Ahzuita: Oturma Odanızda Müzik Dinlemek
Müdavim dilimize Arapça’dan girmiş, ‘bir yere sürekli olarak giden kimse anlamında’ eski bir kelime. Kelimenin gündelik dilin parçası olduğu zamanlarda birlikte olmak istediğiniz insana erişmek kolay değildi; ya karşılaştığınızda bir zaman ve mekan belirlerdiniz ya da gittiğiniz mekanda onunla ya da onlarla -kaçınılmaz olarak- karşılaşırdınız. Mutlaka sevdiğiniz tanıdığınız birisine denk geleceğinizi bildiğiniz için oraya giderdiniz. Birbirine benzer insanlar aynı mekanın müdavimi olurdu.
Yeni karşılıklarını devamcı ve gedikli olarak veriyor TDK. Doğal olarak günümüzde kavramın eskisi de yenisi de seyrek kullanılıyor çünkü müdavim olmaya uygun mekan yok denecek kadar az. Sosyal medyada, müşterisine, aldığı ürünün bedeliyle orantılı oturma hakkı veren yerler olduğunu dahi okuyoruz. Kaldı ki, bir yerin müdavimi olmaktan kaçınan, tersine sürekli mekan değiştiren, keyif almayı farklı mekanlar tanımakla eş değer gören bir anlayış hakim artık.
Ancak az da olsa bir mekanın müdavimi olmayı önemseyen insanlar hala var.
2000’lerin başında adını Üsküp Caddesi olarak değiştiren Gökçek kafasına inat, Ankaralıların dilinde eski adıyla yaşamaya devam eden Çevre Sokak‘ın girişinde buldukları boş bir dükkanı, kendileri, dostları ve misafirleri için sanat mekanına dönüştüren Didem Muti ve Yunus Muti çifti gibi…
Öncelikle, 35 yıldır, pop ya da rock, her tür müziğin canlı dinlendiği mekanları barındırmış bir sokakta olması çok isabetli bir seçim olmuş. Ankaralı olup da o sokakta anısı olmayan var mıdır, bilmem.
Daha da önemlisi mekana verilen isim. Ahzuita, ya da doğru yazılışıyla ahzüita, alışveriş anlamına gelen eski bir kelime. Aşağıdaki tanıklıkları okuduğunuzda anlayacaksınız ki, Mutiler, mekanın ruhunu yansıtabilecek en doğru ismi seçmişler.
Her şey, Ankara’da yeniden çok güçlü bir sanat ortamının doğmasını sağlayabilecek ve böylelikle bir süredir -yeniden- çoğalan sanatçı göçünü yavaşlatabilecek bir mekan açma fikriyle başlamış. Önce Rus Konsolosluğu’nun karşısındaki, atıl durumda olan piramit yapıyı gözlerine kestirip, fikirlerini projelendirmişler. Sponsor arayışları olumlu sonuçlanmayınca daha mütevazı bir mekan için uygun yer aramaya koyulmuşlar. Arayış sürecinde Çevre Sokak’taki dükkana denk gelip de mermer duvarları görünce düşünmeden kiralamışlar.
Ahzuita, öncelikle, tür farkı gözetmeksizin canlı performansları konuk etmeyi hedefliyor. Bildiğimiz anlamda bir sahnesi olmadığı için, seyirci ile müzisyenler arasında bir mesafe yok. Hatta seyircinin bir kısmı müzisyenlerin arasında oturuyor. Bu noktada mekanın küçüklüğü avantaja dönmüş, (zorunlu olanlar haricinde) enstrumanlar amplifiye edilmediği için doğal sesleriyle işitiliyorlar. Ahzuita seyircisi gözleriyle de dinleyebiliyor, müziğin organik bir parçası haline geliyor ve bir anlamda tüketendense üreten konumuna yükselip müziği kendi evinde dinliyor.
Konser sırasında içecek ya da yemek servisi yapılmıyor, sosyalleşmeyi etkinlik sonrasına bırakarak seyircinin tümüyle üretilen müziğe odaklanmasını sağlamaya çalışıyorlar. Ses ve görüntü kaydı alıyorlar ve vakit buldukça montajlayıp mekanın Youtube hesabından paylaşıyorlar.
