Ekim’de Çıkan Albümler
O kadar çok albüm yayınlanıyor ki, bırakalım hepsini dinlemeyi, takip edebilmek dahi imkansız hale gelmeye başladı. Caz Rehberi ayın yeni albümleri içinden gözümüze çarpanları okuyucularımızın dikkatine sunmayı amaçlıyor. Umarız keyif alacağınız icralara erişmenize faydası olur.
Rich Perry – Progression (Steeplechase)
1993’de başladığı kayıt kariyerindeki tüm albümleri yayınlayan Danimarka menşeili Steeplechase Records’dan yeni bir Rich Perry albümü. Profesyonelliğe Glenn Miller büyük orkestrası ile adım atan Perry 40 yıldır New York caz sahnesinin saygın müzisyenlerinden. Kendi grupları haricinde Maria Schneider Orkestrası’nda ve her pazartesi sahne alan Vanguard Jazz Orchestra’da baş tenor olarak çalmaya devam ediyor. Gösterişten uzak tavrı, bir parça efkarlı üslubu, güzel tonu ve gelişkin armoni anlaşıyla rafine bir çalışa sahip. Piyanoda Gary Versace, basta Jay Anderson ve davulda John Riley‘den oluşan ekiple, grup üyelerinin bestelerinden oluşan repertuvarı sanatkârane şekilde icra ediyorlar. Tanımıyorsanız Perry’nin benzersiz müziğine Progression ile güzel bir başlangıç yapabilirsiniz. → Progression.
Jeff Cosgrove, Jeff Lederer & Mark Lysher – Welcome Home (Grizzley Music)
Cazın başkentinde değil de ülkenin başkentinde (Washington, D.C.) yaşadığından ötürü adına sık rastlayabileceğiniz isimlerden olmamakla beraber, Andrew Cyrille ve Matt Wilson gibi müzikal davulcuların tedrisatından geçmiş, Matthew Shipp, William Parker, Mat Maneri, Scott Robinson, Ken Filiano gibi sınır ihlalini şiar edinmişlerin yoldaşı, usta davulcu Jeff Cosgrove‘un, saksofoncu Jeff Lederer ve basçı Mark Lysher ile canlı kaydedilmiş albümü, dengine rastlamanın zor olduğu bir üçlü performansı sunuyor. Zamanın kölesi olmaktan uzak çalışıyla Cosgrove bir ses ressamı; renklendirme, gölgeleme ustası. Lysher armonik yapının uçlarını genişletmeye odaklanarak çalıyor, yeri geldiğinde, çatının üstünde yükseldiği ritmik temeli sapasağlam kuruyor. Uygunsuz ya da çirkin denebilecek sesleri dahi kulağa melodik gelecek şekilde üfleyebilme ehliyetine sahip Lederer, akışı mütemadiyen yatağının dışına itiyor ve arkasına takıldığınızda heyecan verici yerlere deneyimlemenizi sağlıyor. Haliyle biraz ‘free’ şekilde… Yılın en iyilerinden. → No Booze Blues, Dewey’s Tune, Softly as in a Morning Sunrise. (No Booze Blues, cazın en sert sesli saksofoncularından Booker Ervin’in bestesi. Blues Book albümündeki muhteşem yorumu şuraya bırakayım).
Nicholas Payton – DRIP (Paytone Records)
Üstün yeteneğiyle caz aleminde hızlıca kabul görüp akustik bop stilinin genç aslanlarından biri olarak başladığı kariyerinde, yaptığı müziği cazdansa Black American Music olarak isimlendirmeye başladıktan sonra halden hale savrulan trompetçi Nicholas Payton‘ın kendi şirketinden çıkardığı yeni albümü Drip, muzakla müzik arasında dolanan yeni denemesi. Payton, çoğunlukla tuşlu çalgılarda; arada flügelhornuyla dekorasyon yapıyor. Caz bu albümün neresinde diye sorarsanız, müzisyenlerin geçmişinde. Referans olsun diye, Patrice Rushen, Michael Franks, Robert Glasper ve Christie Dasheill gibi bu tip hibrid müziklerin olağan şüphelilerinden destek alınmış. Haliyle bol bol pop cazımsı, eser miktarda funky kırıntılar serpiştirilmiş, smooth cazla soul arasında, aspartan tatlı, cilalı ve caz festivallerine uygun bir müzik olmuş. → Big George, Visible Light (feat. Patrice Rushen & Michael Franks).
Donald Vega – As I Travel (Imagery Records)
Ron Carter’ın oda orkestrası Golden Striker Trio’nun sabit üyesi, piyanist, besteci Donald Vega‘nın dördüncü solo albümü As I Travel otobiyografik bir süit. Vega, bestelerinde, iç savaş esnasında terk ettiği ülkesi Nikaragua’nın ve göçmen olarak büyüdüğü ABD’nin yaşamında bıraktığı izleri işlemiş. Önceki albümlerinde olduğu gibi davulda Lewis Nash var. John Pattitucci basta ve Venezüellalı Luisito Quintero vurmalılarda. Vega’nın besteleri, zengin melodi çizgileri ve gelişkin armonik örgü içeriyor, piyano çalışı -çoğu Güney Amerika kökenli müzisyende olduğu şekilde- coşkulu, fikri açıdan zengin. Quintero icralara otantik lezzet veriyorken, Lewis ve Patitucci kalibrelerini ortaya koyuyor, gerek kendi aralarında gerekse Vega’yla beraber üçlü olarak -düşük ya da yüksek tempo demeden- mükemmel uyumlu çalıyorlar. → As I Travel, Isabel: The Enchanting Nature of You.
Oliver Lake, Mathias Landaeus & Kresten Osgood – Spirit (SFÄR)
Ressam, şair ve müzisyen. Serbest cazın ve deneysel tiyatronun öncü örgütlenmelerinden Black Artists Group’un ve nefes kesen nefesliler grubu The World Saxophone Quartet’in kurucularından, basçı Reggie Workman ve davulcu Andrew Cyrille ile kurduğu Trio 3 ile 35 yıldır avangardın sınırlarını genişleten büyük alto saksofoncu Oliver Lake‘in, İsveçli piyanist Mathias Landæus ve Danimarkalı davulcu Kresten Osgood‘dan oluşan üçlüyle 2017’de İsveç’te verdiği konserin kaydı bu yıl dinlediğim albümlerin en tatminkarlarından. Dört Lake bestesini yorumluyorlar, daha doğrusu, temadan hareketle serbestçe, özgürce doğaçlıyorlar. Çaldıklarının müzikal bütünlüğüne ve akışın kesintisizliğine bakınca, insanın, bu konserin doğaçlama değil de yazılı bir eserin yorumu olduğunu iddia edesi geliyor. → Aztec, Bonu.
J.D. Allen – This (Savant)
Kuşağının en yetkin saksofoncularından J.D. Allen, yeni albümü THIS ile, sıkı sıkıya bağlı olduğu akustik caz geleneğinin dışına çıktı. Aslını sorarsanız, saksofon çalışında ya da bestelerinin yapısında öncekilere göre önemli bir fark yok, Allen telaşsız ve içten içe yanan ateşli tarzından ödün vermeden sıkı blues üflüyor. Bas fonksiyonunun eksikliği üçlünün ritm ekseninden azade şekilde ilerlemesini sağlıyor; davulcu Gwilym Jones, Allen’dansa elektronik efekt sihirbazı Alex Bonney‘i takip ediyor, Bonney armonik yapıya bağlı kalmadan tümüyle ‘özgür’ sesler çalıyor; Allen da bu ikisinin çevresinde serbestçe dolaşıyor. Elektronik efekt kavramını görüp suratınızı ekşitmeyin. Gerçekten de bugüne dek elektroniğin dahil olduğu caz albümlerine benzemeyen, özgün ve başarılı bir albüm. → Boom-Bap.
