Sesler ve Cümleler/ 1
Servisteyim. İşten dönüyorum. Müzik dinliyorum. Durup kalkan arabalarda gözüm. Kararmakta olan hava içimi de karartır gibi oluyor. Canım sıkılıyor. Sonra Peter Brötzmann ile Bill Laswell’in o albümünü açıyorum. Dinledikçe cümleler geliyor aklıma. Vahiy gibi. Sanki uhrevi bir güç, duyduğum sesleri cümlelere dönüştürüp bilincime getiriyor. Telefonuma yazıyorum bu cümleleri. Trafiği böyle yeniyorum…
Peter Brötzmann & Bill Laswell – Low Life
(1987 Celluloid Records)
Cazın Gregor Samsa’sı bu. Geri dönüşü olmayacak şekilde metamorfoza uğramış hali. Bir ucube. Yerini ve benzerlerini bulmuş bir ucube. Tanınmaz halde. Ama kendinin bilincinde. Üstelik burada dönüşüm sürecinin kendisi görünürde. Kollar, bacaklar, gövde, organlar teker teker, çatır çutur oluşmakta; bir Cronenberg filmi gibi.
Grotesk süreç. Çirkin ve haz dolu bir uyanış. Ağızda akşamdan kalma bir tat. Mide hassas. Kafa ağır. Uyanmak berbat. Gün ne zaman bitecek?
Yine de o, içinde uyuduğu ve uyandığı an yine içine düştüğü dünyadan korkmakla kalmıyor. Ona savaş açıyor bu sefer.
Yerimden kalkamıyorum. Sanatın iyisinin hasta ettiği düsturu. Beuys duysa severdi. Duchamp müzisyen olsa belki de bu müziğin öncülü olurdu.
Pat Metheny – Secret Story
(1992 Geffen)
Cennet estetiği. Görünmeyenin estetiği. Orada olmayanın. Bilinmez beşik-ütopyanın.
İlk nesne. İlk tüketim. Arzunun nesnesinin ilk tezahürü. İlk kitsch.
Bir Dünyevi Zevkler Bahçesi müzikali. Ya da onun fon müziği.
Hiçliğe start verilmeden önce hiçliğin koklatılması. Bir teaser. Soft power. Güzellik. Tüketilip siktir edilmiş güzellik.
Ama güzelliği orada daha. Özünü kaybetmemiş.
“Finding and Believing” bir parçanın adı. “Always and Forever” ise bir başkasının.
Buluyorsun, tamam diyorsun, inanıyorsun. Her zaman ve sonsuza kadar. Tebrikler. Simülasyon tamamlandı. Huzur içinde öl şimdi -ve atıl o korkunç Cehennem’e.
Outer Spaceways Incorporated – Kronos Quartet & Friends Meet Sun Ra
(2024 Red Hot Records)
Evrene bizim galaksiden adım atan şanssız bir adam. Anadan üryan.
Çeşitli ülkeler ve milliyetlerden daha eski bir Marshall Allen kendini dört yaylının ortasında buluyor. Mutlu. Sun Ra ona tepeden bakıyor, belki ona kızıyor. Ama günümüz dünyasında bunun önemi yok.
Karizmasının önemli kısmının kaynağı siyasal hegemonyası sarsıntıdayken, farkında olunmasa da Batı, kültürünü içine ‘çeper’i ve uçları dahil ederek sürekli genişliyor. Çeper ve uçların ucu bucağı yok. Her seferinde bir katman ötesi oluşuyor. Ama kültürün görevi, bir süredir, bunları da içererek geçerli kılmak.
Klasik müzik artık çağdaş müzik. Çağdaş müzik dendiğinde bahsedilen şey aslında güncel klasik müzik. Güncel ve klasik. Farklı zaman-mekan-bağlam çağrışımları olan iki sözcük. Buluşuyorlar.
Oldukça eğlenceli. Klasik müziğin popüler kültüre entegrasyonu. Kronos Quartet yıllar içinde popüler kültürün içine güzel sızdı. Alanın seviyesini yükseltiyor. Gerçi her yerden de fırlayabiliyor. Bu çağda temiz ve kendin kalmak çok zor. İstikrarlı olmak falan.
