Caz Plaklarının Kapak Öyküleri
Bu yıl 6-16 Ekim tarihleri arasında gerçekleşen, şehrin uluslararası katılımlı en kapsamlı fotoğraf etkinliği olan 212 Photography Istanbul kapsamında bir sergiye davet edilmiş olmam yazarlık kariyerimin en prestijli anlarından biriydi. Aynı zamanda uzun yıllardır sürdürdüğüm albüm koleksiyonerliğimin ilham veren bir fikirle birleşmesini de deneyimlemek çok güzeldi.
Serginin ismi Kayıttayız olarak belirlenmişti. Konsept fikri, müzik endüstrisinin en eşsiz görsel imgelerinden plakların kapaklarının hikâyeleri olarak belirlenmişti. Kimi zaman kaynaklardan süzdüğüm bir bilgi, kimi zaman kişisel bir gözlemim, kimi zaman ise kişisel yorumum bu içeriklerin hammaddesi olmuştu. Muhtemelen daha önce pek çok kişinin aklına gelen bu parlak fikirin hakkını vererek, fikirden işleyerek hayata geçirebilmek büyük yetkinlik ve tecrübe gerektiriyordu. Bu noktada ekibin her bir üyesini tebriklerimi ve teşekkürlerimi gönderiyorum.
Fikir aşamasından, uygulanmasına kadar 212 Photography Istanbul kürasyonun eşsiz vizyonunu gözlemleyebileceğiniz sergide ben de koleksiyonumda bulunan caz albümlerinin hikayelerinden oluşan bir seçki hazırladım.
Bu sayfada gördüğünüz içerikler 212 Photography Istanbul fotoğraf festivali kapsamında sergilenmek üzere hazırlanmış ve 6-16 Ekim 2022 tarihleri arasında Akaretler Sıraevler 17 Numarada yer alan sergi salonunda sergilenmiştir.
Red Garland – Red in Bluesville (1959) (Esmond Edwards)
Bu önemli “Hard Bop” albümünün kapak fotoğrafı, fotoğrafçı Esmond Edwards’a ait. Caz müzisyenleri albümün çıktığı dönemlerde çok da güvenilir tipler değillerdi. Red Garland, 1950’lerin ortasında Miles Davis’in efsane klasik beşlisinin üyesi olarak ünlenmiş muhteşem bir piyanistti. Aynı zamanda kayıt seanslarına saatlerce gecikmesiyle tanınırdı. Yüzündeki gülümsemeyle kendine güvenen ve zarif biriydi. Her defasında da bir bahanesi olurdu. “Ah adamım, büyükannem öldü,” diye tekrarlardı. Geç kalmasına rağmen, kayıdı hızla tamamlaması da onun en bilindik özelliğiydi. Bu geç kalma işinden bir türlü vazgeçememişti. Hatta bir seferinde Harlem Seventh Avenue’de Count Basie ile çalacağı yılbaşı akşamı performansına geç kalmıştı. Bilirsiniz, yılbaşı gecesi yılın en önemli gecesidir ve saatinde sahnede olmanız beklenir. Yılda bir gelen bu önemli akşamda Garland kayıptır. Gece yarısı 12:30 suları kapakta gördüğümüze benzer kendisine kızamayacağınız gülümsemesiyle arz-ı endam etmiş, metro treninin berbat oluşu gibi saçma sapan bir hikâyeyle çıkagelmişti. Fotoğrafçı Edwards, bu kapak fotoğrafı ile büyük piyanistin herkesçe bilinen şeytan tüyü barındıran gülümsemesini albüm kapağı için ölümsüzleştirir.
Avishai Cohen – From Darkness (2015) (Seda Özgüven)
Tanrı, varlığını zaman zaman dünyada hissettirmenin bir yolunu bulur. Bu kimi zaman Diego Maradona’nın 1986 Dünya Kupası’nda İngiltere’ye attığı meşhur “Tanrı’nın eli” golünde olduğu gibi küçük bir dokunuş, kimi zaman da karanlık bir ân içinde üzerimize ulaşan bir ışık ile olabilir. İyi hatırlıyorum, Avishai Cohen’in Babylon konseriydi. Üç gece üst üste gerçekleşen konserlerden bir geceydi. Konserin 45. dakikasında sahne önündeydik ve konserde yanı başımda olan fotoğrafçı arkadaşım Seda Özgüven, “Çok güzel bir ışık yakaladım” diye mırıldandı. Konser sonrası o gece çektiği fotoğraflara ayaküstü beraber baktık. Bir tanesi benim çok dikkatimi çekmişti. Avishai Cohen’in karanlığın içinden çıkan eli başının üzerinde çok iyi bir ışık ile dikkat çekiyordu. Bu fotoğraf muhtemelen albümün ismine de ilham olmuş olabilir. Kesin olmayan bu varsayım bir yana, fotoğrafları konusunda çok titiz olan Seda’nın üç gün süren çekim seansı içinde en sevdiği, herhangi bir düzeltmeye gerek kalmadan paylaştığı fotoğraf, İsrailli basçı Avishai Cohen’in en iyi albümlerinden birinin kapağını süslemektedir.