Ahzuita aynı zamanda çeşitli objelerin ve sanatsal eserlerin, ürünlerin sergilendiği, satıldığı bir mağaza ve tabii ki, etkinlikler dışında da hizmet veren bir café.
Konserlerin yanı sıra, müzik başta olmak üzere sanatın her formunda üretenleri bir araya getirmeyi hedefleyen atölyeler düzenliyorlar. Bu kapsamda usta davulcu Cem Aksel‘in dört seanslık/haftalık Drumming atölyesi 5 Kasım’da; Metin Paksoy‘un, kendi tanıklıklarını da içerecek şekilde caz tarihini anlatacağı altı seanslık/haftalık Caz Talks atölyesi ise 18 Kasım’da başladı.
Etkinlikleri Ahzuita’nın Instagram hesabından ve yakında açılacak websitesi’nden takip edebilirsiniz.
Sadece Ankara’nın değil memleketin de en orijinal sanat mekanlarından biri olan Ahzuita’yı doğru şekilde anlatabilecek olanların müdavimleri olduğunu düşündüğüm için sözü onlara bırakıyorum ve müzikseverlere, ilk fırsatta misafir olmalarını ve mekanı bizzat deneyimlemelerini öneriyorum.
Not: Bu ön yazıda, Mutilerin Ayrancım Gazetesi‘nde yayınlanan söyleşisinden çok faydalandım, teşekkür ederim. Bu güzel söyleşiyi okumanızı da hararetle öneririm.
■■■
“…temel fark, konser sırasında sadece konsere odaklanabilmeniz.”
Ceren Temel (Müzisyen)
Ahzuita’nın şehirdeki diğer performans mekanlarından ayıran temel fark, konser sırasında sadece konsere odaklanabilmeniz. Zaten küçük bir mekan olduğu için sınırlı bir izleyici kapasitesine sahip, bu da gelenlerin sadece konseri izlemelerini sağlıyor. Gerçekten ev konseri gibi olduğu için gelen izleyici gerçekten dinlemek isteyen izleyici de olabiliyor. Bu da samimi bir şey bence. Mekanın aynı zamanda eğitici bir niteliği olması yine seyirci için bir avantaj. Bazı haftalar sanatçıların workshop’ları olduğu için seyircinin cazı daha iyi dinlemesine, ve eğer seyircinin caz hakkında hiçbir fikri yoksa bile bu konuda bilgi edinmelerine yardımcı olan eğitimler içeren etkinlikler yapan bir mekan oldu Ahzuita.
Öncelikle mekanın sanatçı mekanı olması ve dolayısıyla sanatçıya duyulan büyük bir saygı olması bir müzisyen için çok değerli bence. Mutiler çok yakın arkadaşlarım olduğu için, onları övmek için söylüyormuşum gibi algılanmasını istemem 🙂 ama onları çok iyi tanıyan biri olarak söyleyebilirim ki gerçekten sanatçı bir çift! Yunus, gitaristliğine ek olarak fotoğraf ve video işlerinde de oldukça yetenekli ve becerikli birisi. Didem’in de -müzisyenlerde olmayan ve eksikliğini hissettiğimiz :)- iyi bir işletmeci zekası var. Aynı zamanda babasından kalan Minimal Optik’in de tasarımını Ahzuita’da olduğu gibi Didem yapmıştı. Zaten daha önceki yıllarda da kendi markası (Did.Antique) ile tasarım yaptığı bir şirketi vardı. Dolayısıyla bu konuda tecrübeli birisi. İkisi de sanatsal bakış açılarından uzaklaşmadan ince düşünerek açtılar mekanı.
Ahzuita açılmadan önce, geçen senelerde Ankara’da çoğu konserimizden sonra Muti’lerin evine gider orada çalmaya ve sohbet etmeye devam ederdik. Konserden çok daha güzel çaldığımızı hissettiğimiz anlar olurdu evde, o samimiyetle ve belki de konser sonrasının getirdiği rahatlıkla. Ahzuita’da da aynı Muti’lerin evinin enerjisi ve rahatlığı var. İçeri girdiğiniz anda burası evin salonu diyebileceğiniz bir yer. Dolayısıyla evde jam yaparcasına rahat çalıp, söyleyebileceğiniz konserler olabilir. Aynı zamanda bu konserlerden parçaların kayda alınıyor olması da sanatçıya güzel bir hizmet bence. Kayda alınan konserinizi/parçanızı daha sonra izleyip kendinizi geliştirebilirsiniz. Böylece müzisyen portfolyonuzda yer alabilecek videolarınız da olabilir. Yeni projelere açık olması ve bunu desteklemesi de mekanı daha özel yapıyor. Ankara’da böyle bir mekanın eksikliğini yıllarca hissetmiştik. Artık var. Bu yüzden Ankara seyircisi de, müzisyenleri de çok şanslı.
