Aralık Caz Rehberi
Her yıl olduğu üzere, Aralık ayında yılın geri kalanına göre daha az albüm yayınlandı. Bu nedenle Dark Blue Notes’un Ekim ve Kasım ayı caz rehberlerine göre daha az albüm yazdım. Ancak, okuduğunuzda ve örnekleri dinlediğinizde göreceksiniz, usta işi albümler de yok değil. Umarım Aralık Caz Rehberi sizi keyiflendirecek müziklerle tanışmanıza aracı olur.
Yeni yıl size ve sevdiklerinize sağlık, keyif ve huzur getirsin.
Müzikle kalın, hoş kalın.
■
Ambrose Akinmusire, Bill Frisell, Herlin Riley – Owl Song (Nonesuch Records)
On dokuzunda Steve Coleman and the Five Elements’le turneye çıktığından bu yana caz aleminde geçirdiği yirmi yıl içinde Ambrose Akinmusire, görünüşte birbirine zıt olanlardan kendine özgü bir müzikal bireşim üreterek modern caz içinde saygın bir konum elde etti. Bir diğerini anıştırmayan albümler serisinin bu son adımında, davulda Herlin Riley ve gitarda Bill Frisell ile oluşturduğu üçlü ile, içinde yaşadığımız çağın bilgi bombardımanına, azlığın çokluğu ile karşılık veriyor. Riley ile düetlerinde bir parça canlansalar da, üçlü albüm boyunca seslerini fazla yükseltmiyor, ketum ve efkarlı bir tavırla çalıyor. Samimiyetlerinden şüphe edilemese de, oluşturdukları duygulanım dünyasının etkisi uzun sürmüyor, yüzeysel kalıyor ve neticede bu gereğinden fazla kavramsal müzik dinleyiciye ikna edici bir hayal dünyası sunamıyor. Az olsun uz olsun da, bazen az yetmiyor, çok da artmıyor. SPOTIFY.
Andrew Pereira – Lost In Plain Sight (Fresh Sound Records)
New York, dünyanın caz çalına her köşesindeki müzisyenleri kendisine çeken devasa bir mıknatıs. Acımasız rekabetiyle baş edebilmek için öncelikle fark edilmek, şehrin gediklileri tarafından keşfedilmek gerekiyor. Yeteneğini yönlendirenler, biçimlendirebilenler ayakta kalıyor, gerisi geldiği yere geri dönüyor. Birkaç yıl önce bu cangıla taşınan Amerikalı genç saksofoncu Andrew Pereira, ilk albümünde, isimleri henüz anaakıma düşmemiş müzisyenlerden kurduğu bir beşliyle, tümüyle kendisine ait besteleri seslendiriyor. Altosu uzun süredir örneğine rastlamadığım denli orijinal. Besteleri akılda kalıcılıktan uzaksa da, dinleyicisinin dikkatini hızlıca çekecek denli kıvrak melodilere sahip. Tenorcu Neta Raanan ile dikkati çeken bir uyum içindeler, ritim üçlüsü eksiksiz çalıyor. Pereira kolaycılığa kaçmadan güzel bir post bop albümü ortaya çıkarmış ve yakın zamanda kalabalığın arasından sıyrılamazsa üzülmemiz gereken genç yeteneklerden. Bir de siz şans verin bakalım, bu yargımda haklı mıyım, değil miyim? SPOTIFY.
Charles Owens Trio – Here It Is (La Reserve Records)
Saksofoncu Charles Owens‘ın, on yıldan fazla süredir birlikte çaldığı üçlüsüyle kaydettiği son albümü Here It Is, dinleyicisini gülümsetmeyi, keyiflendirmeyi hedefliyor. Albümün bu havasında, zamanı net şekilde parçalara bölerken aynı anda ikinci bir melodik hatta ilerleyen çalışıyla hibrit gitarist Andrew Randazzo‘nun büyük payı var. Davulcu Devon Harris (ya da nam-ı diğer DJ Harrison) eğlenceye son derece funky bir üslupla katılıyor. Alışılmadık düzenlemeleri büyük ustalıkla icra ediyorlar, öyle ki, balad olarak dinlemeye alıştığımız In A Sentimental Mood ya da Autumn in New York gibi standartların reggae’ye dönmesi dahi dinleyiciyi rahatsız etmiyor, aksine bestelerin barındırdığı farklı lezzetler açığa çıkıyor. My Heart Belongs to Daddy Latine sardığında Owens’ın müzikal zekası zirveye çıkıyor. Hep standartlardan bahsettiğime aldırış etmeyin, Crazy to Lose You gibi blues’a bandırılmışlarda olduğu üzere özgün bestelerde üçlünün müziği daha da cazipleşiyor. Kış ortasında yaz sıcağı. SPOTIFY.
