Müzikalitenin Peşinde: HÜM
32. Akbank Caz Festivali kapsamında 4 Ekim Salı akşamı Akbank Sanat’ta sahne alacak olan Norveçli grup HÜM‘ü, benim gibi Avrupa cazına fazla vakit ayırmayan bir dinleyicinin gözünden aktarayım istedim.
Avrupa Cazı terimi, bu stili sevenler tarafından Amerikan cazının antitezi olarak algılanıyor, sunuluyor; ben de terimi bu anlamıyla kullanıyorum. Yoksa vakit ayırmadığım Avrupalı cazcılar değil; aksine bazılarını yere göğe koyamayacak denli takdir ederek yakından takip etmeye çalışıyorum.
HÜM, her biri uzun süredir Norveç’de ve Avrupa’da tanınan, farklı projelerde yeteneklerini sergileyen müzisyenlerden oluşmuş. Piyanist Bojan Marjanovic, grubun felsefesinin, enstrümanların eşit olarak karşılıklı etkileşimde bulunmasına ve oda müziğinden kaynaklanan kompozisyonel bir düşünce tarzına dayandığını belirtiyor. Yeni yayınlanmış ve Don’t Take It So Personally adını taşıyan ilk albümlerini dinlemeyi bitirdikten sonra rahatça söyleyebilirim ki, HÜM’ün müziği, Marjanovic’in bu tarifini doğruluyor ve çoğunlukla Avrupa cazının karakteristik özelliklerini taşıyor.
Marjanovic, bestelerinde -ki biri hariç albümün tüm parçaları onun kaleminden çıkmış- tekrar eden ritmik yapılar üzerine pop estetiğinden mülhem hoş melodiler yerleştirmiş. Bas ve davul, genellikle, piyanonun ilerleyişine paralel şekilde ancak kendi düzlemlerinde özgürce çalıyorlar; yeri geldiğinde, motif tekrarlarıyla yoğunluğu arttıran piyanonun ritmik çağrılarına cevap veriyorlar, birlikte gerilimi arttırıyorlar.
Bu yaklaşımının en iyi örneklerinden birisinde, albüme adını veren, naif vals ritmli Don’t Take it So Personally icrasında, bas ve piyano arasındaki enfes ritmik diyaloğu takip eden Marjanovic solosu etkileyici anlara sahip. Keza, Peculiar Being de benzer karakterde bir icra.
Albüm genelindeki sololarda aslan payı piyanonun olsa da, basçı Bjørnar Kaldefoss Tveite, aldığı her solo şansını, ketum notaları, sağlam entonasyonu ve kulak okşayan müzikal tonuyla çok net şekilde değerlendiriyor. Üçlünün, bana kalırsa, zayıf halkası davulcu Magnus Sefaniassen Eide. Zilleri daha ziyade desen vermek için kullanan, ritmi ise çoğunlukla trampet üzerinden veren çalışının bir parça çekinik ve renksiz olduğunu düşünüyorum. Bestelerin sık değişen tempolarına ayak uydurmakta oldukça mahir olan Eide’in çalışının albüm boyunca sırıtmadığı söylenebilir.
HÜM’ün çalışında müzikalite kaygısı ve hata yapmaktan kaçınır bir tavır var. Bu, Amerikan cazının, yapılan hatayı anında farkedip bu durumu icrayı farklı bir yöne yöneltme fırsatı olarak gören anlayışının tam aksi bir pratik. Benzer şekilde swing etmekten bile isteye kaçınan bir yaklaşım sergiliyorlar ve söyleyecekleri her cümleyi, o anda söylenebilecek en doğru cümle olduğu varsayımıyla sarf ediyorlar.
Bunda okur yazarlıklarını klasik müzikte kazanmış olmalarının önemi çok. Müzikleri, estetik olma hedefiyle bazen gereksiz estetize edilmiş olsa da, aralarındaki iletişimin ve birbirlerini dinleme yeteneklerinin üst düzeyde olduğu tartışmasız.
Sonuç olarak, ülkemizde ciddi sayıda olduğunu bildiğim Avrupa cazının tutkunlarının, HÜM’ü tanısalar da tanımasalar da, 4 Ekim Salı akşamı Akbank Sanat’ta gerçekleşecek konseri kaçırmamalarının faydalarına olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Ola ki denk getirirseniz albümün son parçası olan Sırp halk türküsünü çalmalarını mutlaka talep edin derim. Cvekje Cafnalo enfes bir melodi ve HÜM parçayı, hakikaten büyük bir nefasetle yorumluyor.