Kemençe ustası Sokratis Sinopoulos CRR’deydi
7 Aralık akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu‘nda, çok değil, bir iki sezon öncesinin CRR’sini yaşatan bir konser izledik. Salonda rastlamaya alışık olduğum tanıdık simalara rastlamamış olsam da. Ülkemizde kurumların çehresiyle birlikte içeriği de çabucak değişebiliyor. Birkaç sezon önce, dünyanın en iyi caz müzisyenlerini birkaç hafta arayla, üst üste konuk eden CRR, yeni sezonunda caza dair şimdilik pek bir aksiyon almadı. Önümüzdeki ayların programları açıklandıkça ya hayal kırıklığına uğramaya devam edip haklı çıkacağız, ya da düşüncemizden vazgeçip haksızlık ettiğimizi kabul edeceğiz. Kaldı ki bu ülkede ilkini yapmaya hepimiz alışığız.

Sokratis Sinopoulos Quartet’in ECM’den yayınlanan Metamodal albümüne canlı tanıklık etmek, HBO’nun yaptığı bir tür Muhteşem Yüzyıl dizisinin içindeymişim gibi hissettirdi. İstanbul kemençesinin içli ve antik sesiyle piyanonun (Yann Keerim), kontrabasın (Dimitris Tsekouras) ve davulun (Dimitris Emmanouil) birleşimi dünya cazına borçlu olduğumuz, her müziğin caz üslubu tarafından sarmalanıp içerilebileceğini kanıtlayan yeni bir güzellik. Biraz ileri gidip, anakronizme yakın bir şeyler yaparsak Bizans cazı bile diyebiliriz buna. Bu durumda anything goes… Fatih’in henüz fethetmediği Konstantinopolis’te sanki kadim bir caz kulübü varmış, orada da bu müzik yapılıyormuş gibi hayallere dalabiliriz. Kentin surlarında bütün gün muhafızlık yapan birkaç asker günün yorgunluğunu atmak için buraya gelmişler, bir masada tüccar Rumlar, ötekinde Galata’dan Cenevizliler, bir diğerinde gezgin bir Türk tek başına, giriş kapısının hemen ötesi Prens Adaları’na uzanan dalgalı deniz, kapkaranlık dışarısı, mum ışığında şaraplar yudumlanırken mezeler çatallanıyor…

Eskapist hayallerim mazur görülsün, malum hepimizin ara sıra ihtiyacı oluyor, güzel de olmuyor değil. Konserin teknik kısımlarına değinecek olursak, kemençe gereğinden fazla ön plandaydı. Böylesine yüklü bir enstrümana bir buçuk saat boyunca bu kadar ağırlık vermek insanın kulağını biraz zorluyor. Daha dengeli bir ses düzeni kurulsa konser deneyimi çok daha ferah olabilirdi. Ama herhalde, kemençe burada başroldür, ona ağırlık vermek gerekir denmiş. Sinopoulos’un zaman zaman geri çekilip piyanoyu büyük bir tutkuyla dinlediği anlar sanıyorum konserin en ilginç anlarıydı.
Thelonious Monk, McCoy Tyner, Brad Mehldau, Bill Evans, Tord Gustavsen, Tigran Hamasyan, Gonzalo Rubalcaba, Aki Takase, Esbjörn Svensson, Iiro Rantala ve adını sayamadığım dünyanın çeşitli yerlerinden bir sürü piyano ustası piyanoya kendi anlamlarını yükleyip, bir enstrümanın sınırlarını kendi imkânlarının sınırlarına nasıl yaklaştırdılarsa, bana öyle geldi ki Yann Keerim de, o kadarını henüz yapmamış olsa da bu cümleleri kaleme almama yetecek kadar şey denedi. O akşam Yann Keerim’den, piyanonun bir başka yanını, bir başka sınır ucunu daha öğrenecek gibi oldum. Zaman zaman kuzeye, zaman zaman Ege’ye, zaman zaman Kafkasya’ya gitti, zaman zamansa tarif edemediğim hayali bir İstanbul’un üstünde dolaşarak esrarlı melodilerini yarattı sahnede. Benim için gecenin en büyük kazanımı Yann Keerim oldu. Umarım onu bir gün kendi Trio’su ile de görürüz.
■ Mert Çakırcalı’nın Dark Blue Notes’daki diğer yazıları
■ Cemal Reşit Rey Konser Salonu etkinlikleri
■ Sokratis Sinopoulos Instagram