Gustav Lundgren – September (Prisma Music)
Adına ve müziğine aşina olmadığım İsveçli gitarist Gustav Lundgren‘in yeni albümü, kapağa yazılan isimlerden ötürü anında ilgimi çekti. September, Doug Weiss (bas) ve Jorge Rossy (davul) gibi iki ritim akrobatının yanı sıra, saksofonun gizli hazinelerinden Bill McHenry ile birlikte kaydedilmiş. United (Woody Shaw), Segment (Charlie Parker) ve Lazy Bird (John Coltrane) gibi caz klasiklerini, standartları (I’ll Be Seeing You ve Here’s That Rainy Day) ve liderin orijinallerini yorumladıkları albümdeki düzenlemeler, liderin tartışılmaz yeteneğindense grup müziğine odaklanmış. Öyle ki, sololara bakarsanız albümün Weiss ya da McHenry’ye ait olduğunu sanabilirsiniz. Lundgren, örneğine çoktandır rastlamadığım denli konstantre çalan bir gitarist; derli toplu şekilde sunduğu fikirlerini, tematik doğaçlamanın güzel örnekleriyle çeşitlendiriyor. Unison ya da bir diğerinin altında çaldıkları bölümlerde McHenry ile Lungren arasındaki uyum ve Weiss ile Rossy’nin nüanslarla renklenmiş çalışları enfes. New York stili ateşli, ısırıp kopartan bir caz çalmıyorlar; müzikleri, içten içe yanan, incelikli bir post-bop. SPOTIFY.
John Ellis Quartet – Bizet Carmen in Jazz (Blue Room Music)
Yılın ikinci Carmen uyarlaması. Piyanist Aki Takase, mezzosoprano Mayumi Nakamura ve caz oda orkestrasıyla ile birlikte Carmen’i çağdaş bir anlayışla yorumlama cesaretini göstermiş ve başarılı bir albüme imza atmıştı. Bizet: Carmen in Jazz albümünde saksofoncu John Ellis ise, bu hayli popüler operayı görece muhafazakar şekilde ele almış ve eserin altı şarkısını, piyanoda Gary Versace, basta Reuben Rogers ve davulda Jason Marsalis‘ten oluşan birinci sınıf akustik caz dörtlüsüyle yorumlamış. Sonuç Fujii’ninkinden daha az cüretkar değil. Dörtlü icralarına, ana karakter Carmen’in ait olduğu çingene müziğinin ruhunu ve İspanyol tonunu, belki de operanın orijinal bestesinin verdiğinden çok daha belirgin ve canlı şekilde yansıtma becerisini göstermiş, operayı başarıyla caza tercüme etmiş. Başından sonuna dinlemenizi hararetle tavsiye ederim ama hızlıca ikna olmak isteyenler, Carmen’in erkek tenor rolü Don José için yazılmış aryanın icrasına kulak verebilir. Ellis ve Versace, Flower Song‘u, etkisinden kolay çıkamayacağınız güzellikte yorumluyorlar. Klasikçiler ne düşünür bilmem; caz perfpektifiyle bakıldığında dörtlünün Carmen’e yeni bir hayat bahşettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. SPOTIFY.
Karel Boehlee Quartet – Live at Marriott The Hague (O.A.P. Records)
Merkezi Hollanda’nın The Hague şehrindeki O.A.P. Records, ülkesinin önemli caz değerlerinden piyanist Karel Boehlee‘yi, şehrin klas bir otel salonunu dolduran, kadir kıymet bilen seyirci önünde kaydetmiş. ‘Müziğin ruhlarımıza nüfuz ettiği kapıları açmakta mahir bir piyanist’ gibi övgülere mazhar olan Boehlee, 1984’den beri, caz geleneğine şeref veriyor. Konserde Boehlee’ye, alto ve soprano saksofonda Paul van der Feen, basta Tijs Klaassen ve davulda Joost van Schaik olmak üzere, tümüyle memleketlilerinden oluşan bir grup eşlik ediyor. Liderin bir kaç orijinali haricinde standartlardan oluşan repertuvarı zanaatkar bir tavırla, bestelerin içine gömülmüş hissiyatı, seyirciye geleneksel caza özgü belagatla aktarmaya özen göstererek çalıyorlar. Her şey tastamam. Cazda, piyanonun soylu güzelliğini işitmeyi sevenlere önerilir. YOUTUBE.
