Kasım’da Çıkan Caz Albümleri
Emmet Cohen – Masters Legacy Series, Volume 5: Houston Person (Bandstand Records)
Piyanist Emmet Cohen, Masters Legacy serisinin beşincisinde soul cazın anıtsal ismi, saksofoncu Houston Person‘ı konuk ediyor. Cohen’in yoldaşları, basta Yasushi Nakamura ve davulda Kyle Poole‘un da yer aldığı dörtlü, -hızlı ya da yavaş- tempodan bağımsız şekilde telaşsızca swing ediyor, müzik zahmetsizce akıyor. Person, arkasında bıraktığı seksen dokuz yılın buruşturamadığı, olsa olsa demlediği çalışı, kocaman tonu, nefes alan doğaçlamaları ve tabii ki muhteşem ifade gücüyle ne denli etkileyici bir solist olduğunu -yine- hatırlatıyor, dinleyicisini kendine hayran bırakıyor. Caz klasikleri, pop şarkıları, blues besteleri ve standartlardan oluşan repertuvar enfes, Van Gelder stüdyosunun akustiği sımsıcak ve bu albüm, sevgili okuyucum, usta ellerin özenli işçiliği ile ortaya konulan zanaatın hiçbir zaman eskimeyeceğinin ve cazibesini kaybetmeyeceğinin kanıtı. Tabii ki ilerleme fetişisti değilseniz… → Why Not, Isn’t It Romantic, Sunday Kind Of Love.
Geri Allen & Kurt Rosenwinkel – A Lovesome Thing (Motéma Music and Heartcore Records)
En güzel konserlerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu var mıdır? 2017’de hayata gözlerini yuman benzersiz piyanist Geri Allen ile caz gitarının büyük stlisti Kurt Rosenwinkel‘in 2012’de, Philharmonie de Paris’i dolduran muhteşem seyirci önünde verdiği düet konserin kaydı, bize, caz sanatının mütevazı doruklarından birisine şahit olmayı bahşetti. Daha önce sadece bir kez aynı sahnede çalan ikili, ortaya çıkan mükemmel uyumu tekrar yaşamak için önlerine çıkan ilk fırsatı değerlendirmişler ve ayrı şehirlerden yola çıkıp prova yapmaya dahi fırsat bulamadan çalmışlar. Varoluşlarının organik bir parçası olan enstrumanları aracılığıyla konuşuyorlar, hüzünleniyorlar, gülümsüyorlar, hemhāl oluyorlar. Strayhorn, Gershwin ve Monk besteleri, bazen diğerinin bıraktığı yerden devam eden, çoğunlukla iç içe geçen katmanlar halinde büyüyor; kusursuz uyum, ikiyi bir kılıyor. Bu müzik değil, aşk! → Open-Handed Reach, Simple #2.
Joe Wittman – Trio Works Sol (Joe Wittman)
İkinci albümünde New York’lu genç gitarist Joe Wittman‘a, basta Daniel Duke ve davulda Keith Balla eşlik ediyor. Üçlü, Sweet Lorraine ve Born to Be Blue haricinde liderin bestelerini yorumluyor. Albüm için bir araya gelmiş müzisyenler değiller, dünyanın en rekabetçi şehrinde geçinebilmek için ofis açılışlarından, kokteyl partilerine kadar her yerde ve eğer denk getirebilirlerse New York’un mütevazı mekanlarında birlikte sahne alıyorlar. Başta Wittman olmak üzere her üçü de enstrumanlarından güzel ton alıyorlar ama çalışlarında olağandışı ya da -üstü denebilecek bir unsur yok. Şehrin insanı değilseniz isimlerini duymuş olma ihtimali yok denecek kadar az. Peki neden mi listeye aldım? Müzikal yoldaşlar hüviyetleriyle güzel melodileri gösterişsiz bir üslupla pürüzsüz akıcılıkta icra ediyorlar. Bir sanat formu olmanın yanı sıra cazın bizi, gündelik yaşamın kirinden pasından arındırabileceğini kanıtlıyorlar. Bu albümden bize düşen kıssa da şu ki, tanınmış olmadıklarından ötürü önemsemediğiniz ya da kalabalığı oyalamak için sahneye çıkarılmış müzisyenlere mutlaka şans vermek gerekiyor. Caz, çünkü, insanı hep gafil avlar. → Born to be Blue, Isiah Restored.
