İz Bırakan Davulcular: Miles Davis ve 5 Atlısı
Davulcular ile aramda hep bir bağ hissederim. Plasenta kordonu ve sıvısından ayırmıyorum bu ritm duygusunu ben. Nasıl ki, anne ile bebeği arasında, ritmik bir yaşam bağı kuruyorsa plasenta, işte benim için de, müzik algısı içinde, vurmalı her enstrüman çok etkili. Çoğu algımın da önüne geçen bir enstrüman daha var. O da trompet! Zurnada peşrev olmaz elbette, zurnacı kaideli gitmeli. Neden atasözlerimizin içine kadar işlemiş bu his bilmiyorum ama, bırakın evlatlarınızı, ya davulcuya, ya da zurnacıya (trompetçiye) gönül versin!
Dark Blue Notes okuyucuları için bu hafta, Miles Davis’in gönül verdiği davulcuları kısa kısa anlattım. Keyifli okumalar diliyorum.
■ Tony Williams
Anthony Williams’ın müzik kariyeri, Miles Davis’in onu, sanki bir Teoman şarkısı gibi daha 17 yaşında iken grubunda çalması için seçtiğinde başladı. Davis ile beş yıl geçirdikten sonra, Williams, rock ve cazın yenilikçi birleşimini yansıtan, zamanının ötesinde olarak tanımlanan kendi grubu Lifetime‘ı kurdu. Tony Williams bu süre içerisinde, Wayne Shorter, Herbie Hancock ve Ron Carter ile birlikte, Miles Davis’in ikinci büyük beşlisi olarak anılan grupta, E.S.P. gibi parmakla gösterilecek, harika albümlerde çaldı.
Tony Williams trajik bir şekilde 1997 yılında, sadece 51 yaşında iken vefat etti. Günümüzde, büyük ölçüde etkili olmaya devam ediyor. Hem müzisyen, hem de besteci olarak benzersiz ve gerçek bir davul efsanesi olduğunu kabul etmek gerekiyor. 1991 yılında, Miles Davis vefat ettikten sonra, Tony’nin onunla çalıştığı zaman hakkında, New York Times’a verdiği şöyle bir röportajı var:
“O harikaydı. Onu, kompleks bir müzisyen olarak gördüm. Çok güçlü bir insan, çok güçlü bir adam, çok dinamik bir kişiliğe sahipti. Hayatımın o yıllarını onunla geçirdiğim için ayrıcalıklı hissediyor ve onur duyuyorum. Onunla çalışmak beni biçimlendirdi. Tanışmadan önce de, Miles benim idolümdü. Müzikle her zaman ilgilendim, müzikten etkilendim ve Miles Davis’in tarzı çok eşsizdi ve hâlâ da öyle. Onun müziği beni derinden etkiledi. Miles’la çalışmaya başladığımda bunun yapmam gereken bir şey olduğunu hissettim. Bu yüzden tavrım biraz değişti. Müziğine en iyi şekilde hazır olduğumu hissettim. Geriye dönüp baktığımda, ‘Vay canına, ne yaptım? Onun notaları, gerçekten içine girdiğim bir müzikti.’ O zamanlar bunun oldukça doğal olduğunu düşünüyordum. Şimdi ise çok büyük bir deneyim olduğunu görüyorum.”
■ Philly Joe Jones
Philadelphialı Joseph Jones, en çok saksofonda John Coltrane, bas gitarda Paul Chambers ve piyanoda Red Garland ile birlikte, Miles Davis’in ilk büyük beşlisinin davulcusu olarak anılır. Philly Joe Jones, en başından beri Miles’la birlikteydi. Çalma stili, saldırgan bir eda ile tanımlandığı için, yakın çevresi ona makineli tüfek gibi çaldığını söylüyordu. Mükemmel bir fırça tekniği geliştirmişti. Zamanı çok iyi kullanan, dikkatli bir şekilde yapılandırılmış sololarının eline kimse su dökemiyordu.
