Emma Rawicz
Sahi, parmağını sürsen elmaya, rengini anlar mısın? Gözünle görsen elmayı, sesini duyar mısın? Onu işitsen yuvarlağı sende kalır mı? (*)
Akbank Caz Festivali kapsamında 27 Eylül’de Akbank Sanat’ta sahne alacak besteci, müzisyen Emma Rawicz için bu sorular bir şiirdeki metaforlar olmanın ötesinde anlam taşıyor. Rawicz, müziğin rengini görebilme, seslerin barındırdığı renkleri ayırt edebilme yeteneğine sahip. Sinestezi ya da daha özel şekliyle kromestezi diye bilinen bu anomali müzik dünyasında ender görülen bir durum değil. Uzmanlar büyük üstat Duke Ellington’ın da kromestezik olduğunu, yani işittiği sesleri renkler halinde gördüğünü yazıyorlar. Kim bilir, belki de Ellington’ın müziğindeki olağanüstü zengin tonal çeşitliliğin sırrı da bu anomalisinden kaynaklanıyordur. İşittiği sesin rengini görebilmek, gördüğü rengin sesini işitebilmek sıradan insanlar için lanet bir durum olabilir ancak bir müzisyen için kromestezi yaratıcılığın anahtarı haline dönüşebilir.
Emma Rawicz, bu yetisi sayesinde, daha önce işitmediği renklerden yola çıkarak hazırladığı ve kaydettiği Incantation albümünün turnesi kapsamında 32. Akbank Caz Festivali’ne, gitarda Ant Law, piyanoda (Phronesis‘in esas adamı) Ivo Neame, basta Conor Chaplin ve davulda Asaf Sarkis‘ten kurulu ekiple geliyor. Her ne kadar Rawicz -benim için olduğu gibi- Türkiye seyircisinin çoğunluğu için yeni bir isim olsa da, Neame ve Law, yeni İngiliz cazının lider müzisyenleri arasında seçkin konuma sahip; Chaplin, trompetçi Laura Jurd’un nefes kesen grubu Dinosaur’ı sırtlayan isimdi; dolayısıyla Festival sahnesine çıkacak olan grubu Büyük Britanya yıldızlar topluluğu olarak nitelememek mümkün değil.
Seyirciyi nasıl bir konserin beklediğini tahmin etmenin anahtarı, doğal olarak, Rawicz’in ilk albümünü dinlemekten geçiyor. Introlar da dahil olmak üzere, Incantation“da yer alan tüm besteler ve düzenlemeleri Rawicz’e ait.
Cazın geçmişinde onlu yaşlarını bitirmeden sahnede ustalık sergileyen müzisyenler -misal Tony Williams, Herbie Hancock ya da Joey DeFrancesco- yok değildi ama sosyal yaşamın giderek sterilleştiği, müzik kariyerinin ancak formal eğitim üzerine kurulduğu günümüzde, 19 yaşında bir liderin ortaya çıkması, çıkmakla kalmayıp şaşırtıcı tutarlılıktaki bestelerini, olgun düzenlemelerle ve usta işi icra ile sunması -en hafif tabiriyle- şaşırtıcı.
Üstelik cazla 4 yıl önce tanıştığını, saksofon çalmaya ise sadece 3 yıl önce başladığını göze alıyorum; atak çalışı, bana bir miktar Michael Brecker’dan aldığı ilhamı zenginleştiren Chris Potter’ı anıştırsa da, albümün giriş parçası Voodoo’daki solosunun sürekliliği, geleceği parlak bir müzisyenle tanıştığımızı bize kanıtlıyor.
Rawicz, albümdeki besteleri, uçuk kaçık, renk cümbüşü bir sanat eserinden ilhamla yaptığı funky Voodoo parçası üzerine kurgulamış; bu temanın anıştırdığı kelimeleri not almış ve sonra da kavramsal anlamlarını müzikal olarak ifade etme çabasına girişmiş. Tam da bu çabanın karşılığı sayılabilecek Mantra, adını hak eder şekilde tekrarlar üzerine kurgulanmış ve Rawicz’in efektlerle renklendirdiği enfes soprano saksofonu ile yükselen, Law’un mahir gitar solosu ile önce sakinleyip sonra tekrardan yükselişe geçen ve başladığı yerde biten döngüsel bir beste.
Albüme adını veren Incantation, Rawicz müziğinin organik parçası olan rock motiflerinin süslediği bluesy bir icra. Düzenlemelerde Ant Law’un önde olmasını gözetmiş olan Rawizc’in saksofonunun en fazla öne çıktığı icralardan biri Omen. Vera, folk havasının hakim olduğu bir balad ve Neame’nin piyanoda, Rawizc’in tenorda güzel sololarını barındırıyor.
Albümü kapatan Wishbone akustik cazla klasik rock bileşimi, 70’lerin riff-ağırlıklı caz rock stilini anıştıran, yukarda başlayıp yukarda biten sıkı bir icra.
Incantation, Emma Rawicz’in, yakın gelecekte modern cazın yıldızları arasına katılmamasının mümkün olmadığını gösteren, anaakım akustik cazın temel unsurlarından fazla uzaklaşmadan yeni şeyler söylenebileceğini kanıtlayan taptaze bir soluk.
İstanbul’a gelecek ekibin Rawicz’in yakında yayınlanacak ikinci albümünün kaydında da yer aldığını, dolayısıyla birlikte çalma deneyimine sahip olduklarını da düşününce 27 Eylül Akbank Sanat konserinin, hem genç neslin hem de eski tüfeklerin hoşlanacağı bir performans sunacağından şüphe etmemek gerek.
Hem, Akbank Sanat Emma Rawicz’in ülkesi dışındaki ilk konseri olacakmış. Onu dolu bir salonda coşkuyla misafir etmek gerekir, değil mi?
Edip Cansever’in (*) şiirinden ilhamla başladık, yine öyle bitirelim:
Her başlangıçta yeni bir anlam yok mudur?
Vardır!