John Blum, David Murray & Chad Taylor – The Recursive Tree (Relative Pitch)
Avangart müziğin esaslı müzisyenlerinden John Blum, bir çeşit vurmalı enstruman olduğunu bir an bile unutmanıza izin vermeyecek şekilde tuşları döverek piyano çalıyor. Don Pullen halt etmiş! David Murray, gençliğindeki çalışını hatırlatacak denli dışadönük, tavırlı, asabi, özgür. Chad Taylor ise, desen ve ritmik varyasyon açısından baş döndürücü tekniğini sergiliyor. Böylesine dominant, ödünsüz, tehlikeli üç müzisyenin ortaya yüksek oktanlı bir icra koymaması da mümkün değil. Her üçü de, çoğunlukla, kendi düzlemlerinde çalıyorlar; yer yer gövde gösterisi diyebileceğim denli maçolaşıyorlar; bazen kakofoninin çeperine dokunuyorlar, bazen de sihirli denebilecek şekilde ortak bir yola giriyorlar. Sonuçta halis muhlis serbest caz çalıyorlar. Albümün eleştirilebilecek tek yanı, Blum’u çok önde, Taylor’ı ise bazı anlarda işitilemeyecek denli arkada bırakan miksajı. Nasıl görmezden gelinmiş, akıl ermiyor. → Fire in the Branches, Monk’s Door.
Lage Lund – Most Peculiar (Criss Cross)
Cross Cross Jazz’dan çıkan yeni albümü Most Peculiar, Norveç asıllı, New York’da yerleşik gitarist Lage Lund‘un, neden Pat Metheny ya da Kurt Rosenwinkel gibi ustaların methiyesine mazhar olduğunun kanıtı niteliğinde bir müzik sunuyor. Piyanoda Sullivan Fortner, basta Matt Brewer ve davulda Tyshawn Sorey‘den oluşan ekip, Lund’un karmaşık ve çoğunlukla karanlık hissiyat sunan, görkemli şekilde kaybedenlere özgü melankoliye bulanmış bestelerini, zaman zaman oda müziğini andıran ağırbaşlı bir coşku ile yorumluyor. Lund’un dozunda çaldığı elektronik eklentiler müziğin organik bir parçası olarak tınlıyor, baştan sona dinleyiciyi içerde tutmayı sağlamakta önemli rol oynuyor. Albümün başrolü Lund’da olsa da, ekibin üyeleri karakter oyuncuları olmanın çok ötesinde performans sergiliyorlar, Fortner Lund’un alter-egosu rolünü başarıyla oynuyor, Brewer ve Sorey’in çalışları icraların dinamik dengesini derinden etkiliyor. Kapıdan içeri giren, başından sonuna etkileyici bu filmi bitirmeden dışarı çıkamıyor. → Cigarettes, Elephants.
Loren Stillman – Time and Again (Sunnyside Records)
Kontrollü, gösterişten uzak, hatta biraz da esrarengiz ifade tarzıyla hayli takdir gören saksofoncu Loren Stillman, yeni albümünde esas enstrumanı altodansa tenor çalıyor. Basta Drew Gress ve davulda Mark Ferber gibi iki eski ve güvenilir dostunun desteğini arkasına alıp, bu seans için yaptığı besteleri, sınırların içinde serbestçe dolaşarak icra ediyor. Grubun toplamdaki sunumu yer yer Paul Motian’ı, Stillman’ın çalışı belli belirsiz şekilde Lee Konitz’i ya da Warne Marsh’ı anıştırsa da, ana akımda dengine denk gelemeyeceğiniz denli özgün, özgür ve özlü bir müzik. → The Mask, Unsung, Backyard.
Miguel Zenon & Dan Tepfer – Internal Melodies (Main Door Music)
SFJAZZ Collective’in kurucu üyesi ve baş altocusu, Porto Rikolu müzisyen Miguel Zenon‘un, bu yıl yayınladığı ikinci düet albümde de ortağı bir piyanist: Dan Tepfer. Zenon’un kökeni sizi yanıltmasın, genelde sergilediğinin aksine Latin müziği etkisi eser miktarda. Tepfer’in çalışı yer yer klasik müzik etkilerini yansıtıyor, çoğunlukla ritmik vurgusu yüksek şekilde keskin köşelerde dolanıyor; ona tezat olacak şekilde Zenon, sololarında notaları arasına boşluklar koyarak, melodiyi esneterek doğaçlıyor. Enstrumanları üzerindeki hakimiyetlerinin şehvetine kapılmadan, birbirlerinin yolunu kesmeden, daha ziyade diğerini esinleyerek çalıyorlar ve ortaya, yazı ile doğaçlamanın etkileyici şekilde dengelendiği bir icra koyuyorlar. Güzel albüm! → La Libertad, La Izquierda Latina Americana.
