Zamana Kazınmış Darbeleriyle Buddy Rich: The Solos
Yazının ortasında bir ses çınlıyor kulağımda. Yalnızca tempo değil bu; bir meydan okuma. Bir an için zihin boşalıyor, beden yalnızca duyduğu sese yanıt veriyor. Bu yazıyı yazarken tam da o anı düşündüm. Çünkü davul, sadece bir enstrüman değil benim için. O, kalbin atışı gibi; sabit, dürüst ve saklanamaz. Ve bu yüzden Buddy Rich yalnızca bir davulcu değil. O, ritmin vicdanı.
Zamanın ötesinden gelen bir çağrı
The Solos albümü, 2014’te Lightyear Entertainment etiketiyle yayımlandığında caz dünyasına sessiz bir bomba gibi düştü. Bu albüm, Rich’in 1976 ve 1977 yıllarında verdiği bazı konserlerde kaydedilmiş, daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış dokuz davul solosundan oluşuyor. Kayıtlar, uzun yıllar Rich’in grubunda saksafon çalan Alan Gauvin’in kişisel arşivinden çıkma. Yani bu albüm, yalnızca bir kayıt değil; zamanın içinden gelen bir sesli belge, bir müzik günlüğü.
Bu albüm klasik bir caz konserinde davul solosunun ne anlama geldiğini, bir bateristin seyirciyle nasıl doğrudan bir bağ kurduğunu ve sahnede nasıl tek başına bir anlatıya dönüştüğünü gösteriyor. Buddy Rich burada yalnızca ritmi değil, aynı zamanda duyguyu, meydan okumayı ve zarafeti yönetiyor. Soloların her biri sahne üzerindeki gerçek bir ana tanıklık ediyor. Stüdyo sterilitesinden uzak; alkışlarla, uğultularla, dinleyicinin heyecanlı nefesleriyle çevrili. Ve tam da bu yüzden gerçek.
Davul bir şov aracı değil, bir anlatı biçimi
20. yüzyılın en hızlı davulcularından biri olarak tanımlanan Rich’i yalnızca teknik becerisiyle sınırlamak eksik olur. Evet, göz alıcı derecede hızlıydı. Evet, çift pedal olmadan bas davulu bir makineli tüfek gibi çalabiliyordu. Ama mesele hızdan ibaret değildi.
Rich’in en büyük özelliği, teknikteki ustalığını bir anlatı diline dönüştürmesiydi. The Solos bunu en ham haliyle gösteriyor. Solo 4 parçasında duyduğumuz groove, bazen öfkeli şehir sokaklarını, bazen de gecenin geç saatlerinde tüten bir caz kulübünü hatırlatıyor. Solo 6‘da ise tempo giderek artıyor, sanki içsel bir patlamanın dışa vurumu gibi. Solo 9 neredeyse meditatif bir anlatımla başlıyor, dinleyiciyi hipnotize ediyor, ardından Rich’in karakteristik patlamalarıyla irkiliyor.

Albümdeki her parça, Rich’in insanüstü tekniğinin yanı sıra seyirciyle kurduğu içgüdüsel iletişimi de hissettiriyor. Alkışları ve tepkileri duyuyorsunuz – yalnızca dinlemiyorsunuz, sahnede yanındasınız.
Zanaatkârlıktan karaktere
Rich’in çalma tarzı başlı başına bir karakterdi. Sol elindeki matched grip tekniğiyle yaptığı küçük dokunuşlar, jazz kitinde yarattığı katmanlı yapı ve zil üzerindeki kontrolü, çoğu zaman şovun kendisinden bile daha etkileyiciydi.
Bateristler genellikle grubu taşıyan sessiz kahramanlardır. Ama Buddy Rich bu kuralı baştan yazdı. Çünkü o, sadece bir tempo sağlayıcı değil, grubun öfkesini, coşkusunu, alaycılığını taşıyan bir anlatıcıydı. Sahnedeyken bandonun geri kalanı onu takip ederdi. O bir solo attığında, sadece ritmi değil, atmosferi de değiştirirdi. Tüm bir akşamın enerjisini elleriyle yeniden kurardı.
Bu albüm, o enerjiyi belgeleyen nadir çalışmalardan biri. Her parçanın arkasında, terle ıslanmış bagetler, sahnede çatırdayan bir sandalyenin sesi, göz göze gelen müzisyenler var. Ve Rich’in hep tekrarladığı o bakış: “Beni takip edebilecek misin?”
Bu albüm, Rich’e hayran olanlar kadar bir enstrümana tutkuyla bağlı olanlar için de bir başyapıt. The Solos, caz tarihine olduğu kadar müzikte performansın anlamına dair de çok şey söylüyor.

Davulun büyüsüne kapılmak
Davula olan hayranlığım çocukluktan bu yana değişmedi. Belki bir rock grubunun canlı performansında, belki eski bir caz kaydında, o tom tomların ve zillerin anlattığı hikâyeleri ilk kez fark ettim. Ama ne zaman bir Buddy Rich solosu dinlesem, o çocukluk merakı yeniden alevleniyor. Çünkü onun ellerinde davul yalnızca vurulan bir yüzey değil, konuşan, bağıran, fısıldayan bir varlık.
İnsanı harekete geçiren bir güç var bu albümde. Teknik kusursuzluk bir yana, duygusal bir çekim alanı yaratıyor. Her nota, dinleyicinin kulağından kalbine giden yolu biliyor sanki. Bu yüzden The Solos, sadece Rich’e hayran olanlar değil, davulun ne kadar duygusal bir anlatı aracı olabileceğini görmek isteyen herkes için kaçırılmaması gereken bir deneyim.

Eğer müzikle kurduğunuz bağ sadece kulağınıza değil, kalbinize de dokunuyorsa, eğer sahnedeki dürüstlük ve doğallık sizin için teknik kadar önemliyse ve eğer bir bateristin neler anlatabileceğini duymak istiyorsanız, The Solos sizin için bir dönüm noktası olabilir.
Çünkü Buddy Rich burada yalnızca çalmıyor. Anlatıyor, meydan okuyor, oynuyor, terliyor, bağırıyor. Ve en sonunda susuyor. Geriye yalnızca yankılar kalıyor.
9 solo, 1 efsane. Ve bu efsane, hâlâ yankılanıyor.
■ Mustafa Cem Ünal’ın Dark Blue Notes’daki diğer yazıları
■ Dark Blue Notes’da Vitrin
■ Buddy Rich resmi web sayfası