Erik Truffaz – Clap! (Decca)
33. Akbank Caz Festivali’nde sahne alan Fransız trompetçi Erik Truffaz bu yıl ikinci albümünü de yayınladı. Rollin’ gibi Clap de sinema için yapılmış bestelerin Truffaz usülü yorumlarını içeriyor. Turgay Kantürk’ün Rollin’ için yazdığı tanıtımdan alıntı yapayım: “dinledikleriniz artık görüntülere eşlik eden notalar değil, yepyeni hikâyelere ve görülmemiş maceralara doğru düşler kurmanızı sağlayacak parçalara dönüşmüşler.” → Lonesome Cowboy, L’alpagueur.
Rodrigo Amado The Bridge – Beyond the Margins (Trost Records)
Portekizli saksofoncu Rodrigo Amado‘nun, Almanya’nın avangart piyano efsanesi Alexander Von Schlippenbach, Norveçli usta basçı Ingebrigt Håker Flaten ve serbest cazın yaşayan hafızası, ABD’li davulcu Gerry Hemingway ile Varşova’da canlı kaydedilen albümü The Bridge, ülkeler arası hatta kuşaklar arası bir köprü mahiyetinde. Dörtlü ‘sınırların ötesinde’ keşif gezisine çıkıyor, sabır ve kararlılıkla ilerliyor. Müzik köklere derin daldıkça, dolambaçlı yollara sapıyorsa da hedeflenilen noktayı ufukta asla kaybetmiyorlar ve yolculuklarında Monk, Mingus, Ayler ve tabii ki Rollins gibi rehberleri de anıyorlar. The Bridge herkese göre değil ama serbest caz tutkunlarına tarifsiz bir müzikal doyum vereceğini taahhüt ederim. → (Visiting) Ghosts.
Lucas Pino – Covers (Outside in Music)
Geçtiğimiz yıllarda No Net Nonet adını verdiği dokuzlusuyla ilgi çekici albümler yayınlayan saksofoncu Lucas Pino yeni albümünde, gitarda Alex Goodman, basta Rick Rosato ve davulda Allan Mednard‘dan oluşan dörtlüsüyle, yakın (Fred Hersch, Nicholas Payton) ya da uzak (Charlie Parker, Duke Pearson) geçmişin usta müzisyenlerinin ve dostlarının (Alex LoRe, Rick Rosato, Peter Schlamb) bestelerini yorumluyor. Liderin yanı sıra Goodman’ın özenli işçiliği, akıcı düzenlemeler ve kusursuza yakın grup uyumu, stüdyoda canlı kaydedilmiş bu albüme şans tanımanız için yeterli sebepler. → Amnesia.
Modern Jazz Trio, Jerry Bergonzi – Presence (AMM)
Her üçü de Avrupa’nın yaşayan önemli müzisyenlerinden, Danimarkalı piyanist Carl Winther, Finlandiya göçmeni İsviçreli basçı Johnny Åman ve Danimarkalı davulcu Anders Mogensen, üçlü olarak sahne aldıkları gibi, bir süredir tenor canavarı Jerry Bergonzi ile düzenli stüdyoya giriyorlar. Straight Gonz ve Standart Gonz 2021’de, Transformation ise bu yıl Mayıs’ta yayınlanmıştı. Aynı grup şimdi de Presence (AMM) ile karşımızda. Latif ve zarif çalan üçlünün önünde Bergonzi -bekleneceği üzere- defalarca çaldığı standartlara yeni yaklaşım getirmeyi beceriyor. Her halükarda Bergonzi’ye doyum olmuyor. → Come Rain or Come Shine.
