Biréli Lagrène CSO Ada Ankara’da
Siz o yaşta ne yapıyordunuz bilmem ama Biréli Lagrène on dördünde ilk albümünü yayımlamıştı. Ait olduğu gelenek ve taşıdığı genlerin kendisine bahşettiği yetenek kaderini karşı koyulmaz şekilde belirlemişti.
Her azınlık kahramanlarını, kaçınılmaz olarak kendi içinden seçer. Ait olmadıkları çoğunluğun kurduğu düşler onların yaşamlarını süslemez.
Biréli Lagrène çocukluğunda gördüğü düşlerin baş rolünü Django Reinhardt ile paylaşmıştı ve onun gibi çalabilmek için babasının mihmandarlığında öğrenmeye başladığı gitarıyla kaydettiği Routes to Django albümü yayımlandığında sadece on dört yaşındaydı. Yaşının kaç olduğuna bakılmaksızın bir insanın böylesine mükemmel çalıyor olması başlı başına şaşırtıcı iken, albümden yayılan ses örgüsü öylesine zaman-bozumsal bir algı yaratıyordu ki kimin çaldığına karar vermek, Django’nun ruhunun genç Biréli’ye kusursuz şekilde geçtiğini düşünmemek neredeyse imkansızdı.
Lagrène büyümeye fırsatı olmadan olgunlaşanlardan. Django’nun gitar ustalığına denk şekilde çalmanın yanı sıra onun mimiklerini kullanıyordu ve albümden yükselen müzik, Reinhardt’ın büyük savaş döneminde özellikle Stephane Grappelli ile birlikte kurduğu Hot Club of France Quintet ile yaptıklarını andırıyordu. (*)
… ve en önemlisi dünya yeni bir gitar virtüözü ile tanışıyordu.
21 Ocak 2023 Cumartesi gecesi CSO Ada Ankara Ana Salon sahnesine çıkacak olan Biréli Lagrène, 4 Eylül 1966’da Fransa’nın kuzeydoğusunda bulunan ve çoğunlukla çiganların (**) yaşadığı Saverne komunünde doğdu. Babası ve dedesi zamanın önde gelen gitaristlerindendi. Dört yaşında gitarı eline aldı ve bir daha da bırakmadı. Kaçınılmaz olarak Django’nun çalışını damıttı, onun repertuvarını öğrendi. Yedi yaşına geldiğinde ustaydı. Dokuz yaşındayken babasının elinden tutup gittiği bir konserde Stephane Grappelli ile tanıştı. Set arasında, kuliste hünerini göstermek için gitar çaldığında üstad o denli etkilendi ki, ikinci sette Grappelli’nin yanında sahnedeydi, konseri birlikte tamamladılar. On iki yaşında Strasbourg Festivali’nde ödül kazandı, konserin televizyonda yayınlanmasının ardından tanınırlığı Fransa dışına taştı. On dördüne geldiğinde ilk albümünü (Routes to Django 1981) yayımladı. Takip eden stüdyo çalışması Fifteen (1982), ilki gibi, Lagrène’nin şaşırtıcı derinlikteki swing hissiyatını, su gibi akan tekniğini, çigan müziğinin otantik güzelliğini yansıtıyordu.
Akustik manouche tarzının yaratıcılığını sınırladığını fark eden Lagrène, on altısında elektrik gitar çalmaya ve Wes Montgomery başta olmak üzere, bop ustalarını, John McLaughlin ve Larry Coryell gibi modernistleri ve hatta gypsy ruhu taşıyan Jimi Hendrix‘i etüd etmeye başladı. 1984’te New York’un ünlü Fat Tuesdays kulübünde düzenlenen Django Reinhardt Tribute konserinde, Vic Juris ve idollerinden Coryell ile birlikte sahne aldı. Konser, bir anlamda Lagrène’nin, üzerine yapışmış Django etiketinin çok ötesinde bir müzikal vizyonu olduğunu kanıtlıyordu.
Elektrik gitardaki ustalığı da kabul gören Lagrène, 1986’da efsanevi Cream grubunun anma konserinde Eric Clapton‘ın yerine geçerek North Sea Jazz Festival sahnesini Jack Bruce ve Ginger Baker ile paylaştı. Aynı yıl hayranı olduğu Weather Report grubunun basçısı Jaco Pastorius ile Avrupa turnesine çıktı ve bu birliktelik Stuttgart Aria (1986) albümü ile taçlandı.