Bill Evans – Some Other Time (1968) (David Redfern)
David Redfern yaklaşık 50 yıllık fotoğrafçılık kariyerine pek çok efsanenin hafızalara kazınan fotoğrafını çeken vizörün arkasındaki isimdir. Lennon’dan Sinatra’ya Chuck Berry’den Monk’a pek çok efsanenin fotoğrafında imzası vardır. Bill Evans’ın Some Other Time: The Lost Sessions from Black Forest’ı Almanya Villingen’de 20 Haziran 1968 günü varlıklı cazsever Alman Hans Georg Brunner Schwer’in caz tutkusunun bir meyvesi olarak yapılan kayıttır. The Montreux Jazz Festival sonrası Eddie Gomez ve Jack DeJohnette’in bilinen tek stüdyo kaydı olma özelliğini taşıyor. Albümün kapak tasarımı için oldukça özenilir. İç kapaktaki daha önce görülmemiş, kayıt günü çekilmiş fotoğraflar albüm için lisans altına alınır. Kaydın ortaya çıkması yıllarca zaman almış ve anlaşmalar çok uzun sürmüş olsa da bu eserin tarihî değerine paha biçilemez. Eddie Gomez ve Jack DeJohnette’den oluşan trionun 1968 yılında sadece altı ay birlikte çalıştığını düşünürsek kaydın kıymeti dikkatinizi daha da çekecektir. Bill Evans meraklısı ve caz plakları koleksiyoneri olan birinin bu kapağa ve fotoğrafa kayıtsız kalması düşünülemez.
Mulgrew Miller & Roy Hargrove – In Harmony (2006) (Jimmy Katz)
Geçtiğimiz yıl Roy Hargrove ve Mulgrew Miller’ın Merkin Hall (New York 2006) ve Lafayette College’da (Easton, Pensilvanya 2007) çaldığı 13 parçadan oluşan daha önce yayınlanmamış bir konser kaydı hayata geçti. Bahsi geçen iki müzisyenin yaşarken takipçileri olduğum gibi, yeni yayımlanan arşivlik kayıtlarını da ilgi çekici buluyorum. Albümün kapak fotoğrafı 32 yıllık kariyeriyle özellikle New York caz sahnesinin en değerli fotoğrafçılarından Jimmy Katz’in farklı dönemlerde çektiği iki fotoğrafın birleştirilmesiyle meydana getirilmiş. Hargrove’a ait olan fotoğraf 2006 yılında New York, Jazz Gallery’de Downbeat Magazine’in kapak çekimleri sırasında çekildi. Tüm çekimler renkli olarak hazırlanmıştı. Ama ilginç bulunup kullanılan fotoğraf seansın sonunda eğlence ile çekilen 4X5 siyah beyaz film denemeleri esnasında ortaya çıkmıştı. Katz, daha evvel Hargrove’un kendi projeleri için çalışmıştı. Hargrove her zaman şık giyinen ve çevresinde olmaktan keyif alacağınız türden biriydi. Bu özelliklerini fotoğrafta da bariz bir şekilde gözlemleyebiliyoruz.
Mulgrew Miller ise son derece yumuşak tabiatlı biriydi. Bu fotoğraf Brooklyn’de bir kayıt arasında çekilmişti. Katz, bu fotoğrafta Miller’ın müzisyenliğinin yanı sıra bestecilik yönünü de ön plana çıkarmayı denemiş. Bu imaj fotoğrafçının kendi keyfi için çektiği 6X7 siyah beyaz filmden yaratılmıştı. Albüm kapağını gördüğümde aklımdan geçenler hakkında defterime şu cümleleri karalamıştım: “Kapak resminde Roy Hargrove’ı heyecanlı gülümsesi ve dik oturuşuyla aktif ve ateşlemeye hazır bir görünüşte, Mulgrew Miller’ı ise belli belirsiz, mütevazi tebessümüyle piyanosuna kapanmış bir melankolik olarak gözlemliyoruz. Müziklerinde yarattıkları etkinin ete kemiğe bürünmüş hâlini bu etkileyici kapak fotoğrafında görüyoruz. Sahnede rolleri gereği biri konuşkan, diğeri biraz ketum iki ortağın yarattığı iki kişilik senfoniyi dinliyoruz.”
