The Menu: Bir Filmi Hatırlamak İçin Şarkı Yaratılabilir Mi?
Yaşamımız, bir zaman diliminden geçip bir mekânın etrafında nefes alıp veriyorsa kendince yolla bir yaşam hikâyesi üretir. Ve yaşanılan şeyleri, başımızdan geçeni bir anlama hapsetmek için hikâyelere ihtiyaç duyarız. Bazen birilerinin ya da bazı duyguların yanından geçip giderek, katılarak, duyarak, duymayarak, görerek, bazen de tüm olan biteni görmezden gelerek bir hikâyenin imkânını öldürebilir ya da yaşaması mümkün olmayan bir hikâyeye can verebiliriz.
Yaşamak Aşinalığa Müptela
Yaşamak aşinalığa müptela. Bir yer, koku, doku, tat, ses; hepsi onunla kişinin ilişki kurduğu düzlemde bir aşinalık, bilindik olma hissi yaratır. Kurduğumuz bağa yüklediğimiz anlamla ya da anlamsızlıkla o aşinalığın etrafında gezinerek, bir zamanlar içinden geçtiğimiz zamanın ve mekânın bir noktasında kendimize bir bakış atma ve kendimizi tanımaya yaklaşma imkânı buluruz. O bilindik his, bizi şu anın içinden alır zaman çizgisi üzerinde oradan oraya sürükler. Bazen de sırf bir şeyle aşinalık kurmak için, hatırlamak için o şeyin etrafında dönebilecek hikâyeler ve çeşitli unsurlar yaratırız.
Bir Çeşit Deneyim Azgınlığı Yaşıyoruz
Günümüz dünyasının duyguları ettiği bir zamanda her şeyi bir deneyim yaşadığımıza ikna olmak için yapıyoruz. Kayıtlar alıyoruz, paylaşıp birilerine gösteriyoruz. Çoğu zaman bu paylaşım çılgınlığını eleştirerek içine düştüğümüz yerden kendi gerçek deneyimimizin ne olduğunu sorguluyoruz. Çoğu zaman yaşadıklarımızın etrafını örecek bir şeyler aradığımız için ve anlatacak hikâyelerimizi yarıştırmak adına dalıyoruz deneyimlerin içine. Bir çeşit deneyim azgınlığı yaşıyoruz. Kasıntılık ortamında kabımıza isyan edip onun şeklini almaktan da kendimizi alamıyoruz. Herkes kendi hikâyesinin gizeminin kaybolup gitmesinden muzdarip.
Her Şey Planlıdır Ama Bir O Kadar Da Yoldan Çıkmaya Meyillidir
The Menu, ayrıcalıklı bir kesimin erişebildiği özel adada verilen akşam yemeğine odaklanıyor. İlk dakikasından itibaren sadece ayrıcalığı merkezine alan filmde, astronomik ücretler ödeyerek akşam yemeğine katılan konuklara dünyaca ünlü şef Slowik, sıra dışı bir tadım menüsü hazırlamıştır. Yemekler servis edilmeye başlandığı andan itibaren restoran bir performans alanına, sahneye dönüşür. Şef ve ekibi yemekleri ve katılımcıları ortak bir performansın içine çekebilmek için sıra dışı yollara ve tatlara başvururlar. Tüm katılımcıların sırrına vakıf olan restoran çalışanları ve şef, tüm menüyü herkesin kendi sırlarıyla yüzleşmesi ve hikâyelerinin gerçeğini didiklemesi üzerine tasarlamıştır. Her şey planlıdır ama bir o kadar da yoldan çıkmaya meyillidir.
Slowik kendi özgürlüğünü, etrafındaki bakışları ve insanların tüketim biçimlerini yok etmek için misafirlerini satın aldıkları deneyimin içinde kendilerini şartlara bırakmalarını ve her şeyi kabullenmelerini söyler. Asla doymayacak kişilere yemek yapan şef, acı gerçeklerin hazmedilmesi için insanların kendilerini kendilerinden sıyırma eylemine dönüşen bir akşam yemeği tasarlar. The Menu, böylelikle yemek deneyiminin içinde olan tüm katılımcılara kendi dünyalarına açılan ve arkasından şeffafça, berrakça, perdesiz bakabilecekleri bir pencere sunar. Slowik, sanatının ve hayatının çöküşünü temsil eden tüm tüketim biçimlerini bir arınma ritüelinin içine hapseder. Film, her şeyi gözden çıkarmanın baskısı altında karakterlerine gerilim dolu deneyim dünyası sunar.
Bu Filmi Tekrar Tekrar Hatırlamak İçin Şarkı Yaratmak İstiyorum
Bazı meselelerle ve durumlarla kurduğumuz bağın çoğunlukla ritmi, aslında müziği vardır. Ve o müzik bir denk gelme hâliyle olur. Bir kitapta okuyup sevdiğin cümle arkada çalan müzik dolayısıyla hayatımıza katılır. O müziği ne kadar duyarsan duy, kendini o cümlenin satırları arasında gezinirken bulabilirsin. Çarpıldığım birçok film bazen sadece müziğiyle aklımda kalabiliyor. Bir filmin içinde karakterin İstiklal’de yürüdüğü sahnede duyduğun müziği bambaşka yerde duyduğunda filmi izlerken yaşadığın o hissiyatı yakalayabilirsin. Ya da sadece müziği duymak o sahnenin gözlerinin önünde canlanıvermesine yardımcı olabilir.
Ben olayı biraz farklılaştırmak istiyorum. Bu filmi, Mark Mylod’un The Menu (2022) filmini tekrar tekrar hatırlamak için şarkı yaratmak istiyorum. Öyle yoktan var olan bir şey değil. Filmin içindekilerden ve anlatı dünyasından ilham aldığım iki şarkı ismi var: Anın Ahmaklığı ve Etrafımda Dönen Hikâyeler… Buraya bırakmak isterim, belki ilgilenen birileri çıkar. Öyle yoktan var olan bir şey olmasına da gerek yok belki. Şarkıyı dinledikçe filmle bağ kurduğum yer ince ince sızlasın, yeter. Ne de olsa yaşamak aşinalığa, filmlerse şarkılara müptela…