Sohbet Tadında Bir Konser: Gonzalo Rubalcaba & Aymee Nuviola
Akbank Caz Festivali, Gonzalo Rubalcaba ve Aymee Nuviola konseri ilk duyurulduğunda çok sevinmiştim. Kendimi bildim bileli Rubalcaba’nın içinde yer aldığı tüm projelerini dinledim. Pek çoğu hakkında detaylı yazılar da yazdım. Rubalcaba’nın her Türkiye ziyareti benim açımdan bir bayram haberi gibi. Normalde latin müzikleri favorim değildir. Müzikte kaybolup gidemem ama Rubalcaba çok başka. Rubalcaba’nın bir konseri sırasında aldığım notumda şu sözlerle bahsetmiştim: “Eğilip bükülmeden, rol kesmeden, zarif tuşesiyle tadı damağımızda kalan bir performans gerçekleştirdi. Olağanüstü hızla klavyeyi kateden elleri havada kısa bir süre asılı kalıyor, seslerin dağılmasına müsade ediyordu.” Ağustos 2008 yılında The Guardian’da yayınlanan yazıda Simon Rattle’dan bu gözlemime paralellik gösteren bir yorum yer alıyor. Rattle, Rubalcaba’dan bahsederken, Rubalcaba’nın önceki çalışmalarında doğmuş herkesten daha hızlı çalarken daha sonrasında hızını idareli kullandığına ve oldukça sessiz de olabildiğine dikkat çekiyordu. Bu ifade karakterize edilmiş bir stilin tanımlamasıydı ve stili karakterize eden şey, farklı yerlerdeki farklı insanların, birbirinden bağımsız olarak aynı ya da benzer sanatsal sonuçlara varmasıdır. Rubalcaba, her icrasında parçanın trafiğini dengeyle ayarlayan, duyguları karşıya eksiksiz geçirecek bir müzikal ifade yeteneğine sahip.
Rubalcaba ve Aymee Nuviola çocukluk arkadaşı. Birlikte büyümüşler, aynı müziklerle hayatı tanımışlar. Aralarına mesafe girmiş, uzaklara taşınmışlar ama bilirsiniz bazı dostluklarda araya ne zaman ne de mekan girse bile kopamazsınız. Yıllar sonra aynı paylaşım dilini yakalar ve sohbete kaldığınız yerden devam edersiniz. Zaten bu bahsettiğimiz samimiyeti kuramadıysanız arkadaş olamamışsınızdır. Rubalcaba ve Nuviola çok iyi iki dostlar. İkilinin hikayesini konser başlamadan önce sahne gerisinde gösterilen animasyon videoda izledik. Stüdyoda geçirdikleri güzel zamanlardan da birleştirilmiş keyifli video bizi konsere hazırladı.
Nuviola ve Rubalcaba konseri akşamı sahnede iki şey vardı. İlki iki güzel dostun birbiriyle müzikal sohbetlerine şahitlik etmemizdi. Bazen yeni girdiğim bir ortamda iki dostun sohbetlerini, şakalaşmalarını, birbirlerine takılmalarını ve ciddi mevzulardan bahsettiklerini izlerken çok keyiflenirim. O akşam sahnede o denli tatlı bir sohbet vardı. Nuviola’nın seyirciyle iletişimi, vücut dili, sempatisi harikulade olduğu gibi sesinin tüm salonu dolduracak kudrette olduğunu keyifle deneyimledik. Konserde dikkatimi çeken ikinci husus ve daha da önemlisi kimi zaman latin müziklerini dinlerken çoğu zaman hissedemediğim estetik kaygıların bu sefer sahnede sonuna kadar olduğunu gözlemlemem oldu. Deyim yerindeyse elegant bir kulüp ortamında, son derece klas bir sahne şovu izlediğimi hissettim. Eğlenceden hiç ödün vermeden cream de la cream bir sahne karşımızdaydı.
Rubalcaba son derece cana yakın, egolarından arınmış ve mütevazi bir caz yıldızı. Kendisini defalarca izlemenin, konser sonrası sohbetlerimizin ve dahası sosyal medya üzerinden sohbetlerimizin bir getirisi olarak Rubalcaba ile devam eden bir arkadaşlığımız oluştu. Sahne sonrası kuliste Chucho Valdes’le Al DiMeola ile Jeff Ballard’lı kendi projesiyle ülkemize geldiği günleri yad ettik. Yeni albümü Turning Point’de Avatar albümünden beri birlikte çalıştıkları Matt Brewer’den ve albümün funky havasını yaratan Eric Harland’dan bahsettik. Yazılarımızla müzik tarihine katkı sağladığımızı ve yaptığımızın çok değerli olduğundan bahsetti. Sözleri benim için gurur ve motivasyon kaynağı oldu. Kuliste bir elimde geçtiğimiz yılın Grammy ödülü kazanan albümü Skyline vardı diğer elimde ise o akşam sahnede canlı canlı izlediğimiz Live in Marciac vardı. Bu albümün 17 Kasım’da Las Vegas’da yapılacak Latin Grammy ödülleri akşamından eli boş dönmeyeceğini tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok.