Yeni Kenny Barron Albümü: The Source
Basına ve sosyal medyaya yansıyan haberlere ve Dark Blue Notes’a ulaşan promo kayıtlara bakınca, ‘2023 caz açısından güzel bir yıl olacak‘ yorumunu yapmamak mümkün değil. Dave Liebman, Chris Potter, Joe Locke, Jim Snidero, Jesse Davis, Lakecia Benjamin, Donny McCaslin, Wayne Escoffery, Aki Takase, Alex Sipiagin, Marcus Strickland, James Brandon Lewis, Joe Chambers, Ingrid Laubrock, Christian McBride New Jawn, Fred Frith ve diğerlerinin yayımlayacağı albümlerle 2023 kış/ilkbahar aylarının caz severler açısından şenlik havasında geçeceğini söyleyebilirim. Saydıklarımızın büyük bölümüne Dark Blue Notes’da yer vermeyi planlıyoruz ancak yeni yılın ilk tanıtım yazısının konusu, elime geçtiğinden bu yana defalarca dinlemekten kendimi alamadığım bir albüm.
Kenny Barron 20 Ocak 2023’de Artwork Records etiketiyle yeni albümünü yayımlıyor. The Source, ustaların ustasının bir öncekinden yaklaşık 40 yıl sonra kaydettiği solo bir albüm.
Hatırlatayım, Barron’un son solo albümleri 1981’de kaydettiği At the Piano (1982 Xanadu) ve 1982’de kaydettiği Spiral (1982 Baybridge). İlkini 2015’de Elemental Music CD olarak basmıştı; Spiral ise Japon menşeili EastWind tarafından piyasaya sürülmüştü. Şanslıysanız ya da analog furyası başlamadan önce benim gibi orijinal baskı plaklarını alabildiyseniz ne ala; yoksa bu albümlere -CD ya da plak- fiziksel formatta erişmek kolay değil. Neyse ki müzik platformları bu iki mücevheri de barındırıyor. Spotify bağlantılarını notlar bölümünde bulabilirsiniz.
Kanaatimi en başta söyleyeyim; The Source dinleyicinin aklını başından alabilecek denli mükemmel bir albüm. Edip Cansever‘in Başlangıç şiirinin müziğe yansımış hali dersem -büyük şairimizin yardımıyla- tarifini kısa yoldan yapmış olurum: “Doğanın bana verdiği bu ödülden çıldırıp yitmemek için, iki insan gibi kaldım; birbiriyle konuşan iki insan.“
Barron, piyanonun kendine yetebilirlik özelliğini öylesine yetkin şekilde kullanıyor ki, The Source başından sonuna bir an bile kopmadan kendini dinleten, dinleyicide eksiksizlik hissiyatı yaratan cinsten bir albüm.
Solo piyano icralarının, seslerden ve sessizliklerden oluşan portreler olduğu yorumu yapıldığında Barron, eğer öyleyse bile bunun tasarlanmış bir sunum olmadığı ancak kendisini etkileyen isimlerin bu şekilde çaldığı, Tommy Flanagan ya da Hank Jones gibi usta piyanistlerin lirisizmini ve öyküleştirerek çalmalarını her zaman sevdiği yanıtını veriyor: “Bu şekilde çalabilmek benim de hedefim; kasırganın savurduğu gibi notalar değil anlamlı vurguları olan müzikal cümleler kurmak…“
Barron, bir başka söyleşide ise, müziğe yaklaşımının gençliğinden beri değişmediğini belirtiyor: “O zaman da şimdi de, hedefim daha iyi çalmak. Bir başkasından daha iyi değil, sadece dünden daha iyi çalmak ve öğrenmeye devam etmek…“
Bu tevazunun Barron’ın eriştiği müzisyenlik düzeyini gölgelemesine izin vermemeli. Barron, bu dünyada geçirdiği 79 yılın 60 yılında dinleyicilerine sürekli tekamül eden bir mükemmeliyet sundu. The Source da istisna değil; usta piyanist 68 dakika boyunca dinleyicisine dolaysız şekilde sesleniyor. Seslerin arkasına saklanmıyor; aksine her notasını öylesine bir tereddütsüzlükle çalıyor ki, dinleyicisini, o an çaldığının en doğru nota olduğuna ikna ediyor. Tedbir almıyor; bir an sonra ne çalacağını düşünmediği gibi, çaldığını bir sonrakine hazırlamak için de çalmıyor. Ancak her bastığı nota öncekileri yerli yerinde hissettiriyor. Her bir icrada ve albümün tamamında, üslubunun, anlam ya da mantık değil tamamiyle duygu aktarımının hizmetinde olduğunu kanıtlıyor.
