John Coltrane ve Equinox: Bir Güz Ekinoksu Rastladım Size
En büyük güzellik dengededir. Bu hiç değişmedi. Eşit dağıtılan yükler, eşit paylaşılan acılar ve eşite yakın hissedilen sevgi. Güzellik ve iyi olma hali dengeyle ilişkilidir. Öyle ya, bir ayağı kısa masadan kime ne hayır gelir? Gün ve gece eşitliğinin dünya-merkezli hayatlarımızda sahip olduğu önem de doğurduğu dengeden gelir. İkisi de birbirinden güzel olan bu iki zıt, yılda sadece iki kez kendilerine ayrılan zamanı eşit paylaşır. Equinox, dengenin en güzel hallerinden biri.
Ben bu satırları yazmaya 23 Eylül’ün ilk saatlerinde başladım. Uyuyamadığım diğer günler gibi yatağımda tavanı izlerken müzik dinliyordum. Telefona bakarken fark ettim 23 Eylül’e girdiğimizi. Aklıma John Coltrane geldi. Bugün onun doğum günü. Bugün ayrıca eşit olan gün ve gecenin de doğum günlerinden biri. Bir insanın içine dönmesini, bir gözüyle sürekli kendine bakmasını en gerçekçi şekilde notalara döken, dünyanın en büyük müzisyenlerinden birinin doğum gününün gün ve gece eşitliğiyle aynı gün olması tesadüf mü? Güz ekinoksunda doğan bir müzisyenin hem dışarıyla bağını koparmayıp hem de kendi içinde neler yaşandığını bu kadar net bir şekilde ortaya koyabilmesi bir tesadüf mü? Kendisiyle etrafı arasında müzikal bir denge oturtmanın ne olduğunu bilen bir kişinin denge günüyle dünyaya gelmiş olması öyle kolayca atlanabilir bir gerçek mi? Bence değil. John Coltrane olsanız güz ekinoksunda doğardınız. John Coltrane olsam güz ekinoksunda doğardım. İnsanın ilkbahar ve yaz tantanasından sonra kışa adım adım yürüdüğünü fark edip sükuneti ve dinginliği aradığı günlerin hemen başına.
23 Eylül’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Artık kendinizle baş başa kalmaya başlarsınız. Eve çekilir, kışlıkları çıkarır, daha sıkı giyineceğiniz günleri düşünmeye başlarsınız. Eliniz kalem ve kitap tutmaya başlar. Yazın o havalı kokteylleri de yerini yavaşça şaraba veya viskiye bırakır. İçinizden kendinize bir “hoş geldin” çekersiniz. Tüm bu söylediklerim Coltrane ve onun müziğiyle örtüşmüyor mu sizce de?
Geride bir Coltrane bırakmak
John Coltrane, hayatının zor bir dönemini atlatmaya devam ederken spiritüel bir yolculuğun da içindeydi. 1960’lı yıllar, onun için tam da bu yıllardı. 1950’lerin sonunda kendisiyle girdiği güçlü savaştan galip çıkmaya çalışıyordu ve şimdi içine her zamankinden daha fazla dönme zamanıydı. İçine yeterince dönen insan da kendi içindeki dünyayı, dünyanın içindeki kendini görür. Dolayısıyla bolca doğu ve Afrika felsefesi, inanışı ve düşünü etkisindeydi. Dünyayı farklı bir gözle incelemesi gerektiğinin farkındaydı. O gözü de nerede bulacağını biliyordu. İçine dönmeyi başaran insanın yolculuğu bitmez. Ama en önemlisi de o yolculuğun artık daha özgür olmasıdır.
“Özgür” kelimesinin altını ne kadar çizsem yetersiz kalır sanırım. Çünkü doğaçlamanın da Coltrane müziğinde daha da azade bir noktaya nasıl geldiğini bu yıllar belirledi aslında. Artık daha özgürdü, daha ilahi ve daha önemli şeylerle ilgileniyordu, kendini daha yakından tanıyordu. Bu da ona içinden gelen sesleri hem daha gür, hem de daha sistematik bir şekilde dışarıya çıkarabilme fırsatı verdi. “İzlenimci” olarak tanımlayabileceğim doğaçlama partisyonlarla kendine ve müziğine yepyeni yollar çizdi.
