Cyrille Aimée: Frankofoni ve Caz
Cyrille Aimée‘nin, 5 yıl süren, yüzlerce konserlik turnesinin son gecesinde, New York’ta (Le) Poisson Rouge kulübünde verdiği konserin kaydını dinleyince, insan cazın canlı dinlenmesi gereken bir sanat olduğunu bir kez daha anlıyor.
Turnede kendisine eşlik eden müzisyenlerle yaptığı stüdyo kayıtlarındaki şarkıların Live (2018) albümündeki yorumları -olması gerektiği üzere- mükemmel tınlamasa da, fark ediyoruz ki, Aimée sahnede çok rahat, seyirciyi avucunun içinde tutuyor, doğaçlama yeteneğini cömertçe sergiliyor, melodik yapı ile oynuyor ama en önemlisi şarkıların sözlerindeki öyküleri canlandırıyor; sahnede ‘oynuyor’.
Aimée’nin, şarkının sözlerini sahicileştirme; seyirciyi, şarkıda anlattığı öykünün içinde yaşadığına ikna etme yeteneğini chanson geleneğinden; müzikal yaklaşımındaki çeşitliliği de büyüdüğü zamanların Fransa’sının, ülkeye göçen farklı kültürlerin (başka katkılarını kabul etmekte ayak diremesine rağmen) müziğini anaakıma eklemekteki liberal tavrından aldığı kesin.
Aimée, zamanında efsanevi müzisyen Django Reinhardt‘ın da yaşadığı Paris yakınlarındaki Samois sur Seine kasabasında, Dominik Cumhuriyeti doğumlu annesinin evde sıklıkla çaldığı salsa, merengue ve bachata şarkılarını dinleyerek, onlarla dans ederek büyümüş. Kasabada düzenlenen geleneksel Django Reinhardt Festivali‘nde gördüğü çingenelerin yaşama bakışları ile müziklerinin birbirinin yansıması olduğunu fark edince, onlarla şarkı söylemeye başlamış. Koyulan yasağa rağmen, kamp ateşi şölenlerine katılmak için evden kaçtığını görünce, ailesi -mecbur- durumu kabullenmiş; hatta onlar da kızlarına katılıp keyif sürmeye başlamışlar. Yakın arkadaş olduğu bir çingene, Fransızların romantik şarkı söylemesinin sırlarını aktarması karşılığında Cyrille’e kırmızı bir gitar hediye edip ilk derslerini vermiş. Reinhardt’ın ünlü Sweet Sue şarkısını söylemeye başladığında, söyleyişinin festival katılımcılarıyla arasında kurduğu bağın doğallığını hissetmiş ve bu işi sonsuza kadar yapmaya karar vermiş.
Paris’te Amerikan Modern Müzik Okulu‘ndan mezun olunca, standart şarkı repertuvarına aşina bir vokalist olarak soluğu New York’ta almış. Purchase College’deki eğitimi esnasında Bob Dylan müziğiyle tanışması -kendi kelimeleriyle- çok dokunaklı bir şarkıyı kaknem sesiyle söyleyen Dylan’ın bu kadar etkileyici olmasının temelinde sözlerin gücünün yattığını, seyirciyle hakiki bağı kuranın sözler ve onların ilettiği duygulanım olduğunu fark etmesini sağlamış.
Aimée böylelikle müzikal duruşunun özetini de çıkarmış: “Ben dünyanın en güzel enstrumanını çalıyorum. Sesimi, vokalimi çalıyorum; demek ki ben de bir enstrumantalistim.“
Haklı! O, en organik enstrumanda bir usta.
2007’de Montreux Caz Festivali Yarışması’nda ve 2012’de Sarah Vaughan Uluslararası Caz Yarışması’nda birincilik alıp, 2010’da Thelonious Monk Vokal Yarışması’nda da finale kalınca, Aimée’nin kariyeri yükselişe geçmiş.
Aimée, Grammy Ödüllü Brezilyalı gitar ustası Diego Figueiredo ile yaptığı iki albümün ardından, 2010’da New York’un ünlü Smalls Jazz Club’ında şehrin kalburüstü caz müzisyenlerinin önünde canlı kaydedilmiş Live at Smalls albümü ile caz dünyasının takdirini kazandı. Benzer kıvamdaki Live at Birdland‘i, aynı yıl Chicago Jazz Orchestra ile verdiği bir başka konserin kaydı, Bursting Out! (2013) takip etti.
