Müziğin Mucizeleri: Where The Crawdads Sing
Müziğin İmkansızca Görünen Her Yolla Mucizeler Yaratması
Hikâyemiz Birileri Tarafından Anlatılıyorsa Her zaman Tetikte Olmak Gerekir
İnsanlar kabuklarının içinde yaşar. Bulunduğun coğrafya, içinde var olduğun toplum, dünyaya gelmene sebep olan aile, başkaları tarafından sana verilen isim… Bunların hepsi bizim için birer kabuk sayılabilir. Her ne kadar inkâr etsek bile, çünkü en çok kabuğumuzdan korkar kaçarız, en çok ona yabancıyızdır. Bizden olmayan her şeyin içinde kendimizce yollarla bu kabukların hepsiyle kurduğumuz bağ ve ilişki yöntemiyle hayatta kalmaya devam ederiz. Kendi kabuğumuz her ihtimale karşı bize hayatta kalma dürtüsü verir. Çünkü içinde onun şeklini alarak ona uyum sağlamanın yollarını öğreniriz.
Hepimizin kendine has, kendince yollarla yaşadığı bir hikâyesi var. Başkalarının hayatlarından ve yanından geçip gitsek bile her hayat birbirine bağlıdır. Koskoca bir bütünün parçası olmak böyle bir şey çünkü. Herkes herkese bir şeyler bulaştırır. Kimi yalnızlığını, kimi terk edilmişliğini, kimi kontrol edemediği içgüdülerini, kimi mutluluğunu, kimi mutsuzluğunu bulaştırır. Yaşıyorsak, bir şekilde başkalarına dokunur başkalarının dokunuşuna maruz kalırız. Ya biz kendi hikâyemizi yaşar ve anlatırız ya da birileri bizim hikâyemizi yazar ve anlatır. Birileri tarafından hikâyen anlatılıyorsa insanın her zaman tetikte olması gerekir. Geçip giderken yaşarken ve başkalarının hikâyelerini duymaya devam ederken kendi hikâyeni yaşamanın, onu diri tutacak unsurların yollarını aramaktan vazgeçmemeli. Kendi yanında kalıp, kendine baktıkça her şey daha da berraklaşır. Fakat yine de yaşam mücadelesi bizi etrafımıza kör eder ya da etrafımıza bakıp oradan güç almanın farkındalığını verir.
Geriye Dönecek Olanların Umudu Seni Bulunduğun Yere Daha Da Hapseder
Bulunduğun yerde bazen bir görünmez hale gelir insan. Yaşadığı yerde kendi varlığına ikna olmanın yollarını arar. Çünkü coğrafya kabuğunun yeterince içindeysen iç ritmin susmaz. İçinden gelen o sesler, kendini dışarı çıkarmak için kendine başka başka alanlar bulur. Hayat bizden olmayan ve elimizde tutmaya çalıştığımız şeylere son bakış hakkını elimizden alır. Bazen de o son bakış hakkını o meseleyle ilgili kontrolümüzü yitirmemek için kullanmayabiliriz. Fakat yine de bizden çalınan her son bakış hakkı içimize oturur. Herkes giderken sen kalmak zorundaysan kaldığın yerde bir daha hareket edemezsin. Geriye dönecek olanların umudu seni bulunduğun yere daha da hapseder. Hiç kaybolmamak için hiç hareket etmemek gerekir.
Kerevitlerin Şarkı Söylediği Yer
İşte tam da bu noktada size bahsetmek istediğim filmden söz edebilirim. Başkaları tarafından terk edilen, gülünen, taciz edilen, saldırılan ve kendini onlara sunmayı reddeden Kya’nın yaşam öyküsünü anlatan, Delia Owens’ın aynı adlı romanında uyarlanan ve Daisy Edgar-Jones’un eşsiz bir oyunculuk sergilediği Where The Crawdads Sing filminde bahsetmek istiyorum. Müziğin imkânsızca görünen her yolla mucizevî bir şekilde hayatlarımıza nasıl dokunduğunu bu filmde bir kez daha gördüm çünkü. Kya’nın aile bireyleri onu birer birer terk eder. Kya, en yalnız kaldığı anda abisi Jodie’nin söylediklerini kendine sığınak beller. O sözler şunlardır: “Kya, burada dikkat et kendine. Başın belaya girerse kaç ve bataklığın derinliğine saklan. Kerevitlerin şarkı söylediği yerde. Annemin söylediği yerde.” Herkes geçip gitmişken, Kya’nın elinde bu sözler ve kerevitlerin şarkı söylediği yer kalır. Kya ne zaman tökezlerse tökezlesin bataklığın içinden bir şeyler duyar. Her şey doğasıyla, canlılarıyla ve sesleriyle kendi şarkısını söyleyerek ona bir şeyler söyler ya da gösterir. Aslında kerevitlerin şarkı söylediği yer Kya’nın kendine yaşam alanı olarak belirlediği bataklığın her noktası gibidir.
Kabuğunda Yaşayan İnsanın Naif Yalnızlığı
“Yalnız yaşamak bir şeydi. Korkuyla yaşamak ise bambaşka bir şey. Asla böyle yaşamayacağım. Bir sonraki yumruğun ne zaman ineceğini merak ederek yaşamayacağım.” diyen Kya, hayatta kalmanın yollarını kendince mücadelelerden ve bulunduğu coğrafyaya bitmek tükenmek bilmeyen bir merakla bakmaktan öğrenmiş biri. Kabuğunda yaşayan insanın yalnızlığının derin yankısını naif bir şekilde yüksek sesle anlatan film, Kya’nın hayattan geçip gitmesini çok naif bir şekilde yapar. Çabuk, huzurlu, fazla gürültü etmeden, bir canlıyı ürkütmeden, çok yaprak kıpırdatmadan buradan gitmek için yaşar Kya.
“Hep işlerin doğal akışında, bir parçası olmak yeterliydi. Gel-gitler gibi. Doğa benim rehberimdi. Bataklık bunu iyi bilir. Ve bunu bir trajedi olarak nitelendirmez. Günah olmadığı kesin. Her canlının hayatta kalmak için yapmak zorunda olduklarını anlar. Ve bazen avın yaşayabilmesi için avcısının ölmesi gerekir. Artık ben de bataklığım. Balıkçının tüyüyüm. Kıyıya vuran her deniz kabuğuyum. Ateş böceğiyim. Bataklığın derinlerinde uzanan benim gibi yüzlercesini görürsünüz. Beni bulacağınız yer hep burası olacak. Kerevitlerin şarkı söylediği bataklığın derinliğinde.”
Bir üst paragrafta paylaştığım sözlerin ekrana düşmesiyle hissettiğim duygularla, bu yazının sonlarına gelirken hissettiğim duygular neredeyse aynı. İzledim gözüm yaşlı, son satırlarımı yazıyorum gözüm yaşlı. Yaşasın sinema, yaşasın içimizdeki ve dışımızdaki müzik, yaşasın yazmak!
Dipnot olarak eklemek isterim ki filmin Taylor Swift tarafından yazılan, söylenen Carolina adlı enfes bir şarkısı var.