Bence, Ahzuita şehrin sanat ortamını değiştirdi bile. Seyircilerin katkılarıyla, devamının bol olmasını umuyorum. Müzik dinleyip, workshop’lara katılabileceğiniz bi yer olması dışında, çok güzel yemekleri olan ve tasarım ürünlerin de satıldığı bir mekan Ahzuita. Bu yüzden de diyorum sanatçı mekanı diye.
Mekan açmanın dışardan çok görülmeyen bazı zorlukları olabiliyor, bu nedenle seyircilerin de böyle mekanları desteklemesi çok önemli. Henüz gitmeyenler varsa Ahzuita’ya uğramalarını, konserleri takip etmelerini öneriyorum. Umarım yeni birçok kişiye ulaşır ve uzun yıllar boyunca orada çok güzel konserler dinleriz/çalarız.
■
“Dinleyicilere müziğin bir parçası olma deneyimini sağlıyor.”
Çağla Çakır (Müdavim)
Müziği canlı deneyimleyebildiğim ortamlarda bulunmayı çok sevdiğimi belirtmeliyim öncelikle. Ankara’ya ilk geldiğim andan beridir de bu tarz mekanları keşfedip vakit geçirmek en sevdiğim şeylerden biri oldu, dolayısıyla birçok mekanı birbiriyle karşılaştırabilirim sanırım. Ahzuita, açılışını duyurduğundan beridir en sık uğradığım mekan diyebilirim. Diğer performans mekanlarında arayıp bulamadığım sıcaklığı, samimiyeti Ahzuita fazlasıyla veriyor ve bu gerçekten o kadar önemli ki! Burada müziği, neredeyse bir “ev” sıcaklığında deneyimlemekle kalmıyorsunuz, bunun yanında Türkiye’nin çok önemli ve alanında öncü olan sanatçıları ile birebir iletişime geçebiliyorsunuz; bu büyük bir ayrıcalık. Bunun yanısıra ortam o kadar özel ve sahip olduğu kitle o kadar niş ki, bence Yunus ve Didem aralarındaki sevgiyi, sanata olan tutkularını birebir yansıttılar kendi elleriyle sıfırdan yarattıkları bu mekana. Özellikle cazın işlendiği bu ortamın büyüsünü bunlar oluştururken kalitesini de Muti’lerin geniş vizyonuna bağlamak yanlış olmaz. Ayrıca yeni oluşturdukları menüye değinmeden geçmemek gerek. Sundukları hizmet A’dan Z’ye kalite kokuyor ve oldukça davetkar. Kısacası şu an Ahzuita’yı başka hiçbir mekana değişemiyorum, tam olarak bir “huzurlu alan” benim için.
Ahzuita bir müzisyen için muhteşem zengin bir mekan. Burada harika konserlerin yanısıra workshoplar, eğitimler de düzenleniyor. Bu öncelikli olarak Ankara’da bulunan müzisyenlerin kaçırmaması gereken bir değer diyebilirim. Ben özellikle caz müziğe çok ilgi duyan, kendini bu alanda geliştirmeye çalışan biri olarak Ahzuita’ya her gittiğimde yeni şeyler deneyimleyerek ve öğrenerek dönüyorum. Bunun üstünde Yunus Muti’nin kendisinin de eğitimci olmasının ve eğitimci çevreye sahip olmasının çok büyük önemi var bana kalırsa. Müziği oluşturan unsurlardan biri ve çok önemli parçası da dinleyicidir. Bu açıdan müzisyenlerin yanısıra müzisyen olmayıp müzikten keyif alan insanlar için de Ahzuita çok zengin bir kaynak haline geliyor, çünkü dinleyicilere müziğin bir parçası olma deneyimini sağlıyor.
