Al Di Meola: Şeytanla Yarışan Gitar
Fusion stilinin ya da daha özel ifadeyle cazın, rock ve dünya müziğiyle flörtünün en önemli isimlerinden Al Di Meola, 24 Eylül’de CSO Ada Ankara Ana Salon’a, 25 Eylül’de, 33. Akbank Caz Festivali kapsamında AKM Tiyatro Salonu’na konuk oluyor.
Türk müzik aleminin tutkunu olduğu virtüöz gitariste gitarda Peo Alfonsi ve vurmalılarda Sergio Martinez eşlik edecek.
Rock müziğinde tüm enstrumanların işlevinin, elektrik gitarın mükemmel sololar atması için uygun koşulları yaratmak olduğunu düşündüğüm zamanlarda elime geçmişti albümü. Hendrix, Page, Iommi, Clapton, Blackmore gibi olağan şüphelilerin gitar çalışlarını hatmettiğim zamanlardı. Cazı hazmedemiyordum, nereye varmak istediklerini anlayamıyordum ama bu iki türün flörtlerinin de çekici bir tarafı yok değildi. Elegant Gypsy albümünde, Al Di Meola’nın İspanyol otoyolunda iblisle yarışı aklımı başından almıştı. Race with Devil on Spanish Highway parçasında müziği lime lime eden gösterişli stiliyle tanıştığımda afallamıştım. Akdeniz müziğinden de etkiler taşıyan albüm o güne kadar dinlediklerime benzemiyordu ve yeni kahramanım, dört yol ağzında karşılaştığında başarı için ruhunu şeytana satan Robert Johnson’ın aksine onunla didişiyordu. Di Meola’nın müziği o günden bugüne yaşamımdaki müstesna yerini korumaya devam etti.
Albert Laurence Di Meola 1954’de ABD’nin Jersey City şehrinde doğmuş. Ailesi Güney İtalya göçmeni. Çift elektrik gitar üstüne kurulu müzikleriyle ünlenen enstrumental rock grubu The Ventures ve yıllar sonra kaydedeceği saygı albümleriyle borcunu ödeyeceği The Beatles’dan ilham alarak küçük yaşta gitara başlamış. Lisede, Kenny Burrell ve Tal Farlow gibi, saf blues stilini bebop ile bütünleştiren gitaristleri dinleyerek caza meğil etmiş. Dönemin en bıçkın fusion gitaristlerinden Larry Coryell’in müziğiyle tanışınca, yakın zamanda devrimci yıldızlarından biri olarak anılacağı caz rock Di Meola’da tutkuya dönüşmüş.
1972’de kaydolduğu Berklee’deki eğitimini, klavyeci Barry Miles’ın dörtlüsüne katılmak için yarım bırakmış. Turne sonunda kaldığı yerden devam etmek için Boston’a geri dönmüş; yılbaşı gecesi konserinin kayıtları hayalperest bir arkadaşı tarafından Chick Corea’ya ulaştırılınca, Di Meola hayatının fırsatını yakalamış.
Dönemin efsane gruplarından Mahavishnu’da John McLaughlin’in gitarının yaydığı enerjiden etkilenmiş olan Corea, adını daha önce hiç duymadığı bu müzisyenin, kendi grubun yarı akustikten elektrik fusion stiline dönüşüm hedefine uygun olduğunu fark etmiş. Hal böyle olunca da, Di Meola, henüz 20 yaşındayken kendini, dönemin en sükseli ve tüm zamanların en başarılı fusion gruplarından Return to Forever ile Carnegie Hall sahnesinde bulmuş. Kendi deyimiyle ayakları titreyerek çıktığı bu ilk konser sonrasında grubun sabit üyesi haline gelmiş. Return to Forever’ın Where Have I Known Before (1974), Grammy ödüllü No Mystery (1975) ve Romantic Warrior (1976) albümlerinde çaldıktan sonra grubun dağılmasıyla solo kariyerine başlamış.