Ve elbette, pek çok inanışta ve düşünce sisteminde olduğu gibi, Coltrane’in incelediği Afrika ve Doğu inanışlarında da denge işin kaynağıydı. Müziği, ilahi olan şeyleri aktarma aracı (ya da kanalı) olarak gören bir müzisyen için denge de huzur da ilahi güç de ancak müzikle kurulan derinlikli iletişimle mümkündü. Müzikle derinlikli iletişim kurabilmek için de öncelikle müziğin o güne kadar konulmuş sınırlarını, agresif olmayan yöntemlerle delmek gerekiyordu. İşte Coltrane’in hayatında ve hayatımızda başlattığı bu ilahi müzikal yolculuk tam da bu nedenle çok önemliydi. Dengeyi, huzuru arayan bir müzikal dehanın arayışının teknik çılgınlıkları… 1960’lar Coltrane’i ile bir kez olsun kahve içebilmeyi sırf şu paragrafı yazarken bile çok istedim. Belki bana zaman ayırmak isterdi. John Coltrane, Equinox’un da bulunduğu Coltrane’s Sound albümünü kaydettiğinde, çok açık bir şekilde çoktan “eski bir Coltrane” bırakmıştı arkasında. O Coltrane’in müzikal alışkanlıkları da gerisinde kalmıştı. Yıl 1960’tı. Albüm 1964’te yayınlandı.
İçe dönüşün nihai sonucu
Coltrane için artık kalıpların dışına çıkma vaktiydi çünkü en büyük kalıp olan ve “ben” dediği kişi bile dönüşüp genişliyor, evrene dokunuyordu. Öyleyse nasıl olur da müziği bundan payına düşeni almazdı ki?
1960’tan itibaren Coltrane kayıtlarında hissettiğimiz ve geride bıraktığı bebop’u neden bıraktığını dahi notalarıyla aktardığı yenilik hali tam bu ruhsal çözülme ve yeniden birleşmenin bir yansıması. Artık ilahi olanı yeniden ilahi konumuna yükseltmenin çabasındaki Coltrane’in evreninde, o Coltrane ile aynı bedende yaşıyordu. Zihni de onu daha fazlasını yapmaya itiyordu.
Eşitliğin, dengenin parçası
Eşi Naima’nın Equinox ismini verdiği bu parça, ritmik bir pasajla açılır. McCoy Tyner ve Elvin Jones’un hafif Latinvari tınılarıyla başlayan parçada bu ikiliden hemen sonra Coltrane söze girer. Onun üflediği ilk notadan itibaren de hayatın değişmeye başladığını fark edersiniz. Tıpkı güz ekinoksunu takip eden ilk günden itibaren havanın değişmeye başlaması gibidir Coltrane’in nefesinden dökülen notalar. Bir güz ekinoksu nasıl hissettirmeliyse tam olarak öyle hissettirir size.
Ancak beni en çok heyecanlandıran fikir, McCoy Tyner ve Elvin Jones’un başta yaptığı minik girişin ardından Coltrane’in ortaya koyduğu tüm o sesler bütününün aslında Coltrane’in kendi doğum günü kutlamasına denk bir hissi işaret etmesi. Her dinleyişimde daha da ısınıyorum bu fikre. Kendi üslubunca doğum gününü kutluyor, yaşadıklarını asla unutmadan geleceği kutsuyor ve kendi doğum günü ile birlikte ulaştığı denge halini de onurlandırıyor sanki. Yürüyecek çok yolu olan bir ruhani gezginin önündeki patikayı izlerken minik melodiler mırıldanması sanki. Equinox tam olarak bir içe dönüş hali. Muhtemelen Naima, bu nedenle hem denge haline hem de oradan da Coltrane’in doğumuna ve arayışına bağladığı bir düzlemde parçaya Equinox adını verdi.
Ve burada yine sonbahar
Ve biz yine sonbahara giriyoruz. Equinox’un yer aldığı Coltrane’s Sound albümünün yayınlanışından beri tam 64 tane sonbahar geçti. Albümü takip eden ilk ekinokstan beri de tam 127 ekinoks. Her denge arayışının ve her huzur arayışının hissettirmesi gerektiği gibi hissettiren bir parçanın benim ömrümün iki katından fazla süredir bu dünyanın farklı köşelerinde çınlamaya çalışması da cabası.
Bir sonbahar ekinoksu rastladık birbirimize, bir sonbahar ekinoksunda doğan adamın notalarının arasında bulduk birbirimizi. Bir sonrakinde görüşmek de boynumuzun borcu.
İyi ki doğdun John Coltrane. Denkliğin ve huzurun arayışında her bir notan birer ateşböceği. İyi ki varsın. Keyifli ekinokslar.
■