Paul Dunmall – Bright Light A Joyous Celebration (Discus Music)
Sınır tanımayan doğaçlama üstadı, saksofon ailesinin tüm sazlarının hakimi Paul Dunmall‘ın, fantastik bir tertiple kaydettiği yeni albümü şaşırtıcı düzeyde erişilebilir müzik sunuyor. Serbest doğaçlama → I’ve Had a Lot haricinde mümkün mertebe tonalite içinde kalıyorlar; basta Dave Kane ve davulda Hamid Drake‘in muazzam şekilde çerçeveledikleri icralarda, Dunmall, Soweto Kinch ve Xhosa Cole‘dan oluşan saksofon üçlüsü ve vibrafoncu Corey Mwamba, bazen tek başlarına bazen de birlikte, yer yer soyut ancak çoğunlukla şarkı kıvamında ve her daim heyecan verici tavırlarıyla çalıyorlar. Bop ve avangartın kusursuz bileşimi. → You Look Away, Bright Light A Joyous Celebration.
Ray Gallon – Grand Company (Cellar Music)
Dünyanın her köşesine yayılmış olmasına rağmen, cazın başkenti dendiğinde akla (hâlâ) New York geliyor. Ana akım söz konusu olduğunda yanlış bir kanaat gibi de durmuyor çünkü gün geçmiyor ki, yakından takip edenler dahi adını duymadığı bir New Yorker caz müzisyeni ile tanışmasın. Mesela, kırk yıldır profesyonel olarak çalmasına rağmen, ilk albümünü 2021’de, ikincisini bu yılın Kasım ayında yayınlamış olan piyanist Ray Gallon gibi. Basta Ron Carter ve davulda Lewis Nash gibi iki zamanlama sihirbazının desteğini arkasına alan Gallon albüm boyunca enfes belagat örneği sergiliyor. Fikirlerini, gereksiz süslemelerden arınmış özgün cümlelerle ve pürüzsüz akıcılıkta ifade ediyor. En önemlisi, iki caz orijinali ve iki standart haricinde yorumlanan Gallon besteleri, ritmik ve melodik açıdan çok zengin, dinleyicide aşina tatlar bırakacak derecede enfes. Şans vermenizi tavsiye ederim. → Drop Me Off In Harlem, If I Had You, Nardis.
Ryan Devlin – Can You Hear Me Now (P.M. Records)
Gelecek vaad eden saksofonculardan Ryan Devlin‘in dördüncü albümü, ilham aldığı müzisyenlere saygı duruşu niteliğinde. → Gonzo, tedrisatından geçtiği Jerry Bergonzi’ye atıf. “Bugün hayatta olsaydı sesi Devlin gibi çıkardı” denecek kadar çalışına öykündüğü Steve Grossman’dan üç beste var. Liberia ve Tadd Dameron imzalı Soultrane olmak üzere, her saksofoncunun kaçınılmaz rehberi John Coltrane’le ilişkili iki parçanın yanı sıra Devlin’e eşlik eden basçı Thomas Milovac‘ın ve davulcu John Lumpkin‘in de birer bestesi yer alıyor. Anthony Aldissi‘nin elektrik piyanosu ve elektrik bas mevcudiyetinde icralar varsa da, bu güzel repertuvarı akustik yaklaşımla ve (işitebilselerdi) öykündüklerinin gurur duyacağı bir ustalık seviyesinde icra ediyorlar. → Soultrane, You are my Sunshine.
Silvan Joray – Updraft (Ubuntu Music)
New York’ta yaşayan İsviçreli genç gitarist Silvan Joray‘e ikinci albümünde, ülkesinin gelecek vaad eden basçısı Nadav Erlich ve Mehldau, Corea ve Metheny gibi devlerle çalmış olan usta davulcu Jeff Ballard eşlik ediyor. Enfes berraklıkta bir tona, zarif dokunuşlara sahip Joray ve hünerli eşlikçileri, bir Andrew Hill orijinali (→ Subterfuge) ve Cole Porter mücevheri (→ At Long Last Love) haricinde liderin akıllıca tasarlanmış bestelerinden oluşan repertuvarı etkileyici akıcılıkla ve ritmik çeşitlilikle icra ediyorlar. Avrupaya özgü lirizmle caz geleneğinin kulağa doğal gelen cesur bir birleşimi. Yılın en tatmin edici gitar albümlerinden.
