Antonio Sanchez ve Aydın Esen ile Caz Santrali
Akbank Caz Festivali final konserleri 13 Ekim akşamı tabir yerindeyse davulcular derbisi gibiydi. “İki yiğit çıktı meydane, ikisi de birbirinden merdane!”.
Bir tarafta “İngiliz yer altı müzik sahnesinin kilit ve merkezi figürlerinden biri” şeklinde takdim edilen davulcu, besteci ve prodüktör Tom Skinner, Borusan Müzik Evi’nde sahnedeydi. Diğer tarafta ise anlı şanlı davul starı Antonio Sanchez, Zorlu PSM Platinum Sahnesi’ne konuk oldu.
Sanchez’e sahnede, 2002’de Thelonious Monk Saksofon yarışmasını kazanmasıyla başlayan kariyerinde New York caz sahnelerinin tozunu attıran Kanada Vancouver’dan Seamus Blake ve kısa süre önce Whirlwind Records etiketiyle yayımladığı Wandering Talk albümünde Chris Martin gibi bir starı da ağırlayan İngiliz beyefendisi Orlando le Flemming ile birlikte özel konuk dünyanın kültür mirası birtanemiz Aydın Esen eşlik etti.

Aydın Esen, kalitesinde bir piyaniste sahip olduğumuz için ne kadar şükretsek az. Dünya çapında takdir gören Esen, ana akımdan, füzyona, her stilde, her çapta müzisyene pürüzsüzce eşlik edebilecek kumaşta bir müzisyen. Bizim topraklarımızda doğmuş olması bizim için büyük şans.
Antonio Sanchez’e İstanbul konseri de dahil iki konserde eşlik eden Esen’e teklif Amerikadaki menajerlik ajansından gelmiş ve sahnedeki bu müthiş eşleme uzun yıllar anılacak bir caz patlamasına neden olmuş.
Aydın Esen, bazen kedi gibi uysal bazense bir kaplan kadar yırtıcıydı.
Konser sırasında Aydın Esen’i izlerken kenara not aldığım tanımlamamı kendisine söylediğimde çok sevdi. Ele avuca sığmaz tabiatıyla Aydın Esen, dün akşam sahnede bazen kedi gibi uysal bazense bir kaplan kadar yırtıcıydı. Ana akım caza bu kadar yakın sularda yüzdüğü anları en son Timescape’deki Weeping (for that dream) de duyduğumu hatırlıyorum. Konser boyunca uzun uzun akan sololar ile güzel solo partisyonları fırsatı doğurdu ve Sanchez ile ikili, üçlü, dörtlü tüm kombinasyonlarda ustalığı ile kendine hayran bıraktırdı. Kendisine en yakın pozisyonda olan Seamus Blake’in Esen’in sololarını soluksuz izlediği anlar gözümden kaçmamıştı ve sahne gerisinde Blake ile Esen’in sohbetine tanık olduğumda Blake’in Aydın Esen’e övgü dolu sözleri bu görüşümü doğrulamıştı.

Antonio Sanchez ile yaklaşık 16 sene önce Pat Meheny “Day Trip” turnesinin Almanya ayağında konser sonrası sohbette tanışmış, ardından birkaç kere röportaj gerçekleştirmiştim. Aslında öncesi de var bu hikayenin ama o dönemlerden beri tüm çalışmalarını hayranlıkla takip ediyorum. Müziği ile söylemek istediği fikri en gür şekilde söylemeyi tercih eden, gövdeli ve sahnedeki mevcudiyeti göz alıcı bir müzisyen. Konser akşamı tüm ekiple beraber son sürat akan bir hız treni misali son derece dayanımlı şekilde müziği sürdüler.

Sanchez’in hızı ve teknik kapasitesi yıllar ilerledikçe akıl almaz şekilde gelişmiş durumda
Sanchez’in önceki albümlerinden parçaların bu konsere ve sahne alan ekibe göre yapılan yeni aranjmanları ile oluşturulan repertuvar konser öncesi tahmin ettim gibi harika bir füzyon gecesine sebep oldu. Sanchez’in Trio Grande albümünden Northbound ile başlayan konser Three time three albümünde Joe Lovano ile beraber çaldıkları Monk bestesi I mean You’nun bir yorumu ile devam etti. Ardından ismini Peru’da bir şelaleden alan ve Sanchez’in daha önce ziyaret etmediği Gocta parçasının bir yorumu ile devam etti. New Life albümünden The Real McDaddy ile ilerleyen konserin bis parçası ise bir Joe Henderson şaheseri olan Inner Urge’dü. Sanchez’in hızı ve teknik kapasitesi yıllar ilerledikçe akıl almaz şekilde gelişmiş durumda. Bu parçaların her biri ise bu gelişkinliği gözler önüne serebilecek nitelikte.

Dörtlü hemen hemen hiç prova almamış olmadığı halde bu çapta müzisyenlerin enerji santraline dönüşmeleri için yaratıcılıklarını serbest bırakmaları yeterli. Gücü etkisinde olan Sanchez’in her ne kadar lider de olsa ara sıra uzayan teknik soloları müzikaliteyi biraz zedeledi. Besteciğinden ziyade virtüözitesini öne çıkarmayı tercih eden davulcuların tercih ettiği bir yol bu bazen ama Sanchez, müziğinde çoğunlukla kompozisyon güzelliğine, müzikal güzelliğe odaklanan bir davulcu olduğu için uzayan bu solo bölümlerini biraz garipsedim. Ama üst düzey müzisyenlikle sağlanan genel tatmine söylenebilecek söz yoktu.
Sanchez’i daha önce “The Meridian Suite” konsepti ile yine aynı salonda izlemiştik. Kesintisiz ve albüm kaydına yakın bir icra vardı. Bu sefer hem repertuvar hem de icralar bir caz kulübünde konser izleme hissiyatı yarattı. Platinum sahnesinin büyüklüğü ve sahneyle seyirci arasındaki mesafe görüş konforu açısından çok başarılı. Ancak bu salonda sahne önünden geriye doğru gidildikçe ve tavan basıklaştıkça sesin bir miktar olumsuz etkilendiğini düşünüyorum.
“Caz gibi caz” bir konser ile tamamlanan 34. Akbank Caz Festivali kapsamında hangisini seçsem bir diğerinde aklım kalan, hafızamda yer eden 10 konser takip edebildim ve gelecek sene yapılacak 35. Akbank Caz Festivali için şimdiden heyecanlanmaya başladım.
34. Akbank Caz Festivali kapsamındaki tüm yazılarımız BURADA.
Antonio Sanchez hakkında daha geniş bilgi BURADA