1988’de Blue Note ile anlaşan müzisyen, Inferno (1988), Foreign Affairs (1989) ve Acoustic Moments (1990) albümlerinde swing, manouche, fusion, rock ve akustik caz yelpazesinde dolaşan eklektik nitelikte müziğe imza attı. Ardından gelen ve basta NHOP, davulda Andre Ceccarelli ile kaydettiği Standards (1992) ise straight-ahead saf caz albümü iken synth destekli My Favorite Django (1995) Lagrene’nin müzikal üslubunun ve favori repertuvarını yorumlama biçiminin, aradan geçen yıllar içinde değiştiğini gösteriyordu. Blue Eyes‘da (1998) Sinatra repertuvarını swing/caz yaklaşımıyla çaldı ve ilk defa şarkı söyleme kabiliyetini de ortaya koydu. Yeni yüzyılda Gypsy Project (2002), Move (2005), WDR Big Band ile Djangology (2006) ve Just the Way You Are (2007) albümlerinde swing ve manouche geleneğinde albümler yayımlayan Lagrene Electric Side (2008) ile tekrar fusion dünyasından seslendi.
2015 ise, kemanda Jean-Luc Ponty ve bas gitarda Stanley Clarke ile kariyerinin en heyecan verici projelerinden birine imza attı: D-Stringz!
En son, olağanüstü gitar tekniğini cömertçe sergilediği Solo Suites (2022) albümünü yayımlayan Lagrene’nin bir önceki albümü, trio formatta kaydedilen Storyteller (2018), kontrabasta William Brunard ve davulda Raphaël Pannier eşliğiyle çıkacakları CSO Ada Ankara konserinin nasıl bir müzik sunacağına dair ipuçlarını içeriyor. (Çoğunlukla standartlardan oluşan repertuvar, basta Larry Grenadier ve vurmalılarda Mino Cinelu gibi zanaatın iki ustası eşliğinde kaydedilmiş. Synth kullanımı albüme hafiflik, ferahlık hissiyatı verse de, üçlü parçaları akustik formda icra ediyor. O gece en azından bir kaç parçayı solo olarak çalmasını ümit ediyorum ki, bir kişilik sihirli orkestral sunuma şahit olabilelim. (Burak Sülünbaz’ın Storyteller tanıtımı ve manouche caz üzerine yazısı burada.)
Bireli Lagrene’nin geride bıraktığı 40 küsür yıl içinde ortaya koyduğu sanatsal üretiminin, gelenekle modernite arasında dolanan ince bir denge üzerine kurulu olduğuna hükmetmek mümkün. Ancak hangi stilde çalarsa çalsın, cümlelerinden sızan umursamazlık haliyle, en halisinden mizahi tavrıyla, bazen apaçık ancak çoğunlukla belli belirsiz bir şekilde manouche köklerinden ayrılmıyor, her çaldığına imzasını bu şekilde atıyor.
Lagrene bir auto-didact. Nota okuyamıyor; bu durumu da umursamıyor. Bir anlamda atalarının geleneğini sürdürüyor; öğretileni değil, kendi kendine öğrendikleri üzerine kurduğu müziğini çalıyor. Etkilenmeye, değişmeye, öğrenmeye açık; bunun zenginlik olduğunun farkında. Yeteneğini sergilemekten , duygularını, hissettiklerini yüksek sesle duyurmaktan çekinmiyor. Tüm bunların sonucunda muhtemelen başka hiç bir gitaristten işitemeyeceğiniz ölçüde dolgun ve zengin bir çalışı var. Ritmik algısı, melodik hayal gücü öylesine gelişkin düzeyde ki, dinleyicide tek kişilik orkestra hissi bırakıyor. Buna mukabil sahneyi paylaşmayı, birlikte çaldığı müzisyenleri dinlemeyi ve onlarla birlikte müziği dolgunlaştırmayı, zenginleştirmeyi de iyi beceriyor.
Hülasa 21 Ocak 2023 Cumartesi gecesi CSO Ada Ankara Ana Salon’daki konserde Biréli Lagrène, dinleyicisine benzersiz bir müzikal doygunluk vaad ediyor.
Kefilim; bu deneyimi kaçırmayın!
(*) Şunu belirmeden devam etmek istemiyorum; bir başkası gibi -ya da daha net söyleyelim- ustası olarak gördüğü insan gibi müzik yapmak, yani onun mükemmelliğini yansıtacak şekilde çalabilmek başlı başına bir meziyet. Bird gibi çalmakla suçlanınca, Phil Woods’un verdiği cevap manidardır. Saksofonunu iddia sahibi eleştirmene uzatır: “Haydi sen de çal bakalım Charlie Parker gibi.”
(**) Hangi kelimeyi kullanmanın daha doğru olduğuna karar vermek kolay değil. Çingene kelimesini hayatım boyunca kötü bir tonda kullanmadım ancak anlamsız/gereksiz bir tartışma yaratmaktan da kaçınmalı. Gypsy sonuçta Türkçe bir kelime değil. Roman kelimesi şimdilerde revaçta ama ben kullanmaya alışamadım. Çigan Fransızcadaki tsigane kelimesinden geliyor; Lagrene’in ülkesi olduğunu da göze alarak yazıda onu kullanmayı tercih ettim.