Miles Davis Quintet – Live in Europe 1969 (1969) (Christer Landergren)
Miles Davis 1969 yılında, 25 ve 26 Temmuz’da Fransa, Juan-les-Pins’de, 11 Mayıs’ta 1969 Stockholm’de ve 11 Temmuz’da Berlin Philharmonie’de konserler vermişti. Grupta kendisine Wayne Shorter, Chick Corea, Dave Holland ve Jack DeJohnette eşlik ediyordu. Bu ekibin stüdyoda bir araya gelmediğini bilmek bu dört konser kaydının ne denli önemli olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor. Dört plaktan oluşan canlı kaydın içinden çıkan poster de çok değerli. Fotoğrafın merkezide yan yana Wayne Shorter ve Miles Davis’i aralarında geride Jack DeJohnette’i ve solda geride Dave Holland’ı görüyoruz. Benim için bu posteri değerli kılan ise posterde yer alan efsane isimlerden (Miles Davis ve Jack DeJohnette hariç) imza alabilme şansına erişmiş olmam. Wayne Shorter’ın yanına gittiğimde Miles’ın yanında saksafonunu üflediği sahneyi eşi Carolina’ya göstererek “Şu sıska adamı görüyor musun?” diye kendisiyle dalga geçtiğini hatırlıyorum. Chick Corea ise fotoğrafı gördüğünde biraz duygulanmış ve gülümsemişti. “Fotoğrafta ben yokum, çünkü fotoğraf tam benim bakış açımdan çekilmiş. Konser sırasında bu muhteşem adamları tam da bu açıyla izliyordum,” demişti. Dave Holland ise son derece heyecansız bir ifadeyle “Bende bu imaj vardı,” diyerek imzasını yapıştırıvermişti. Arşivimde yer alan bu görsel muhtemelen caz tarihinin en kutsal anlarından birini ölümsüzleştirdiği için tarifsiz derecede kıymetli ve koleksiyonerlik damarımı farklı bir yerden besliyor.
Ron Carter – Foursight – Stockholm (2018) (Marc Gilgen)
Caz tarihinin, hatta müzik tarihinin tartışmasız en çok kayıt gerçekleştirmiş caz müzisyenlerinden biri olan Ron Carter’ın eşsiz müzisyen dostları eşliğinde, audiophile vasfında kaydettiği kaydı, elle numaralandırılmış ve imzalı olarak satışa sunuldu. Kapak fotoğrafında objektifin gerisindeki Mark Gilgen, Carter’ın sessiz, sakin, duyarlı ve beyefendi kişiliğini tek bir kareye sığdırmış. Tecrübeli basçı, toprak renklerinde ceketi ve yakasındaki mendille jilet gibi görünüyor. En çok dikkatimi çeken aksesuarı ise Carter’ın birbirlerine geçmiş halkalar şeklindeki yüzüğü. Kaliteli müziğin, mümkün olan en kaliteli formatta kayda alındığı ve bunun kaliteli bir görsellikle sunulduğu bir bütünlük var karşımızda. Hâl böyleyken kapak fotoğrafı, bir koleksiyoner olarak plağı satın almamda çok etkili olmuştu.
Freddie Hubbard – The Body & Soul (1963) (Ted Russell)
Fotoğrafçı Ted Russell’ın meydana getirdiği, trompetçi Freddie Hubbard’ın 25 yaşındayken kaydettiği The Body & The Soul, müzisyenin diskografisindeki eşsiz kayıtlardan birisidir. Büyük orkestra düzenlemeleri içeren ve Hubbard’ın alışılagelmiş yırtıcı tonunun nispeten yumuşadığı etkileyici bir kayıttır. Nispeten dediysem kontrollü uysallığını zaman zaman serbest bıraktığı anlara da tanıklık ederiz. Gösterişli anları da vardır. Bu albüm kapağının bir koleksiyoner olarak benim ilgimi çeken kısmı ise, fotoğrafçı Ted Russell’ın sıcak ışık tonunu müzisyenlerin üzerinde gezdirmeyi çok iyi bilmesiydi. Fotoğrafçının, Sonny Stitt and Paul Gonsalves’in Salt and Pepper ve The John Coltrane Quartet’in Africa/Brass albümlerinin kapaklarında da aynı renk ve ışık stili tercih edilmiştir. Russell’in bahsi geçen diğer albüm kapaklarında daha geniş bir kadrajda tercih ettiği renkler ve bu detay, fotoğrafçılığında da aynı şekilde sanatçının görsel imzası olarak karşımıza çıkıyor. Ölçekler değişse bile vurucu etkisini koruyor.