Manu Katché’nin Gençlik Sırrı
Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda fırtına gibi bir sezon devam ediyor. Uzun süredir beklediğimiz konserde Manu Katché genç ekibiyle sahnedeydi. Birgün’de yayımlanan bir konser tanıtım yazısında 2004’de Katché’nin Eskişehir konserinden bahsedilmesi hatıralarımı canlandırdı. Sanırım Katché ile ilk tanışmam öğrencilik dönemlerime denk geliyor. İlk izlediğimde enerjisi nasıl dikkatimi çektiyse aradan geçen yıllarda bu sefer de seyirci ile iletişimi, müzikal vizyonerliği, davul eğitimi niteliğinde performansı beni çok mutlu etti.
Demir gibi sağlam fiziği, civa gibi davul icrası ve alçak gönüllüğü aradan geçen yaklaşık 20 senede hiçbir şey kaybetmemiş. Aksine yenilikçi bir tavır ile müziğini daha da gençleştirmiş. Yazılarımda sürekli vurguladığım konu, değişimin kaçınılmaz olduğu mevzusunu bir kere daha canlı kanlı sahnede izledik. Manu Katché, Jan Garbarek’li, Tomasz Stanko’lu ECM veya ACT dönemlerinin, Avrupa cazının, hatta ve hatta fusionun da çok ötesinde bir müziğin peşinde. Sahnede kendisiyle birlikte izlediğimiz genç klavyeci ve aynı zamanda albümün yaratıcı beyinlerinden prodüktörü Elvin Galland müthiş bir müzikal vizyona sahip. Bugünün müziğini, Katché’nin müzikal yetenekleriyle harmanlayarak çok başarılı bir formülasyonla bir araya getirmiş. Genç bir müzisyen olarak bugünün dinleyicisinin müzikal beklentilerini çok iyi çözümlemiş. Katché ise bu genç vizyona tamamen kapılarını açarak Galland’ın müziğine uyguladığı gençlik aşısı ile daha önce hiç dinlemediğimiz kadar diri bir müzikle karşımıza çıkmış. Yani genç bakış, tecrübe ile doğru yerde buluşmuş. İddia ediyorum bu müzik hem kayıtta, hem de canlıda her zaman tazeliğini koruyacak ve Katché’nin genç müzikseverlere ulaşmasını sağlayacak güzellikte.

Konser fotoğrafları: Emre Topdemir
Konserde olan dostlarımız; Katché’nin müziğindeki elektronik öğeleri hissetmişsinizdir. Canlıda albümdekinden çok daha farklı bir ritmik yapı kurduklarını duyduk. Müziğinin derinlerine doğru hayal dünyamı süzdürdüğümde Daft Punk’la benzerlikleri hissettim. Konser sonrası kuliste ayak üstü Galland ile bir sohbetim oldu ve bu sohbet sırasında Daft Punk grubunun etkilenimleri arasında olup olmadığını sordum. Pek çok etkilendiğin müziğin arasında Daft Punk’da vardı. Autotune kullanımları, robotik sesler ve Katché’nin ziller üzerine kurduğu davul icrası bir araya geldiğinde ister istemez bana efsane elektronik müzik grubu Daft Punk’ı çağrıştırmıştı. Müziği geniş kitlelere ulaştırmanın formülü yeniliğe adapte olmaktan geçiyor.
Salonda yerimi ararken çok sevdiğim davul idollerimden Volkan Öktem’le biraz sohbet etme şansım oldu. Manu Katché’nin konserinde özellikle kullanmayı istediği muazzam konfigürasyonu ülkemizde kurması için kendi davul setinden ekipman desteğinde bulunmuştu. Konser salonuna girer girmez göz alıcı güzelliği ile parıldayan davul setinin Volkan Öktem’e ait olduğunu belirtelim. Başka bir deyişle dün akşamki etkileyici davul sesinin arkasında iki marka isimin enstrüman iş birliği yatıyordu. O da benim gibi heyecanlıydı, çünkü çok uzun süredir Katché’yi canlı dinlememişti; benim gibi salondan mutlu ayrılanlardandı. Katché’nin, müziğin DNA’sına işlenmiş yüzü geleceğe dönük ses örgüsü muhtemelen Öktem’den de tam not almıştır.

Manu Katché’yi ülkemizi her ziyaretinde tamamen farklı bir müzikle dinlemek müthiş bir deneyim.
Konsere albümde olduğu gibi Keep Connexion ile başladılar. Harikulade groove eden parça çok kısa sürede salonu etkisine almıştı. Enerji düzeyi peşi sıra Glow ve Vice ile yükselmişti. Konser öncesi, albümde yer alan vokallerin konser günü sahnede olmayacakları duyurulmuştu ama sahne gerisindeki ekranda dönen video ile birlikte playback olarak Senegalli vokalist Faada Freddy’nin sesi salondaydı. Paris me manque parçasında ise geri planda akan, Paris kokan videoda Paris’in özlenen güzel günlerini andık. Katché, konserin bir bölümünde yanlış hatırlamıyorsam Neighbourhourhood albümünden November 99 parçasının sonuna güzel bir davul solo yerleştirmişti. Konserin sonlarına doğru ise seyirciye söylettiği tekerleme eve dönüş yolunda mırıldanacağımız cinsten bir hediyeydi.
Bis parçasında albümün bir başka güzel parçası olan Let Love Rule‘u dinledik. Parça ismi Lenny Kravitz’in gençlik dönemlerindeki en sıkı albümlerinden biri ile aynı ama herhangi bir esinlenmesi veya göndermesi yok. Bu parçada Jonathan Brooke’un ingiliz folk müzik tarzına uygun berrak sesini yine playback olarak dinledik. Konser boyunca Manu Katché’nin artık imzası haline dönüşen hızlı ataklarını, davulu sağdan sola kat ettikten sonra zillerde son bulan kasırga gibi esen icra stilini izledik.

Konser sonrası yine kulisin yolunu tuttum. Katché son derece mütevazi, kibar ve güler yüzlü bir davul efsanesi. Kısa sohbetimizde hatırlayabildiğimiz kadarıyla Türkiye ziyaretlerinden bahsettik ve konser öncesi tanıtım yazılarımızdan ve desteğimizden dolayı teşekkür etti. Sohbet sonrası genç bir arkadaşımız yanımıza yanaştı kendisine çeviri de yardımcı olmamı rica etti. Konservatuar sınavlarını birincilikle kazanan 22 yaşındaki davulcu dostumuzdu. Performansı konser öncesi yazımda ifade ettiğim gibi bir davul dersi gibi bulduğunu ve çok etkilendiğinden bahsetti. Katché, övgü dolu sözlere kibarca teşekkür ederek genç arkadaşımızı yüreklendirdi.
İyi insan olmak, iyi müzisyen olmanın da tamamlayıcısı. Çünkü hem müzisyenin enerjisi dinleyiciye hem de dinleyicinin enerjisi müzisyene geçiyor. Bence Katche’nin gençlik sırrı genç kuşaklarla barışık olması. Bu Onu nesiller arası bilgi iletmede başarılı kılıyor.