Ahzuita fiziki boyutuna ters orantılı bir şekilde etki boyutuna sahip bence. Hatta mekanın küçük ve sevimli hali bu etkiyi artırıyor bile diyebilirim. Ankara, müzik ve özellikle caz konusunda geniş bir spektruma sahip ve birçok mekanı içinde barındırıyor, hatta halihazırda oturmuş bir caz kültürü bile olduğunu söyleyebilirim. Ahzuita bu kültürü zenginleştiren yeni bir mekan oldu bence. Yunus ve Didem harika bir iş çıkardılar, herkes değer verdiği insanı yanına alıp bu ortamı deneyimlemeli.
■
“Ortak beğeniler çerçevesinde kültürel toplulukların oluşmasına olanak sağlamak”
Kaan Bıyıkoğlu (Müzisyen)
Ahzuita müzisyenleri çok yakından dinlemenize olanak sağlayan bir mekan. Bu tip küçük mekanlar, hem dinleyiciler hem de icracılar için müziğin iç içe ve çok yakinen paylaşılmasına olanak sağlamanın ötesinde, ortak beğeniler çerçevesinde kültürel toplulukların oluşmasına olanak sağladıkları için son derece değerliler. Her ne kadar çeşitli özveriler ile Ankara’da caz konserleri düzenleyen Samm’s Bistro ve Last Penny gibi oluşumlar olsa da, müzisyenlerin bir laboratuvar gibi kullanabilecekleri ve jam session kültürünün yaşayabileceği bir yer olduğu için Ahzuita Ankara’da caz müziği için son derece önemli bir eksikliği gideriyor.
Ahzuita özellikle genç müzisyenlerin kaynaşabileceği, kendilerinden daha deneyimli icracılarla hem müzik hem de fikir alış verişinde bulabilecekleri, ve bu sayede müziğe dair bilgi ve kültürün kuşaklar arasında aktarılarak tekrar tekrar üretimine olanak sağlayabilecek bir yer olma potansiyeli açısından Ankara’daki son derece önemli bir eksikliğe karşılık veriyor.
Düşünürseniz aslında tüm önemli müzikal oluşumlar öncelikle Ahzuita gibi ortamlarda şekilleniyor ve ancak sonrasında konser salonları gibi, yapıları gereği daha muhafazakar olan kurumlarda sergilenebiliyorlar. Bu yüzden Ahzuita gibi mekanlara şiddetle ihtiyacımız var. Bu tip işletmeler müzik kültürünün yaşaması ve yeşermesi için gereken zincirin son derece önemli bir halkası. Ahzuita’nın mutfağının da harika oldugunu eklemeliyim.
■
“Zamanın ruhuyla birlikte değişen boyutları da heybesinde taşıyan bir ortaklaşma”
Karaca Yiğit Pehlivanlı (Müdavim)
Konserlerden önce Didem Muti’nin hatırlattığı bir anektod oluyor, yıllar içerisinde farklı yerlerde gerçekleşen konserler sonrası esas keyfin ekip olarak (tahminen onlara eklenenlerle birlikte) eve dönülüp saatlerce müziğe orada devam edilmesiyle hissedildiğine dair. Ahzuita’nın farkı, buradaki konserlere katılanların bu hislerle kendisini aslında bir evde bulması oluyor. Yunus ve Didem’in yaklaşımlarıyla birlikte düşününce, onlar çalınan kapıyı açan güler yüzlü ev sahipleri, dinleyiciler de her daim keyif veren müzikle birlikte kendisi küçük ama detaylarıyla çok büyük olan mekanın o detaylarında hep yeni bir güzellik yakalayabilecek misafirler.
Müzisyen olma isteğinde ama gerekli adımları atmakta hep yavaş davranan birisi olarak şöyle söyleyebilirim, çok uzun zamandır kenarda duran “perküsyona yeniden başlamalıyım, piyano için ilk adımları atmalıyım” düşüncelerini taze bir heyecanla canlandırmamı sağladı Ahzuita. Bu açıdan düşününce; müzisyenliği istek boyutunda olan bir müziksevere bu motivasyonu sağlıyorsa, konserlerin de dışında her an bir jam session’ın başlamasına imkan sağlayan ortamı ve “Ankara, Ankara, güzel Ankara” dedirten müzisyenlerin yollarının bolca kesişimini sağlamasıyla, bir müzisyen için ne kadar büyük bir özgürlük alanı açıyordur ve motivasyon sağlıyordur diyorum.