Di Meola’nın 22 yaşında yayınlandığı ilk solo albümü Land of the Midnight Sun (1976), ekseriyetle, o güne dek yan yana çalıştığı müzisyenlerle birlikte kaydedilmişti. Eski patronları Chick Corea (piyano, marimba) ve Barry Miles (tuşlu çalgılar), Return to Forever’da birlikte çaldığı Stanley Clarke (bas gitar) ve Lenny White (davul), Di Meola’nın başarılarla dolu solo kariyerinin ilk adımında yanında olmuşlar. Ayrıca Jaco Pastorius (bas gitar), Steve Gadd (davul), Alphonse Mouzon (davul) birer; uzun dönem boyunca yanından ayırmayacağı Anthony Jackson (bas gitar) iki parçada olmak üzere, bu fusion klasiğinde ustalıklarını sergilemişlerdi.
Eletriklinin yanı sıra akustik gitarda da kendi stilini bulduğunu gösterdiği Elegant Gypsy (1977) albümünde, yakın tarihte benzersiz nitelikte bir işbirliğine gideceği Paco de Lucia‘yla birlikte çaldı.
Ardından yayınlanan ve çekirdeğinde Steve Gadd, Anthony Jackson ve Barry Miles’ın olduğu ekiple kaydedilmiş Casino (1978), Di Meola’nın dizginlenmesi mümkün gözükmeyen gençlik enerjisinin yansıdığı, bestecilik yeteneğinin iyiyden iyiye piştiğini kanıtladığı bir albümdü. En az müziği kadar, kapağı süsleyen fotoğrafı da unutulmazlar arasına girmişti. Di Meola, kapak için, dönemin kült erotik film serisi Emmanuelle’nin afişindekine benzer bir hasır koltukta, bir yanında Gibson elektrik gitarı öte yanda akustik gitar olmak üzere maço bir poz veriyordu. Üst üste kayıtla kendi kendisine eşlik ettiği Fantasia Suite for Two Guitars, albümün en dikkat çekici parçalarındandı ve Di Meola’nın yakın gelecekte yayınlayacağı gitar üçlülülerinin habercisiydi.
İkili formattaki Splendido Hotel (1980), sabit grubunun yanı sıra eski patronu Chick Corea ile elektrik gitarın babası Les Paul‘un yer aldığı ve sanatçının gitar teknisyeni rolünden sıyrılıp daha olgun bir stile geçtiğini kanıtladığı albüm oldu.
Yayınlanmış en kült gitar albümlerinden biri olarak anılan Friday Night in San Francisco (1981), gitarın üç dev isminin sahneyi paylaştığı konserin kaydıydı. Al Di Meola, John McLaughlin ve Paco de Lucía, ikili ya da üçlü olarak çalıyorlar; irrasyonel diye nitelemekten çekinmeyeceğim hızda müziği çekiştiriyorlar, birbirlerine sataşıyorlar ve yeri geldiğinde birbirlerinden aldıklarının karşılığını fazlasıyla veriyorlardı.
Albüm dört milyondan fazla sattı ve çıktıkları turne öylesine başarılı oldu ki, 1983’de stüdyoya girdiler ve kaydettikleri yeni albüme verilen adı (Passion, Grace & Fire) doğrularcasına tutkuyla, zarafetle ve hararetle çaldılar; hiç birisinin galip gelmediği (ve ustalıklarının denkliği düşünüldüğünde galip de gelemeyecekleri) bir güreşe tutuştular ve sonuçta kazanan yine müzik oldu. Üçlü bir kez de 1996’da The Guitar Trio albümü için bir araya geldi.