Çıktığı turnede kendisine eşlik eden müzisyenlerle stüdyoda kaydettiği It’s a Good Day (2014) ve Let’s Get Lost (2016) sonrasında -yazının başında andığımız- Live (2018) geldi. Ünlü besteci Stephen Sondheim’ın şarkı kıtabını yorumladığı Move On (2019) ile Grammy adayı olan Cyrille Aimée pandeminin hemen öncesinde, hiç de şaşırtıcı olmayan bir kararla, ABD’nin en Frankofon şehri New Orleans’a yerleşti.
Şimdilerde, Fransız ekmek ve peynir çeşitlerini özlüyor olsa da, turnede olmadığı zamanı, cazın doğumuna sahne olan şehrin canlı armosferinde ya da Kosta Rika cengelindeki kendi tasarlayıp inşa ettiği evinde geçiriyor.
Aimée 2021’de iki albüm yayınladı.
Davulcu Adonis Rose yönetimindeki The New Orleans Jazz Orchestra’nın eşliğinde kaydettiği Storyville Records etiketli Petite Fleur, New Orleans’ın geçtiğimiz yüzyılın başındaki şaşaalı zamanlarını, ABD’nin en Avrupai şehrinin karnaval ruhunu bugünün modern yaklaşımıyla tekrardan canlandıran enfes bir albüm. Şehrin Frankofonik fotoğrafını çıkarmayı hedefleyen repertuvar, bekleneceği üzere, Fransız pop şarkıları ve New Orleans kökenli müzisyenlerin standartlaşmış bestelerinden oluşuyor. Neo-klasik Marsalis ekolünün dozu yerinde nostalji yaklaşımın mükemmel bir yansıması sayılabilecek NOJO ile Aimee’nin uyumu kusursuz; vokalinin tüm nüanslarını sergiliyor.
Geçen yıl Daudel Records etiketiyle yayınlanan, gitarist Michael Valeanu ile ortak albüm, I’ll Be Seeing You, düet ya da büyük orkestra fark etmez, Aimee’nin her tertipte mükemmel vokal işçiliği çıkarabildiğini kanıtlıyordu.
Youtube’daki canlı performanslarına göz atın; şunu fark edeceksiniz ki Aimee için müzik yapmak, sadece şarkı söylemek değil. Cyrille nasıl ki vokalini bir enstruman olarak görüyor, mimikleri, jestleri, salınımı ve dansı ile tüm bedenini de bu enstrumanın parçası hâline getiriyor; sahnede olma işini şarkı söylemenin ötesine çıkarıp performans sanatı hâline getiriyor. Bebop ya da swing, funk ya da soul, chanson ya da manouche, Cyrille Aimée için tüm müzik türleri sahnedeki var oluşunun birer aracısı. Onun kendine has Fransız dokunuşu ile tüm bu stiller, caz duyarlılığıyla karılıyor; aynı konserin içinde hatta bazen aynı parçanın içinde organik hâlde birleşiyor.
Sahne duruşu, tavırları, giyinişi neyse, Cyrille Aimée‘nin müzisyenliği de o: naif, komik, duyarlı, nazik, kırılgan, sıcak, tutkulu ve fakat gerektiğinde tavırlı, ciddi ve kızgın. Her durumda o bir Frankofon, o bir Petite Fleur… küçük bir çiçek.
Cyrille Aimée 14 Kasım 2022 Pazartesi gecesi Ankara’ya, piyanoda Laurent Coulondre, basta Matteo Bortone ve davulda Yonatan Rosen‘den kurulu akustik bir dörtlü ile geliyor. Son dönemindeki kayıtlarına bakıldığında, repertuvarda, şansonların ve Ankara seyircisinin de aşina olduğu caz klasiklerinin ağırlıklı olacağını varsayabiliriz.
O gece nasıl bir repertuvar sergilerse sergilesin, konser çıkışında bu konseri izlemiş olmanın size gündelik hayatınızda asla var olmayan başka türlü bir şeyleri hissettirdiğini düşüneceksiniz: nefaset, zerafet, güzellik.
Ankara CSO ADA Ana Salon fuayesinde görüşmek dileğiyle.