Kenny Garrett: Caza Kozmopolit ve Ruhani Bir Dokunuş
“Müziğimi dinlediğinizde köklerimi de dinlersiniz çünkü geldiğim yer burası.
İlerleyerek farklı denemelerde bulunsam bile, köklerimi her zaman duyarsınız.” – Kenny Garrett
Günümüzün ilerici yaklaşıma sahip modern saksafon sanatçıları arasında tüm ışıltısıyla öne çıkan Kenny Garrett, 8 Kasım akşamı CSO Ada Ankara sahnesine geliyor.
Detroit, Michigan’da büyüyen Garrett, caz evrenine marangozluk yapan babasının tenor saksafon çalışından etkilenerek adım atıyor. Enstrümanla erken yaşta tanışması Garrett’ın içindeki tutkusuyu keşfetmesine vesile olurken, liseden mezun olduktan sonra 1977 yılında Duke Ellington Orkestrası’na davet edilmesiyle hayatının seyri değişiyor. Birkaç yıl sonra Mel Lewis Orkestrası’nda çalmaya başlayan Garrett, ardından Dannie Richmond Quartet’in bir parçası olmuş, Art Blakey and the Jazz Messengers’a katılmış ve bu ekiplerle dikkate değer kayıtlara imza atmıştır.
Kariyerindeki en büyük sıçramayı 1987 yılında Miles Davis’ten gelen bir telefonla gerçekleştiriyor Garrett. Miles’ın onu bir videoda Dizzy Gillespie ile çalarken izledikten sonra etkilenip grubuna davet etmesinin ardından, ikili Miles Davis’in 1991’deki vefatına kadar birlikte birçok albüme ve Human Nature, Time After Time ve Hannibal gibi akılda kalıcı birçok canlı performansa katkıda bulunuyor. Garrett, Miles’ın son beş yılını onun yanında geçirdiği için oldukça şanslı olduğunun farkında. Sohbetlerinde Miles’ın ona Rollins ve Coltrane hakkında hikayeler anlattığını, bir caz sanatçısı olmanın gerektirdiklerini ve birlikte çaldığı müzisyenlerle nasıl uyum yakalayabileceğini öğrettiğini aktarıyor.
Kozmopolit ve ruhani bir enerji ile karakterize olan müziğinde sanatçının kültürel kodlarının izini sürmek mümkün. Mercer Ellington yönetimindeki Duke Ellington Orkestrası ile ilk konserinden itibaren Freddie Hubbard, Woody Shaw gibi müzisyenlerle imza attığı eserlerde ve solo projelerinde coşkulu manevi odağı tüm kariyerine sirayet eden Garrett, zahmetsiz bir kıvraklıkla icra ettiği alto saksofonuyla caz semalarında ayrı bir yerde konumlanıyor. Sanatsal ifade biçiminde Afrika ve Afro-Küba ezgilerini damıtarak köklerini Detroit’ten alan zengin caz, R&B ve gospel ritimlerini dahil ettiği bir kozmos yaratıyor.
1984 yılında Woody Shaw, Mulgrew Miller, Nat Reeves ve Tony Reedus’ın yer aldığı quintet ile kaydettiği Introducing Kenny Garrett adlı ilk albümünde güçlü müzikal ifadesinin temellerini atıyor. Solo kariyeri süresince, caz ve post-bop’tan soul, R&B, smooth jazz ve dünya müziği etkilerine kadar çeşitlilik gösteren geniş bir yelpazeden sesleniyor dinleyicilerine. John Coltrane ve Pharoah Sanders’ın spiritual jazz yaklaşımından ilham alan besteleri, genellikle esin perileri ve akıl hocalarına saygı duruşunda bulunuyor ancak bunu yaparken çağdaş caz formlarına başvurmayı da ihmal etmiyor.
“Annem Motown, babam da caz dinliyordu, yani evde her türlü müziğe kulak verebiliyordum. Aretha Franklin’in, Marvin Gaye’in ya da John Coltrane’nin birbirinden farklı olduğunu hiç düşünmedim. Benim için hepsi bütünün bir parçasıydı.”
Sanatçının müzikal ifadesini şekillendirme sürecinde Grover Washington Jr., Hank Crawford, Cannonball Adderley gibi kült saksofonistlerin de etkisi bulunuyor. Garrett, müziğinde yerinde saymamak adına hip-hop gibi güncel müziklere kulak veriyor, farklı ülkeleri gezerek müzikal keşiflerde bulunuyor. Organik bağlantıların arayışındaki müzisyen, her zaman daha deneyimli ve bilge sanatçıların izinden gitmeyi tercih ediyor. İlk çalışmalarında Woody Shaw, ilerleyen dönemlerde ise Ron Carter, Elvin Jones ve Joe Henderson ile çalarak onların rehberliğine başvuruyor.
Müziğinde John Coltrane, Miles Davis, Duke Ellington, Freddie Hubbard ile aynı dili konuşup saygı duruşunda bulunmaya devam etse de geçmiş onun için yalnızca bir referans noktası. Kayıtlarında bakışını geleceğe sabitlerken diğer yandan da geçmişi hatırlamaya yönelik zamanı birleştirici bir nosyonu simgeliyor.
Sanatçının ruhu yücelten melodik bir sıcaklıkla bizi karşılayan çalışmaları arasında 1995 tarihli Triology farklı bir yerde duruyor şüphesiz. Müzisyenin alto saksafon virtüözlüğünü ortaya koyduğu Triology, modern cazın deneysel yönünü dinamik bir stille aktarıyor. Bir yıl sonra yayımladığı Pursuance, John Coltrane’nin külliyatına bir övgü niteliğinde. Songbook ise Garrett’ın bestecilik yetkinliğinin öne çıktığı bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Sanatçının Asya kültürlerine ilgisini somut biçimde gördüğümüz Beyond the Wall’da sınırlar silikleşiyor ve sağlam bir post-bop çalışması dinliyoruz. Happy People ve Seeds from the Underground ise sanatçının geniş kapsamlı diskografisinde ıskalanmaması gereken kayıtlar arasında.
Garrett, 2021 tarihli son albümü Sounds from the Ancestors’da dinleyicileri kıtalar arası bir yolculuğa davet ediyor. Samimi müzikal dilini ve geçişken caz tınılarını kullanarak dinleyiciyi meditatif bir serüvene çıkaran albüm, poliritmik ve doğaçlama ağırlıklı müzikal parametrelerle derinlikli bir seçki sunuyor.
CSO Ada Ankara’da gezegenin en başarılı saksafoncularından Kenny Garrett ile birlikte, akustik basta Jeremiah Edwards, perküsyonda Rudy Bird, akustik piyanoda Keith Brown, davulda Ronald Bruner ve vokal/klavyede Melvis Santa’yı dinleyeceğiz. Garrett’ın büyülü notalarını ruhunuza üfleyeceği 8 Kasım akşamını takvimlerinize not etmeyi unutmayın.