New York, kayıp giden bütün paradigmalara rağmen hâlâ sanatın başkenti. Ve -mış gibi davranmanın. Pretence’in. Ve tabii sosyolojik uç farkındalığının. İçermenin. Uçsuz bucaksız içermenin. Belki de bu yüzden New York uzun süre daha dışarlıklıların ve ötekilerin sado-mazo sığınağı olmaya devam edecek. Etmeli de.
Aki Takase & David Murray – Cherry: Sakura
(2017 Intakt)
Bugün karşılıklı konuşan iki insanın kurabileceği herhangi bir diyalogdan çok daha anlamlı bir diyalog. Tarafların zaman zaman yükselip alçaldığı. Biraz histerik. Atmosferik.
Hiddetli ve şiddetli bir geçimsizlik. Kaotik bir anlaşma. Yıkıcı bir sözleşme. Tek kural kural yokluğu. Hobbes’un Doğa Durumu. Locke’çu iyimserlik. Sonradan liberalizme dönüşmüş bir insanın-kendinin-ve-emeğinin-ve-imkanlarının-bilincinde-olma-durumu.
Takase Murray’in, Murray Takase’nin kurdu.
Üst üste binen monologlar (overlapping monologues) ve bunlardan oluşan, zamanla dengesini bulan bir diyalog. Bütün duyguların konuştuğu, kendiliğinden açılan ve genişleyen bir diyalog. Nadiren neredeyse bir kavga. Arada bir atışma. Öfke, sevgi, kırılganlık, üzüntü ve neşenin karşılıklı ifadesi. Bir tür konfesyonizm.
Bir Japon’un Amerikanlaşması. Bir Amerikalı’nın kendinden taviz vermemesi. Bile bile ortada buluşmama çünkü bir tarafın diğerinin evrenselleşmişliğine uyum sağlamaya daha teşne olması.
Günün sonunda iki gücün, iki kişiliğin, iki ustanın birbirini mütevazı yollarla övmesi. Övülenin övgüyü saygıyla kabul edip mütekabiliyet ilkesinin uygulanması. Uluslararası ilişkiler. Mütekabiliyet -karşılıklılık. Cherry -sakura.
Aki Takase & Alexander von Schlippenbach – Iron Wedding
(2008 Intakt)
Gustav von Aschenbach ile Venedik’te bastırılmış hazlar ve arzularla dolu bir Ölüm, Alexander von Schlippenbach ile Berlin’de tetikte ama yine de kendiliğinden bir yaşam.
Demir düğün sonrası demir bir evlilik: Bir başka Demir Leydi ve karşısında atıfsız bir demir beyefendi. İki demirin kızışıp sürtüşmesi sonucu açığa çıkan o metalik çığlık. Gerçekliğin tepesinde süzülen bir sürreel hakikat: Magritte’in Işık İmparatorluğu’nda biri yerde, diğeri gökyüzünde. Biri gece, diğeri gündüz. Hangisi nerede, hangisi hangisi, meçhul. Hangisi piyanonun hangi anda hangi tuşunda, bir bilinmezlik.
Bir evlilik-delilik. İki entelektüel manyağın buluşması. Tencere kapak.
Biri diğerinin yerine sürekli geçiyor. Evde çok eğleniyorlardır.
Gündelik işlerle ilgilenen bir yardımcının varlığıyla soyutlaşan ve ister istemez aristokratlaşan bir sevgi-nefret ilişkisi. Yatakta aranan şiddet. Kim ne zaman üste geçecek? Hangisi zincirlenecek? Kim baskılayacak? Kim karşı çıkacak? Aralarına birini alacaklar mı? Sanmam.
Marquis de Sade bugün yaşasaydı en sevdiği albümlerden biri bu olurdu.
■ Mert Çakırcalı’nın Dark Blue Notes’daki diğer yazıları
■ Dark Blue Notes’da Vitrin