren raylarına götürmesine izin verin. Blues’un ölmediğini, sadece bir sonraki krala taç giydirilmek üzere beklediğini anlayacaksınız.

Christone Kingfish Ingram, o tacı çoktan taktı bile.

■ Mustafa Cem Ünal’ın Dark Blue Notes’daki diğer yazıları
Dark Blue Notes’da Portreler
Christone Kingfish Ingram resmi web sitesi

Mustafa Cem Ünal

Müzik ve tarih tutkunu bir bankacı.

Mustafa Cem Ünal 'in 11 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Mustafa Cem Ünal ait tüm yazıları gör

Avatar photo