Barron, The Source albümünde dört kendi bestesinin yanı sıra beş caz klasiğini yorumluyor, yeniden yazıyor.
Açılışı yapan What If? piyanistin daha önce quintet olarak (What If? 1986 Enja Records) ve Regina Carter ile (Freefall 2001 Verve) düet kaydettiği bestesi. Parçayı doğaçlama bir giriş ile açıyor, muhteşem güçlü bir bas döngüsünün üzerine sağ eliyle nefes kesici uzun koşuya çıkıyor, bazen ritmin dışında bazen içinde enfes bir performans sergiliyor. Bir albüm dinleyiciyi ancak bu kadar sarsarak açılabilir.
Barron, Billy Strayhorn/Duke Ellington mücevheri Isfahan‘ın ana melodisini büyük bir nezaketle genişletiyor ve sıra soloya geldiğinde her kıtada farklı bir yaklaşımla ve kusursuzca öyküsünü anlatıyor. İki eli arasındaki uyum ve denge tarifsiz güzel.
Albümdeki iki Thelonious Monk bestesinden ilki, Teo, iki eli arasındaki muhteşem uyum ve denge içinde ve gösterişli bir üslupla yorumlanıyor. Bestenin bugüne kadar yapılmış en harika yorumu dahi diyebilirim. Diğer Monk bestesi Well You Needn’t, yine heyecan verici bir tempoda ve besteyi derinlemesine deşen bir girişle açılıyor; Barron, çıkış hariç, icra boyunca bestenin yazılı melodisini sürekli değiştirerek çalıyor. Çok cesur bir yorum olduğunu söylemem gerek. Bu iki yorumda, Barron’ın, Monk için kullandığı discordia concors terimini kendi stiline yedirmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Yani, uyumsuzlukların birlikteliğinden çıkan uyum….
Albümdeki ikinci Strayhorn bestesi, Daydream icrası, Barron’ın aşina olduğumuz lirik yaklaşımının güzel bir örmeği.
I’m Confessin’ (That I Love You) icrasının kesik kırık notalarla açılışı bana bir an Jessica Williams’ın stilini andırdı. Eğer öyleyse, bu, geçen yıl kaybettiğimiz büyük piyaniste çok latif selam. Barron bu zamansız standardı çok şık ve senkoplu şekilde icra ediyor.
Dolores Street, yazının başında andığım Spiral albümünden bir Barron orijinali. Dinlediğinizde hak vereceksiniz, bugüne kadar standart kitabına nasıl olup da dahil olmadığına şaşırdıklarımdan. Soliste sonsuz olanaklar tanıyan bir yapısı var ve Barron bestenin kompleks armonik dizisi üzerinde usul adımlarla ilerliyor, melodiyi halkalar halinde açıyor, onu neden bugünün en latif ve zarif piyanisti olarak nitelediğimizi doğruluyor.
Barron’ın, kendisinin ve diğer piyanistlerin sık ziyaret ettiği enfes bestesi Sunshower‘daki çalışı öylesine dopdolu ki insanın içi damacanalar gibi kabarıyor.
Albümün kapanış icrası yine bir Barron bestesi: Phantoms. Piyanist klasisist bir tavırla, melankoliyi kedere dönüştürmeden çalıyor; dinleyiciyi hüznün dayanılmaz çekiciliğine doğru sürüklüyor.
Çoğu albümünde bir solo icrası olurdu ama Kenny Barron’ın solo bir albüm için bunca yıl beklemiş olması -en hafif tabirle- acımasızlık! The Source, sıkıcı ya da hissiz denecek tek bir an barındırmayan, piyanonun soylu güzelliğinin cömertçe sergilendiği, cazda asıl olanın dinleyiciyi aktüel gerçekliğinden koparıp başka türlü bir şeyler hissetmesini sağlamak olduğunu hatırlatan istisnai güzellikte bir albüm.
Biz cazı böyle seviyoruz ve Kenny Barron 60 yıldır bize bunu veriyor.
Ömrünün geri kalanı sağlıklı olsun Usta! Sağol, varol…
*