Jerry Bergonzi – Extra Extra (2023)
Isırgan, yer yer tehditkar, her daim mütehakkim çalışıyla cazdaki son büyük stilistlerden, tenor saksofoncu Jerry Bergonzi bu yıl -ne şanslıyız ki- çok sayıda albümde yer aldı. Avrupalı ritim üçlüsü Modern Jazz Trio ile ortak kaydedilen (ve yukarıda tanıttığım) Presence (AMM) ve Transformation (AMM) albümlerinde Bergonzi, eski kayıtlarına oranla ılıman ve risksiz çalıyor. Davulcu Richard Baratta’nın Off The Charts’ında ise (Savant) eşlikçi olduğunun farkında ancak fırsat bulduğu her an bildiğimiz gibi; cameo iken dahi başrolü çalıyor (→ Sombrero Sam). Bergonzi’nin son albümü Extra Extra (Savant) ise, Loudzee ya da Obama gibi bilindiklerin yanında yeni bestelerini içeriyor. Bir kaç parçada da olsa Phil Grenadier şeref veriyor, Sheryl Bailey sakin ve derin üslubuyla Gonz’un hayal gücünü genişletiyor, Harvie S, vakur ve varlığı yok sayılamayacak eşliğiyle kontrabasın en büyüklerinden olduğunu hatırlatıyor. Bergonzi için söze hacet yok. New York caz entelejansiyası görmezden gelmeye devam ediyor; Gonz da yaşayan en büyüklerinden biri olduğunu cümle alemin gözüne sokuyor. → Extra Extra, The Truth.
Art Hirahara – Echo Canyon (Posi-Tone)
Posi-Tone Records’un house piyanisti işlevine sahip, dolayısıyla bu yıl Josh Lawrence, Diego Rivera, Don Braden, Michael Dease albümlerinde çalmıştı; Art Hirahara şimdi de, basta Boris Kozlov ve davulda Rudy Royston ile kaydettiği üçlü albümünü yayınladı. Başkalarınınkilere sunduğu aktif destekleyici rolüne benzer şekilde, kendi albümlerinde de bencil bir yaklaşım sergilemiyor, daha ziyade grup kimyasını öne çıkarıyor. Bu yılın başında polis tarafından katledilen siyahi Amerikalı Tyre Nichols’ın anısına yazdığı → To The Sky icrası sizi ikna edecektir.
Chris Botti – Vol. 1 (Blue Note)
Cazımsı, caz gibi, jazzy müziğin yıldız isimlerinden trompetçi Chris Botti‘nin son albümü, kendisini üne kavuşturan etmenleri ödünç aldığı caz formuna bir nev’i geri dönüşü iddia ediyor. Blue Note’un patronu Don Was ve hit fabrikatörü prodüktör David Foster, bu iddiayı temellendirmek için eşlikçilerin arasına piyanist Taylor Eigsti ve gitarist Gilad Hekselman gibi cazcılığından şüphe edilemeyecek isimleri eklemiş; My Funny Valentine, Someday My Prince Will Come, Old Folks, Blue in Green olmak üzere repertuvarın çoğunluğunu, isimleri Miles Davis‘le anılagelen standartlardan seçmiş, hatta Botti’ye çoğunlukla surdinli trompet çaldırmış ama işte, olmayınca olmuyor. Prefabrik işler. Şuraya Botti yorumlarıyla → Old Folks ve → My Funny Valentine bırakayım. Hatta meraklısı için aynı icraları Miles Davis’ten de bırakayım. Old Folks, My Funny Valentine.
Kevin Hays, Ben Street & Billy Hart – Bridges (Smoke Sessions)
Bir köprü daha. 60 yıldır, ana akım, avangart, caz rock demeden yüzlerce caz mücevherinin kaya gibi sağlam, yerine göre de kadife gibi yumuşak ritim katmanının mimarı, seksen üçlük davulcu Billy Hart, ne şanslıyız ki, dimdik ayakta. Hart, Kevin Hays (piyano) ve Ben Street (bas) üçlüsünün, 2020 sonunda, pandeminin zirvesinde, Hart’ın 80’nci doğum günü şerefine Smoke Jazz Club’da verdiği seyircisiz konserin kaydı ertesi yıl All Things Are adıyla yayınlanmıştı. Üçlü, uzun bir Avrupa turnesinin ardından, bu sefer daha normal koşullarda stüdyoya girdi ve albümün adının işaret ettiği şekilde, cazın kuşaklar arası bir köprü olduğu olgusunu kanıtlayacak bir albüme imza attı. Bridges, su gibi berrak akan ve dinçleştiren bir müzik sunuyor. Bu yıl dinlediğim en tatminkar trio albümlerinden. Albümden seçtiğim icra, The Beatles’ın güzel şarkısı da, farklı anlamda bir köprü. → With a Little Help from My Friends.