Miles Davis ve Gösterişli Yol Hayatı
Elbette Chet’i Miles ile aldatmıyorum.
*
Miles ve Lamborghini Miura
Miles Davis‘in destansı hikâyeleri ve ona eşlik eden hız ihtiyacı, sanıyorum agresif kişiliğinin bir yansıması. Mutlak olarak, agresif ve ters huylu insanlar hız tutkunu olmuyor elbette. Mülayim insanlar tanıdım, şoför koltuğuna oturduktan sonra içindeki çılgın taraf ortaya çıkan ve nice deliler gördüm, trafikte kurallara kökten bağlı. Demek istediğim, kim Lamborghini Miura‘sını, Batı Yakası Otoyolu’nda paramparça eder?
Kokain, cehennemden gelen bir şeytan icadıdır. O dönem, Miles ciddi boyutlarda kokain kullanıyordu. 1972 yılında bir gün, Miles Davis, arka koltuğu kokain dolu Miura’sı ile Batı yakası otoyolunda yüksek hızla gidiyordu. Bir anda, çılgın bir manevra yaptı. Limon yeşili rengindeki Lambo’su paramparça oldu. Her iki bacağında da, ayak bileklerinin bir kaç santimetre üzerinden kırık oluştu. Miles Davis, şahane bir kahverengi deri pantolon giyiyordu. İki bacağının kemikleri deri pantolonu delip geçmişti. Şans eseri, henüz polis kaza mahalline gelmeden önce, yoldan geçen biri onu kurtarmaya geldi. O esnada Miles, arabadan üç paket kokaini dışarı atmayı başardı. İlginç bir tesadüftüftür ki, olay yerine gelen, bahsi geçen ilk kişi, film yapımcısı ve yönetmen, otomobil koleksiyoncusu James Glickenhaus idi.
Miura, Miles Davis’in kariyerini neredeyse sona erdiriyordu. Kokain bulundurmaktan hapse gönderilebilirdi.
Miura, nihayetinde ikonik bir araba, Miles Davis gibi bir müzisyen için mükemmel bir seçimdi. Semiyotik olarak düşündüğümde, Lamborghini logosu zaten öfkeli boğa figüründen oluşuyor. Bunları yazarken Miles’ın, Kasım 1959 ile Mart 1960 yılları arasında kaydettiği Sketches of Spain albümünü dinliyorum. Hikaye ve Lamborghini logosu ile nasıl uyum sağladı anlatamam.
Miles Davis, müziğinde öncüydü. Onun icrası yenilikçiydi ve sürekli değişiyordu, her zaman caz dünyasının ileri noktasında bulunan müzisyenlerin başında geliyordu. Çalışmaları bebop’tan modal soloya, funk etkileri içeren psychedelic ve elektrik caza kadar uzanıyordu. Davis, cazın gelişiminde önemli bir figürdü. Ve Miles, havalı bir müzisyenin, havalı bir arabaya ihtiyacı olduğunu biliyordu. Çok akıllıydı.
Müzik sektöründeki başarısı, bir Mercedes-Benz 190 SL ve birkaç Ferrari de dahil olmak üzere oldukça havalı araba koleksiyonunu toplama fırsatı verdi. Belki de koleksiyonunun en büyük ödülü Lamborghini Miura’sıydı. Ben de o yüzden ilk olarak Lambo’sunu anlatmak istedim. Otomobilin ön kirpik farlarının gözüktüğü, uzun, akıcı çamurlukta oturan trompetçinin ünlü resmi, çağın simgesi niteliğindedir.
Miles Davis, Miura’sının yarış performansından kesinlikle zevk alıyordu. Sadece otomobilin vahşi görünümlü, prestijli havasından değil, aynı zamanda Lamborghini’sinin sınırlarını zorlamaktan da memnundu. Müzisyen arkadaşlarını LA’de inanılmaz hız yaparak, Lambo’su ile gezmeye çıkardığına dair hikâyeler bolca var. Ünlü eşlikçiler arasında en bilinen isim Jimi Hendrix’ti. Kayıt mühendisi ve yakın arkadaşı Eddie Kramer de onunla dolaşan ünlü isimlerden biriydi.
Miles ve Mercedes 190L
1955 yılında Miles Davis, beşlisini Prestige Records stüdyosuna götürdü. (Gitmek zorundaydılar.)
Şirket ile olan anlaşmasını yerine getirip Prestige Records ile hiçbir bağının kalmasını istemiyordu. Arka arkaya beş albüm kaydetti. Miles Davis o yıllarda, eroin bağımlılığından kurtulmuş olsa da, quintet’ın diğer ekibinin tamamı bağımlıydı. (Miles’ın bağımlılıktan kurtulduğu öyle bir ara dönemi var. Damar yolundan kurtulduğu demek daha doğru olacak sanıyorum). Miles Prestige Records’dan nefret ediyordu. Firma beş albüm için, kayıt başına müzisyenlere 300 dolar ödedi. Miles işte tam da o dönemde, Columbia Records ile bir anlaşma yaptı. (Hali hazırda Prestige Records sanatçısıydı.) O sırada sahip olduğu hemen hemen tüm parayla bir Mercedes 190SL satın aldı ve kendince Colombia anlaşmasını kutsadı.
Yeni bir 190 SL yaklaşık dört bin dolara mal oldu. Davis için bu para değildi. Dönem için hızlı para kazanan bir müzisyendi. Önemli olan Colombia ile yoluna devam etme kararının verdiği dayanılmaz hafiflik ve mutluluktu.
Şöyle bir anekdot var. O yıllarda Miles, Barones Pannonica ‘Nica’ de Koenigswarter-Rothschild‘in çemberinin içinde kalan müzisyenler ile takılıyordu. Ünlü piyanist Hampton Hawes anıyı şöyle aktarıyor: “Thelonius Monk, Monk’un karısı, Nica ve ben, sabahın üçü ya da dördünde Nica’nın Bentley’i ile yedinci cadde’den aşağı iniyorduk. Miles, Mercedes’i ile yanımıza yanaştı. Pencereden kendine has boğuk sesi ile seslendi. ‘Yarışmak ister misin?” Barones Nica başını evet anlamında salladı. Sonra, arabanın içinde bulunan bize dönerek, asil İngiliz ses tonuyla ‘Bu sefer seni geçeceğime inanıyorum, Fuck Off Miles! dedi. (Sonucu bilmiyorum, ama burada kahkayı patlattım.)
Miles ve Ferrari 275 GTB
Son olarak Miles ve meşhur kırmızı Ferrari’sini anlatacağım.
Bu kısımda bir alıntı yapıyorum. New York Times’a röportaj veren fotoğrafçı Baron Wolman anlatıyor.
“Miles Davis ve kırmızı Ferrari’sinin (275 GTB) bu fotoğrafını 1969’da New York’un Batı Yakası Otoyolunda çektim. Central Park yakınlarındaki dairesinde henüz yeni portrelerini çekmiştik. Egzersiz yapmak için Gleason’s Gym’e gitmek istediğini söyledi. Bildiğiniz gibi amatör bir boksördü. Her neyse, birlikte gidiyorduk. O gün, ‘Miles, kenara çek!’ dedim. ‘Senin ve bu harika arabanın birkaç fotoğrafını çekelim.‘
‘Evet‘ dedi.
O’nu fotoğrafladım ve sonra beni nakavt etmekle tehdit ettiği spor salonuna birlikte gittik”
Bana gelince, ben 59-60 yılları Sketchs of Spain“den, bir anda serbest caz yaptığı canlı kaydı, Prelude (Part I) (Live at Festival Hall, Osaka, Japan (1st Show) – February 1975‘e evrildim.
Caz ve Rock hikâyelerine devam edeceğim.
Öperim herkesi.
Mine Hanım,
yazınıza Esat Ayhan instagramında şaraplara bakarken sizin instagramınızdan geldim. Çok güzel bir
yazı yazmışınız. Eskiden yoğun Jazz dinleyen iyi bir dinleyici ve yine çok eskilerden beri araba tutkusu olan ve halen bu tutkusu devam eden bir kişi olarak çok ilgimi çekti. Daha 1970 lerin başında Miles Davis Ferrari’si
ile gündemdeydi. Açıkçası bir de Lamborghini Miura sahibi olduğunu sizden öğrendim. O tarihlerdeki müzisyenler maalesef Miles Davis (istisna belki Duke Ellington veya Louis Armstrong olabilir onlar da ABD ordusu neredeyse oralara gittikleri turnelerden iyi para kazanıyorlardı)gibi para kazanamıyorlardı ve bir African American için Ferrari sahibi olmak bir hayaldi. Oysa bugünlerde boksör Floyd Maywater’ın garajında bir düzine Ferrari var…!!!Yazınıza bir katkıda bulunmak bakımından o tarihlerde Lamborghini Miura sahibi tek African American Miles Davis değildi. İlk yapılan Miura’lardan birini o zamanlarda pek gündemde olan bir
mezzo-soprano olan Grace Bumbry’de almış ve bu da basında büyük gündem olmuştu. Sanırım kendisi hala hayatta.
Bundan böyle güzel yazılarınızı takip edeceğim.
Saygılarımla
Fuat Kortel
Fuat Beyciğim merhaba,
Esat Ayhan ağabeyciğim, değer verdiğim ve saygı duyduğum bir büyüğümdür. Yazıma değer katan güzel yorumunuz ve ilave bilgiler için çok çok teşekkür ediyorum. Çok zarifsiniz. Miles Davis ikonik bir müzisyendi. Giyim stili, araba koleksiyonu ve agresif kişiliği ile şahsına münhasır bir karakterdi.
Müzik ne güzel bir alan veyahut hayatın içinde ne özel bir nüans ki, bizleri mutlu ediyor.
Ben de size şahane bir akşam üstü diliyorum.
Kocaman selamlar!
Mine.