Aklıma Çekirdek Sanat Evi geliyor. 80li yıllarda Fikret Kızılok’un kurduğu, sonrasında önce Ahmet Sırmaçek ve onun da ardından Bülent Ortaçgil’le birlikte uzun yıllar bir “müzik laboratuarı” gibi varlığını sürdüren bir mekan ÇSE. Dünün o alternatif mekanını bugünün Ahzuita’sıyla birlikte düşününce, mekansal kapasite-kültürel etki karşılaştırmasıyla varılabilen “çekirdekten filizlenen arayışlar”a alan açma yönünden, zamanın ruhuyla birlikte değişen boyutları da heybesinde taşıyan bir ortaklaşma olabileceğini tahmin etmek mümkün. Konserlerde caz ağırlıklı bir izlek devam ederken buna şarkı yazarlığı, klasik ve halk müziğinin eklenmesi, ayrıca “caz talks”lara zamanla çok farklı alanlardan alternatif başlıkların da eklenebileceği buluşmaların katılacak olması, o tahmini güçlendiren şeyler arasında. Tüm bunlarla birlikte bakınca, evet, Ahzuita şehrin sanat ortamını değiştirebilir.
■
“Kulüp ortamında ancak konser salonu etkisi yaratan bir mekan.”
Serkan Alagök (Müzisyen)
Kulüp ortamında ancak konser salonu etkisi yaratan bir mekan olması bence en Ahzuita’nın diğer performans mekanlarından belirgin farkı. Şehrin sanat ortamını değiştirebilir mi bunu zaman gösterecek, ancak şimdiden büyük katkı sağladığı kesin.
Müzisyenler için konser yapılacak bir mekan olmasının yanında, yeniliğe ve sanatsal değeri yüksek olan her türlü projeye açık olması büyük avantaj. Örnek vermem gerekirse biz orada fagot trio konseri verdik, teklif de Yunus Muti’den geldi, insanlar kulüp ortamında fagot trio izledi, böyle bir etkinliğe her mekanın destek vermesi zor. Tereddütle yaklaştığım konserden çıkan insanlar çok keyif aldıklarını söyledi, bizim için de keyifli oldu. Konser sonrası kendi aramızda fagotcular olarak ilerleyen zamanda başka neler yapabiliriz sorusunu sorduk. Yani dolaylı yoldan bizi çalışmaya ve üretmeye teşvik etti diyebilirim.
■
“Enstrümanları tane tane duyabileceğiniz dengeli bir müzik dinliyorsunuz.”
Toprak Barut (Müzisyen)
Öncelikle samimi bir ev salonu tadında olması ihtiyacımız olan samimiyeti en başında bize sunuyor. Ev salonu derken gerçekten boyut olarak da bu tanımlamayı kapsıyor. Bu yüzden içeride mümkün olduğunca düşük bir volümde, enstrümanları tane tane duyabileceğiniz dengeli bir müzik dinliyorsunuz. Sahip olduğu seyirci kitlesi de gerçekten konser dinlemek için gelen çıt çıkarmadan dinleyen gerektiği yerlerde eşlik eden aranan ve özlenen bir seyirci kitlesi.
Kelime anlamı “alışveriş” olarak biliyorum. Bu alışveriş benim için bilgi alışverişini ifade ediyor. Yani Ahzuita aslında bir okul. Ne zaman giderseniz gidin bilgi alışverişinde bulunabileceğiniz diğer müzisyenlerden bir şeyler öğreneceğiniz ya da öğretebileceğiniz, aslında her zaman her yerde olması gereken paylaşımın mekanlaşmış halidir Ahzuita. Her gittiğimde ya müzik konuşuyoruz ya çalışıyoruz ya da müzik üretiyoruz. Katıldığım konserler, tanıdığım yeni sanatçılar, katıldığım çalıştaylar da bonus. Daha ne olsun..
Ahzuita şehrin sanat ortamının değişimine ve gelişimine öncülük edecek mekanlardan birisi. Sanatın her dalına kucak açan ve destekleyen nadir yerlerdendir. Sanatla ilgilenen herkesi Ahzuita okuluna bekliyorum.
■■■