Jacky Terrasson Dünyasından Notlar
Mert ile bana attığı mesaj sayesinde tanışmıştık. Beni sürekli konserlerde gördüğünü ve eleştirilerimi okuduğunu yazmıştı. Caz sevgimle, yirmili yaşlarda bir gencin hayatına dokunabilmek, belki de ilham olabilmek gurur verici ve çok motive edici. İtiraf etmeliyim ki her gün caza meraklı, araştırmacı, yaşına göre oldukça olgun ve kalemi lezzetli bir genç ile karşılaşmıyorum. İlgisi, kibarlığı ve yaklaşımı dikkatimi çektiği için ilk adımlarını attığı yazarlık macerasını caz yazarlığına doğru da evriltmesi için kendisini teşvik ettim. Yayın yönetmenimiz ve ortağım Turgay Yalçın ile birlikte Dark Blue Notes’u oluştururken derginin genç yazarlar için bir başlangıç noktası ve daha da ötesine kanatlanabilecek yazarlar için ise usta yazarlarımızdan feyz alarak kendilerini geliştirebilecekleri bir kaynak kütüphaneye dönüşmesini hedeflemiştik. Kısa sürede ekibimize katılan genç dostlarımızla bu hedefe hızla ilerlediğimizi hissediyorum. Mert’in bu ilk yazısı ile ülkemiz taze bir kalem daha kazandı. Hoş geldin Mert.
Burak Sülünbaz
Jacky Terrasson Dünyasından Notlar
Yirmi iki yıllık kısa yaşamımda ilk defa, bir konsere, kendimi o konser üzerine yazı yazmaya koşullayarak gittim. Sonucun nasıl olacağıyla ilgili pek bir fikrim yok. Ama biliyorum ki ne bu yazıyı (umarım) yayınlayacak olan Burak abi benden, ne de ben kendimden profesyonel ya da akademik bir eleştiri yazısı bekliyoruz.
Kendisiyle yine Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda bir konser öncesi İngiliz yazar Geoff Dyer hakkında konuştuğumuzda, belki de benden nasıl yazılar çıkabileceği hakkında bir ipucu vermişimdir. Geoff Dyer, David Shields, Ben Lerner, Sarah Manguso gibi çağdaş (ya da güncel) yazarların tutturduğu yeni sayılabilecek bir tür var: Lirik deneme. Ya da anı-eleştiri. Hattâ eleştiri-deneme-anı-anlatı, vs. Bu kurgudan uzak, eleştiri ve denemeye yakın, bir konuyla (bir insanlık durumu, sanat yapıtı ya da herhangi bir gösterge) başlayıp sonradan o konuyu rafa kaldırır gibi yaparak kendine dönen metinler, sanıyorum ki benim de tutturmaya çalışacağım tipten metinler olacaktır.
Yazarken içimde besleyeceğim kaygımı anlattığıma göre, konum olarak seçebilme şerefine nail olduğum Jacky Terrasson’a (yanında Sylvain Romano ve Lukmil Perez) gelebilirim.
Üçlünün salona girişine suskunluk hâkimdi. Terrasson’un sessizliği beni biraz tedirgin etmişti. Salon çoğu zaman olduğu gibi ancak şöyle böyle dolabilmişti. Müzisyenlerin böyle durumlarda nasıl hissettiğini hep merak etmişimdir. Karamsar olmaya meyilli zihnimle üçlünün sessizliğini salonun doluluk oranına yordum ve dinlemeye biraz motivasyonsuz başladım. Bu durum sanıyorum iki-üç dakika içinde değişti. Dinlemeye devam ettikçe kendimi müzisyenler arasında organik olarak oluşan o akıma kaptırdım. Konser boyunca kendimi o akımın içinde oradan oraya salınırken buldum sürekli.
Terrasson’un bu konserinde 19 Nisan’da yayınlanacak olan Moving On isimli yeni albümünü dinledik. Albümle ilgili herhangi bir fikrim yoktu. Giriş parçası bana Terrasson’un The Call isimli parçasını anımsattı. Sanki onun yeni bir varyasyonuydu. Benzer tınılarda süzülen, sakin ve aralıklı bir parça.
Terrasson’un ayırt edici özelliklerinden biri, vuruşları ve çeşitli melodileri arasına sabırlı boşluklar koyması. Çalıyor, birkaç saniye duruyor, sanki düşünüyor, hissediyor, farklı bir şey denemek istiyor ve ellerini bize gösteren hareketler yaparak bizi bir şekilde tahrik ediyor, dikkatimizi çekiyor, sabırlılığına ve o anki suskunluğuna bizi de davet ediyor ve ansızın tekrar çalmaya başlıyor. Konser boyunca bunu çok defa deneyimledik. Terrasson, sanki anlık sessizliklerini anlayanları dünyasına kabul etti, sabırsız davranıp sıkılanları ise kendince, bir şekilde dünyasından dışladı. Ben onun sessiz davetlerine ayak uydurabildiğimi ve böylece müzikal evinde misafirlik edebildiğimi hissettim.
Konser boyunca Mozart’ı da duyduk, Cole Porter’ı da. Bir ara Summertime tınılarını yakaladı kulağım. Hem üstü açık bir arabayla romantik bir yolculuğa çıkıyormuş gibiydik, hem de New York ya da Londra’nın arka sokaklarında kirli bir caz barında üçüncü On The Rocks’ımızı içiyor gibi. Çoğu zaman kendimi bir David Lynch filminin içinde gibi de hissettim. Yönetmen (bu durumda Terrasson) sanki “şimdi muzurluk yapacağım, sıkı tutunun” diyor ve New Mexico’daki kendi evinin arazisine inşa ettiği roller coaster’ına bizi zorla bindiriyordu. Sanki Mulholland Drive’ın giriş sekansında duyabileceğimiz soğuk ve ürkütücü bir melodide Terrasson ironik bir sıcaklık buluyor, ona tutunup parçayı bir anda ferahlatabiliyor. Ama bundan az sonra bizi Blue Velvet filmindeki o suç yuvası bara götürebiliyor. Bir country melodisi ansızın isyankâr bir parçaya dönüşebiliyor. Romantik bir parçanın içine eklemlenen o yıkıcı darbeler ve sertçe vurulan tuhaf tuşların çıkardığı o demonik sesler, insana sürreel bir montajın içinde küçücük bir detaymış gibi de hissettirebiliyor.
Tüm bunları yazdıktan sonra Memet Baydur’un Caz İyidir yazısı aklıma geldi. Şöyle iki cümle kuruyor: “Caz müziğinin temel unsurlarından birisi, bence zekâ ve ironidir. Kara mizah, ağır bir alaycılık, buruk da olsa bir dalga geçme unsuru hep vardır caz müziğinde.” Terrasson, Romano ve Perez’in bana bir şekilde hissettirebildikleri tüm bu hisler hem bestelerin, hem de icraların zaman zaman güçlü bir alaycılığa başvurmasından, zaman zaman da yaşamı olabildiğince ciddiye almasından kaynaklanıyor, sanıyorum.
Jacky Terrasson, sanki hem bir West Coast bestecisi, hem de bir post-bop piyanisti. Günümüzün sanatları işte bize bu stil birleşimlerini getiriyor. Bunlar birbirinin içinde eriyip yepyeni ama adlandırılamaz, tanımlanamaz üslupları doğuruyor.
Konser biter bitmez kalemimi ve CD’mi hazırladım. Burak abiyi buldum, kısa bir sohbet edip hemen arkaya geçtik ve Gouache albümünü imzalattım. Caz müzisyenlerinin ulaşılabilirliği ve samimiyeti de beni cezbediyor. En azından icracılık açısından dünya çapında en iyi müzisyenler onlar, en tepedeler, hepsi yaşamın birer başyapıtı, ama buna rağmen ve bunlarla birlikte onlar son derece cana yakın ve sabırlılar. Ben de artık caz yazarken bu özellikleri kendi içimde yaşatmaya çalışacağım. Burada kendime böyle bir söz veriyorum. Caz ve benim burada gerçekleştirmeye çalıştığım eleştiri-anı-deneme-anlatı türünün birbirine yakınlığı bunu neredeyse mecbur kılıyor!
*
Meraklısına Notlar:
- Burak Sülünbaz’ın kaleme aldığı yeni Jacky Terrasson albümü Moving On’un tanıtım yazısı ve Turgay Yalçın’ın Jacky Terrasson portresi BURADA.
- Cemal Reşit Rey Konser Salonu etkinlik programı.