Di Meola, en başından itibaren, fusion algısını genişletmekten ve farklı müzik türlerinde üne kavuşmuş yıldızlarla müzik yapmaktan haz alan bir müzisyen. Bu yaklaşımı onu, Scenario‘da (1983) Phil Collins, Bill Bruford ve Tony Levin gibi senfonik rock türünün demirbaşlarıyla; Cielo e Terra (1985) ve Soaring Through a Dream (1986) albümlerinde Brezilyalı caz perküsyoncusu Airto Moreira ile; Rite of Strings‘de (1995) Stanley Clarke ve Jean-Luc Ponty ile ve The Infinite Desire‘da (1998) Herbie Hancock ve Peter Erskine ile bir araya getirdi.
Zaman zaman elektrik fusion stilinde çarpıcı albümler yayınlamaya devam ettiyse de 1990’larla birlikte daha ziyade akustik formda çalmayı yeğledi; eklektik müzik damağını yansıtacak şekilde, farklı türlerle flört eden albümler yayınladı.
Vurmalılarda Arto Tunçboyacıyan, basta John Patitucci, trompette Michael Philip Mossman gibi birinci sınıf caz müzisyenlerinin yanı sıra, arkasına Toronto Senfoni Orkestrası’nı aldı ve Grande Passion (2000) albümüyle, sulandırılmadan, iğdiş edilmeden Dünya Müziği yapılabileceğini gösterdi.
Keza, udda Said Chraibi, kemanda Abdellah Meri ve vurmalılarda Tari Ben Ali olmak üzere Fas’ın geleneksel müziğinin usta isimleriyle Rabat’ta Mawazine Festivali sahnesine çıktı ve oryantalizm tuzağına düşmeden fantastik güzellikte bir albüme imza attı.
Pursuit of Radical Rhapsody‘de (2011) Charlie Haden ve Gonzalo Rubalcaba gibi iki akustik caz ustasıyla çaldı; Winter Nights (1999) albümünde her batılı müzisyenin kariyerinde olmazsa olmaz Noel şarkılarını; 2007’de solo gitarla ve 2008’de ünlü Macar flütçü Horgas Eszter’in de olduğu kalabalık bir grupla Astor Piazzolla repertuvarını yorumladı.
1991’de kurduğu World Sinfonia ile Afrika ve Brezilya’yı Orta Doğu’yla bir araya getirdi; caz, rock, flamenko, samba, tango ve diğerleri Di Meola’nın bestelerinde kendilerine yeni menziller buldular.
Nihayetinde tutkuyla sevdiği The Beatles müziğine olan hayranlığını cömertçe sergilediği All Your Life 2013’de ve Across the Universe 2020’de yayınlandı. (Bu noktada sizi Bülent Seyitdanlıoğlu’nun dergimizde yayınlanan yazısına yönlendirmeden edemeyeceğim.)
Bahsi geçen müzisyen isimlerinden ve özetlediğim albümlerinden anlaşılacağı üzere Di Meola alışıldık nitelikte bir müzisyen değil; müzikal yolculuğunu, farklı coğrafyaların müzikleri üzerinden yaşamı ve dünyayı tanımaya adamış; hayranlık uyandırıcı enstrumental hakimiyetinin yanı sıra, ritmik çeşitliliğe, sofistike armonik yapıya, insanı hızlıca kavrayan melodik zenginliğe sahip bestelerini, dünyanın farklı köşelerinde yetişmiş müzisyenlerin katkısıyla zenginleştiren modern bir Rönesans ustası.
Al Di Meola 24 Eylül’de CSO Ada Ankara Ana Salon’a, 25 Eylül’de, 33. Akbank Caz Festivali kapsamında AKM Tiyatro Salonu’na konuk oluyor ve şeytanla dans eden gitarının tanığı olmak isteyenleri festivalin müzikal doygunluk açısından en zengin konserlerinden birisine davet ediyor.
Hele de elektrik değil akustik bir konser olacağını düşününce şöyle demeden edemeyeceğim: Kaçıranın aklına şaşayım!
*
33. Akbank Caz Festivali Rehberi ŞURADA.
Al Di Meola konserinin biletlerini ŞURADAN edinebilirsiniz.