Ünlü caz eleştirmeni Nat Hentoff, 1978 yılında yazdığı “Jazz Is” kitabında, Philly Joe Jones ve Miles Davis’in dostluğundan şöyle bahsediyor. :
“Bir kaç gün önce Miles Davis ile karşılaştık. Bana bir anısını anlattı. Bundan yıllar önce Toronto’da bulunan bir caz kulübünde, ona özel olarak yaptırılan bir plaketi geri çevirdiğini söyledi. Ona nedenini sordum. ‘Çünkü kulübün sahibi olan *** bana, Philly Joe’yu kovmamı söyledi. Kimse bana müziğim ve ekibimden biri hakkında ne yapacağımı söyleyemez!’ Miles’ın o zamanki davulcusu Philly Joe Jones, yüksek sesle çalan, parlak ve agresif, poliritmik olarak tanınan bir büyücü gibiydi. Miles sözlerine şöyle devam etti. ‘Philly Joe ondan istediğim ateşi aldı. Donuk bir ritim ile çalmaktan daha korkunç bir şey yoktur. Cazın donmaması gerekiyor. O enerji ile doğmak zorundasın. Öğrenemezsin, satın alamazsın. Ya sende var ya da yok. Ve hiçbir eleştirmen, kulüp sahibi bunu herhangi bir kelimeye dökemez. Müzik konuşur. Müzik bizim için için konuşur. O yüzden plaketi geri çevirdim’ ”
■ Lenny White
1969 yılında Miles Davis, caz-rock füzyon tarzda “Bitches Brew” albümünü çıkardı. Tıpkı daha önce 1963’de, Seven Steps To Heaven’da davul çalması için henüz 17 yaşındaki Tony’yi seçtiği gibi, bu kez, Bitches Brew’de çalması için, genç Lenny White’ı seçti. İlk caz-rock füzyon albümü için Miles ile bağlantı kuran Lenny, yıllar sonra, 2011 yılında, Rhythm dergisine verdiği röportajda, şunları söyledi:
“Miles Davis’in ortak bir arkadaşıyla bir konser verdim ve ‘Dostum, Miles senin çalışını duydu mu?’ dedi. ‘Hayır’ dedim. ‘Ona söyleyeceğim’ dedi. ‘Elbette!’ dedim. Bir gün sonra, bir prova yapmak istediğini söyleyerek Miles beni evine davet etti. Evde, Jack DeJohnette, Dave Holland, Wayne Shorter ve Miles Davis vardı. Birlikte Bitches Brew’ın girişini prova ettik. Ekibe dönerek, ‘Yarın sabah, saat 10:00 da Columbia Studio’da olun’ dedi. Bu kayıt bir zaman testi gibiydi. Miles benim için idoldü, o ‘O’ydu. Sadece onun grubunda çalmak istemiyordum ben Miles Davis olmak istiyordum. Miles harika bir öğretmendi ve ben ona hayrandım.”
■ Jimmy Cobb
Birçok kişi, 1959 yılını caz tarihinin en yaratıcı yılı olarak görüyor. Miles Davis’in şimdiye kadar en çok satan caz kaydı haline gelen Kind Of Blue’yu çıkardığı yıl da, 1959’du. Albümde Jimmy Cobb davuldaydı. Saksofoncular John Coltrane ve Julian Cannonball Adderley, piyanist Bill Evans ve basçı Paul Chambers’ın da dahil olduğu olağanüstü bir ekip olarak çalıştılar.
Jimmy Cobb, Rhythm dergisine verdiği röportajda o yılları şöyle anlattı.: “Philly Joe Jones, konserleri kaçırıyordu. Cannonball Adderley beni aralarına davet etti. ‘Gel bizimle çal. Bugün Philly gelmezse ekibe dahil olabilirsin.’ dedi. Onları izliyordum, ne yaptıklarını biliyordum, zamanım geldiğinde hemen devreye girdim. ‘Round About Midnight’ çalıyorlardı. Hemen devreye girdim ve çaldım. Artık içerideydim. Miles ile çok fazla prova yapmak gerçekten zordu.”
Miles Davis’e, Cobb ile çaldığı albümlerinden hangisini beğendiği sorulduğunda şunları söyledi: “Belki Porgy and Bess. Kind Of Blue da oldukça iyiydi. Özellikle Carnegie Hall’da 1961 yılında verdiğimiz konser çok tatminkardı. Sketches Of Spain’ın bir kısmını Cobb ile yaptım. Ve sanki albümde perküsyon çalan Elvin Jones’un çok üzerinde gibiydi.”
Miles Davis için ne düşündüğü Jimmy’ye sorulduğunda ise, Jimmy şunları açıkladı: “Esasen o ürkek, içe dönük küçük bir adamdı. Onu bir canavar olarak gösterdikleri gibi değildi. Sahneye çıkıp çaldıysa ve seyirciye sırtını döndüyse, sadece adamların olduğu yerde yoldan çıkmak istiyordu. Bu yüzden müzik için bir hissi vardı.”
■ Jack DeJohnette
Onun davul çalışı, geleneklere ve dönemin sınırlarına meydan okuyan, elli yıllık müziği kapsayan, füzyon ve post-bop caz aracılığıyla apayrı bir akım gibiydi.
DeJohnette, yeni çağın müziğinden elektronik ve akustik caza kadar her şeyi kapsayan, cesur sonuçlar üretmek için yeni müzik ortaklarını kucaklamaktan asla vazgeçmeyen karakterdeydi ve korkusuz bir tutkuyla sınırları zorlamaya devam etti.
Jack DeJohnette, Tony Williams’tan sonra Miles Davis’in grubuna katıldı. Bunun korkutucu bir durum olup olmadığı sorulduğunda Jack, röportajlarında şunları söyledi:
“Pek değil. Daha önce Tony Williams’ın yerini almıştım. Tony’den daha önce de Miles’la çalıyordum. Benim için yeni bir iş değildi. Bu pozisyonu devralmak için donanımlıydım.”
Bitches Brew albümünün dinleyici üzerinde sahip olacağı etkiyi tahmşn edip etmediği sorulduğunda ise şunları söyledi:
“Önemli olduğunu biliyordum ama tüm zamanlar içinde bakıldığında, aynı şey Kind Of Blue için de söylenebilirdi. Hepimiz kayıt yapmak üzere stüdyoya girdik ve çaldık. Görünen o ki, bugüne kadar hala satmaya devam eden, çığır açan bu albüm olduğu zaten ortaya çıktı.”
■
İşte böyle. Tüm bu efsane isimleri anmaktan onur duyarak, sizlere şahane bir hafta diliyorum.
■
Meraklısına Notlar: