Charles Pasi 10 Mayıs’ta Müze Gazhane’de
İsmi, ben de dahil, yaşı ilerlemişlere tanıdık gelmeyebilir ancak okuduğum basın bültenine göre, 10 Mayıs Çarşamba akşamı Müze Gazhane’de sahne alacak Fransız-İtalyan şarkıcı, şarkı yazarı ve armonikacı Charles Pasi, yaşadığı Paris’den sonra en çok İstanbul’da dinleniyormuş. Kimliğiyle ve yaptığı projelerle her zaman takdir ettiğim Özlem Köseoğlu‘nun menejerliğini yaptığını öğrenince Pasi ismine kayıtsız kalamadım ve Bantmag dergisinde yayınlanan röportajından başlayıp okumaya ve tabii ki dinlemeye koyuldum.

İlk durağım Pasi’nin 2010’da yayınladığı ikinci albümü Uncaged oldu. Sanatçının, yaptığı müziğin türünü isimlendirmeyi dinleyicilere bırakmasından cesaret alıp dinlemeye ve bende bıraktığı tortuyu yazmaya başladım. Bir kere Pasi, her ne kadar üzerine yapıştırılabilecek stil etiketi parçadan parçaya değişkenlik gösterse de kesinlikle rock şemsiyesi altında algılanması gereken bir müzisyen. Things Have Changed funky, Old Lady Paris jazzy iken, hemen hemen her şarkıda yetkin armonika çalışı devreye girdiği andan itibaren damarlarında blues kanı dolaşan bir müzisyen olduğundan şüpheniz kalmıyor.
Zamanının çoğunu caz dinleyerek geçiren bir yazar olarak, Archie Shepp‘in konuk olduğu iki parçayı müstesna bir yere koymalıyım. Tam bir şehirli blues şarkısı olan Better With Butter, Shepp önce vokalle sonra armonikayla atışmaya başladığı andan itibaren ısınıyor; sözlerdeki dozu yerinde ve muzip cinsellik, Shepp’in şehvetli çığlıklarıyla birleşince ortalık alev alev yanıyor.
Farewell My Love, Pasi’nin biraz hesap soran biraz pişmanlık kokan vokaliyle romantik bir veda şarkısı olarak ilerliyorken adamımız devreye girince, blues, sadece parçanın müzikal formu olmanın ötesine geçiyor, Shepp’in isyankar kelimeleri, sözlerdeki belli belirsiz nedameti de ortaya çıkarıyor. Shepp bu; konuk da olsa, her yerde ve her zaman lafı üzerine laf söylemek pek mümkün değildir.
Pasi’yi tanıma yolcuğuma, Uncaged ile başlayarak doğru bir iş yapmışım. İlk albümü, blues dozu biraz daha fazla Mainly Blue ve takip eden Sometimes Awake (2013) ve Bricks (2018 Decca) başlangıçtaki kanaatimi pekiştirdi.
Pasi’nin beşinci ve son albümüne gelirsek, Zebra, müzisyenin söyleşilerde tariflemeye çalıştığı kimliğinin yansıması. Afilli laflar, çarpıcı riff’ler, varlığını göze sokmaya çalışan türden şarkılar yok. Anladığım şu ki, kariyerinin en başından beri sergilediği, yaptıklarıyla mutlu olan, yaşadığı zamana ve kendisine miras kalan müzikleri, şahsına özgü yaklaşımla bir araya getiren müzisyen tavrı son albüme de sirayet etmiş.
Pasi, öncelikle, iyi bir şarkı sözü yazarı. Artık dünyanın her köşesinde benzerlerine rastlayacağınız türden şehirlilerin küçük dünyasını, kırılgan ruhlarını ve hayatı çevreleyen duvarları anlatıyor. Belagatin şehvetine kapılmadan, söylemek istediklerini yalın şekilde anlatıyor.
Öte yandan, müzikal formlarla oynamayı, şarkılarında farklı ritmik desenler kullanmayı seviyor. Bilindik malzemelerden aşina lezzetler çıkarıyorsa da, ortaya, kendine özgü bir kimlik koymayı beceriyor.
Özetle, sevdim.
Charles Pasi, 10 Mayıs Çarşamba akşamı Müze Gazhane’de sahnesine, gitarda Joseph Champagnon, tuşlı çalgılarda Pity Cabrera, bas gitarda Sebastien Levanneur ve davulda Romain Joutard’dan oluşan genç bir kadroyla çıkacak.
Yetmişlerin soft rock’ından hoşlanan eski tüfekler de, içi boşaltılmış yapmacık tavırlardan, inandırıcılık taşımayan iddialardan pek de haz etmeyen, geçmişin görkemli müzikalitesini fetişleştirmeyen, aktüel olanı önemseyen gençler de bu konserden keyif alacaktır.
Not: Konser ücretsizdir.