Lisa Hilton – Coincidental Moment (Ruby Slipper Productions)
Lisa Hilton‘ın yirmiyedinci albümü Coincidental Moment, basta Luques Curtis, davulda Rudy Royston ve trompette Igmar Thomas olmak üzere geçen yılki Paradise Cove ekibiyle kaydedilmiş, ikisi hariç piyanistin bestelerini içeriyor. Hilton teknik açından kusursuz bir piyanist; bu da maalesef onun en önemli kusuru. Her notayı sonik mükemmellikte çalıyor, her cümlesini doğru telaffuz ediyor. Genelde bestelerini yazarken form olarak blues’dan hareket etmesine rağmen, çoğu beyaz müzisyen için geçerli olduğu üzere, çaldığının içine kattığının bir tür öğrenilmiş blues olduğu hissini yok saymak zor; icralar bestelerin gerektirdiği sahicilikten ve samimiyetten uzak. Öyle ki, Royston ve Curtis gibi her ortama uyum sağlayabilecek iki swinging müzisyenin çabaları da durumu kurtarmıyor, aralarda güzel cümleler kuran Thomas da çoğunlukla biteviye akışa kendini teslim ediyor, neticede ortaya soğuk ve yaşamayan bir müzik çıkıyor. Bu da böyle bir caz. SPOTIFY.
Precarious Towers – Ten Stories (Shifting Paradigm Records)
Piyanist Johannes Wallmann‘ın adıyla geçen yıl çıkan Precarious Towers albümünde yer alan müzisyenler yola lidersiz bir kolektif kimliğiyle devam edip ikinci çalışmalarını yayınladılar. Tümüyle Wallmann’ın bestelerini içeren öncekinin aksine, Ten Stories her bir üyenin bestelerinden oluşuyor. Wallman’ın yanı sıra Sharel Cassity (alto saksofon ve flüt), Mitchell Shiner (vibrafon), John Christensen (bas) ve Devin Drobka‘dan (davul) oluşan Precarious Towers, (sevgili Burak Sülünbaz’dan ödünç bir terimle söylersem) kısık ateşte çalmışlar ve ortaya, dinleyiciyi fazla yormadan keyiflendiren bir albüm çıkmış. ‘Oda orkestrası cazı’ gibi bir terim uydursam sanki uygun düşecek. Modern Jazz Quartet ve benzerlerini sevenlere hitap eder. Eder! SPOTIFY.
Rich Halley – Fire Within (Pine Eagle Records)
Doğaçlama müziğin ve serbest cazın saygın saksofoncusu Rich Halley, altmış yıllık müzikal serüveninin yirmibeşinci albümünde, günümüzün maceraperest müzisyenlerinden oluşan dörtlüsü ile üçüncü kez biraraya geldi. Liderin beş bestesinden oluşan Fire Within albümünde grup, dinleyicinin teslim olup müziğin içinde yaşamasına olanak verecek şekilde yoğun, çevik ve sürükleyici bir icra ortaya koyuyor. Michael Bisio (bas) müziğin nabzını yüksek ve diri tutuyor, Newman Taylor Baker (davul) ritmik müzikalite tesis edip genişletiyor, ikisi birlikte solistlerin müziği ısıtmaları ve bazen de ortalığı ateşe vermeleri için gereken enerjiyi sağlıyor, Matthew Shipp (piyano) liderle içgüdüsel bir bağ içinde içeri dışarı, öne arkaya ilerliyor ve Halley, bu birbirleriyle ve kendisiyle sezgisel seviyede kenetlenmiş üçlüyle birlikte ilerleyip cesaretle müziğin derinlerine iniyor. Bu tarif sizi ürkütmesin, takip ettikleri yol onları çoğunlukla tekinsiz yerlere sürüklese de, Following the Stream’de olduğu üzere, bazen aşina topraklara eriştiriyor, Miles Davis mücevheri Milestones’un melodisi bu enfes şöleni kapatıyor. Beden ve ruhun, denge ile kararsızlığın kışkırtıcı, enerjik ve hayalperest bileşkesi. SPOTIFY.
Steve Slagle – Events: Live’ @S.F. Jazz (Panorama Records)
Post-bop geleneğinin iki usta müzisyeni SFJAZZ’ın Joe Henderson laboratuvarında, seyirci karşısında düet çalıyorlar. Adını Mingus Big Band’in sanat direktörü olarak hafızalara kazıyan Steve Slagle, Brezilyalı süper star Milton Nascimento, ustaların ustası Carla Bley, saksofon dehası Joe Lovano, elektrik bas büyücüsü Jaco Pastorius ya da caz rock’ın bıçkın gitaristi Mike Stern gibi birbirine benzemezlerin hepsiyle çalabilecek derecede esnek müzikalite sahibi. Bruce Barth‘ın, sol elinin tereddütsüz ‘vuruşları’ ve sağının melodik hatlar boyunca delişmen akıcılığı, Slagle’ın dışadönük, tavizsiz ve baskın karakteri mükemmel uyum gösteriyor; ikili, Slagle’ın orijinal bestelerinden ve Light Blue (Thelonious Monk), Moment’s Notice (John Coltrane) gibi klasiklerden oluşan repertuvarı yer yer dehşetengiz, çoğunlukla fevkalade bir coşkuyla yorumluyorlar. Orada olsaymışız iyiymiş. SPOTIFY.
■