The Bad Plus: Bütünüyle Yeni
Müziği canlı dinlemenin ne kadar önemli olduğundan hep bahsederiz. Kayıtlarda sanki içerisindeki ruh çıkarılıp alınmış, adeta robotize edilmiş, karmaşık kompozisyonlu, algılanması zor müzikler dahi canlı dinlediğimizde grup etkileşiminin verdiği güçle etkileyici hale gelir.
Canlı canlı dinlediğimizde işlerin göründüğü gibi olmadığını deneyimleriz bazen. Belki de gözümüzün önünde üretildiğini gözlemleyemediğimiz müziklerle bağ kurmakta zorlanırız.
3 Kasım akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu sahnesinde canlı izlediğimizde İstanbul’da yepyeni bir The Bad Plus’la karşılaştığımızı gördük. Önceki yıllarda grubu, önce Ethan Iverson ile, ardından da Orrin Evans’ın piyanoda yer aldığı kombinasyonları ile izlemiştik. Müzisyenlikleri her zaman birinci sınıf olduğu için son derece kaliteli bir müzikti ama melodik yaklaşımı yüzünden hazmı da oldukça kolay bir müzikti. Düşünsel alt yapısından ziyade icracılık kalitesinin algı radarıma takıldığı müziklerdi.
Anlama, anlamlandırma bakımından yine de kolay lokma sayılmazdı ama önceki halini yeni The Bad Plus ile kıyasladığımızda akustik tabanlı bir müzik ile elektrik tabanlı bir müziğin dilsel ayrımı kadar farklı iki müzik vardı önümüzde.
Yeni The Bad Plus, sadece kompozisyonlarıyla değil kolektif bütünlük, görev paylaşımı ve üretilen kompozisyonların dili bakımından önceki dönemden çok farklıydı.
Konser akşamı gitarda Ben Monder, saksofonda Chris Speed, kontrbasta Reid Anderson ve davulda Dave King sahnedeydi. Konser öncesi uzun ve titiz bir soundcheck yapan grup tüm enstrümanların tane tane duyulabilmesi için uzun süre salonun tecrübeli teknik ekibiyle birlikte çalıştı. Önce Reid Anderson tonmayster masasına giderek genel grup soundunu dinledi. Ardından Chris Speed salonun içinde farklı koltuklarda tek tek gezinerek dinleyicinin müzikten tam bir tatmin yaşayabilmesi için sound üzerine çalıştı. Sonuç sound açısından konser öncesi planlandığı gibi mükemmeldi.
The Bad Plus, Chris Speed ve Ben Monder ile birlikte ilk defa İstanbul’da
Grubu izlerken gözlemediğim ilk şey; Ben Monder’in ve Chris Speed’in gruba katılmasıyla müziğin melodik alt yapıdan tamamen atmosferik bir havaya doğru evrildiği. Grup içi etkileşimi son derece yüksek, hissedilerek icra edilen pasajlar canlı performans deneyimini çok farklı bir boyuta taşımıştı. Özgür doğaçlamanın tekinsiz sularına açılmaktan bahsederiz sürekli. Bu yolculukta varacağımız yer değil süreçte deneyimlediklerimiz kıymetli. The Bad Plus bu yolculuğumuzda bize oldukça çevik, kudretli ve yoğun bir yol arkadaşı oldu.
The Bad Plus, 2003 tarihli These Are The Vistas albümünden Everywhere You Turn ve son albümlerinden Not Even Close To Far Off, You Won’t See Me Before Come Back, Sick Fire gibi parçaların yanında gelecek yıl yayımlanacak ve henüz hangi plak şirketi ile çalışacakları dahi belli olmayan albümlerinden French Horn, Casabella, Green Ocean gibi parçaları da icra etti. Konser sonrası kendilerine de ifade ettiğim gibi ben The Bad Plus’un müzikal dilini Edition Records’un kurumsal ses imzasına hiç yakıştırmıyorum. Anlaşılan yeni dönemde çok daha güzel The Bad Plus müzikleri dinleyeceğiz
Sonuçta albümde de dinlesek canlıda da izlesek The Bad Plus’ın müziği müzikal felsefe açısından bir temele oturuyor. Kadro baştan başa yenilense bile Dave King’in RÖPORTAJ içerisinde söylediği sözlerde olduğu gibi yüksek standartta müzikal işçilik ve kendi istedikleri gibi bir müzik olma vasıflarıyla hafızalarımıza kazınıyor.
The Bad Plus’ın resmi web sitesini BURADAN ziyaret edebilirsiniz.