Stacey Kent – Summer Me, Winter Me (naïve)
Amerikalı ama Londra’da yaşıyor; Amerikan Şarkı Kitabı’nın günümüzdeki en önemli yorumcularından ama kariyerinin en önemli ödülünü Frankofoniye olan katkılarından ötürü Fransa Kültür Bakanı’nın elinden aldı, Sanat ve Edebiyat Nişanı Şövalyesi ilan edildi. Çünkü sadece ana dilinde değil, tutkunu olduğu caz samba klasiklerini Portekizce ve şansonları Fransızca olarak söylediğinde de benzersiz bir ifade gücüne sahip. Yumuşak, berrak ses tonuyla, naif, bebeksi, kırılgan söyleyişiyle günümüz cazının en önemli vokallerinden Stacey Kent‘in yeni albümü, konserlerinde sık söylemesine rağmen daha önce kaydetmediği ‘istek’ şarkılarından oluşuyor. Albüm, yaylıların yanı sıra piyanoda Art Hirahara, davulda Anthony Pinciotti ve nefesli sazlarda, kocası Jim Tomlinson‘ın da yer aldığı birinci sınıf eşlikçilerle kaydedilmiş. Fransızca ve İngilizce olarak iki ayrı dilde Ne Me Quitte Pas (Jacques Brel) ve albüme adını veren Summer Me, Winter Me (Alan Bergman and Marilyn Bergman) başta olmak üzere vokal caz tutkunlarını mutlu edecek güzel bir albüm.
Steve Davis – Meets Hank Jones, Volume 1 (Smoke Sessions)
Tromboncu Steve Davis‘in yeni albümü, modern cazın ilk günlerinden itibaren 70 yılın tanıklığını çalışında barındıran, caz tarihinin somutlaşmış hali, büyük piyanist Hank Jones ile 2008’de yaptığı kayıtların bir bölümünü içeriyor. Gelmiş geçmiş en önemli solistlerden biri olmasının yanında, Jones muhteşem eşlikçiliğini bir kez daha sergiliyor. Davis nereye gitmek isterse, Jones, yoluna çıkmadan, onu desteklemek ve istediği yere taşımak üzere yanında beliriyor. Peter Washington‘ın basının hatasızlığını ve pürüzsüz akıcılığı sağlamaktaki becerisini de atlamamalı. Bugüne dek neden yayınlanmadığı muamma bu kaydın belli ki devamı da gelecek. 31 dakikalık enfes bir ziyafet! → Isn’t it Romantic.
Will Vinson, Gilad Hekselman and Nate Wood: Trio Grande – Urban Myth (Whirlwind)
Saksofoncu Will Vinson, gitarist Gilad Hekselman ve davulcu Antonio Sanchez’den oluşan Trio Grande, kendini adını taşıyan albümü 2020’de yayınlamış ancak pandemi nedeniyle amaçladıkları turneye çıkamamıştı. Vinson ve Hekselman geçtiğimiz yıl sonunda, bu sefer yanlarına davulcu Nate Wood‘u alarak grubu canlandırdılar, çıktıkları turnenin bitiminde stüdyoya girip Urban Myth adını verdikleri albümü kaydettiler. Kolektif hüviyetteki grubun müziğine, adından anlaşılacağı üzere modernist bir üslup hakim, hatta akustik/klasik caz gibi tınlamamak için ellerinden geleni yapmışlar diyebilirim. Öyle ki, → Urban Myth ve → Dancing Girls örneklerinde olduğu üzere, pop müziğe özgü ritmik karakterin cazı tümden gölgede bırakmasına neden olacak ve düpedüz club pistinde dans ettirecek parçalar çalmışlar. Caz güzel müzik ama bana ağır geliyor, yok mu hazmı daha kolay bir şeyler… diyenlerdenseniz kulak verebilirsiniz. Gene ne varsa zeytin ağacında var: → Olive Tree.
Ekim Ayı Caz Rehberi BURADA.