Kerem Görsev – Lost Ghost (2023)
Yeni Kerem Görsev albümü Lost Ghost, 6 Nisan’da, Emre Grafson Müzik etiketiyle LP formatında yayınlandı ve hemen ardından digital platformlardaki yerini aldı.
Tamamı lider tarafından yazılmış 8 parçadan oluşan ve ülkemizin yüz akı müzisyenlerinin eşliğiyle kaydedilmiş Lost Ghost, tertibinden, bestelerin karakterine, düzenleme/solo dengesine ve müzikal tınısına kadar Görsev’in -klasisist diye tabir edebileceğim- caz algısıyla ve onunla uyumlu sunumuyla, tipik bir Görsev albümü.
Özellikle seçtiğim tipik sıfatını sıradanlık anlamında kullanmadığımı tahmin edersiniz çünkü Görsev markası (*), herşeyden önce, ülkemizde örneğine nadir rastlanan bir sürekliliği ve tutarlılığı temsil ediyor. 1994’de kaydettiği Hands and Lips‘ten bu yana, her türlü piyasa olumsuzluğuna rağmen, neredeyse her yıl albüm yayınlamış olması, bırakalım cazı, herhangi bir müzik türünde eşine sık rastlanan bir durum değil. En başından itibaren düzenli olarak sahne aldığını, sadece büyük şehirlerde değil Anadolu’nun ücra köşelerinde dahi konserler verdiğini de eklersem, Görsev’in sanatsal üretimini ve vizyonunu istisnai olarak nitelemeyi bir cazseverin sanatçıya borcunun bir kısmını ödemek olarak görüyorum.
Bir Kerem Görsev konserinde seyirciyi inceleyin. Tamamına yakınının yüzünde, orada olmaktan hoşnut olduklarının ifadesini görebilirsiniz. Sizi temin ederim, çoğunluk, hayatında ilk defa bir caz konseri deneyimi yaşıyordur. Müziği seviyor olduklarından şüphe edilmez ama evlerinde ya da arabalarında nadiren caz dinleyen insanlardır. Orada olmalarının temel nedeni, caz müziğini, ehliyetli müzisyenlerden dinleme arzusudur. İşte Kerem Görsev, bu çorak topraklarda bunu başarabilmiş nadir insanlardan biridir. Hatta son 25 yılda karşı-kültür tarafından, batı kültürünün -ya da daha açık şekilde ifade edeyim, uygarlığın- bilimum tezahürüne karşı uygulanan sistematik saldırıya rağmen, konser salonlarını hala doldurabilmektedir.
Görsev’in bu şekilde algılanmasının nedenlerini anlama gayreti, bize, caz müziğinin daha geniş kitlelere duyurma yolunda örnek olabilir.
Tüm nedenlerin başında, bana sorarsanız, Kerem Görsev’in zanaatına bir iş ciddiyetiyle yaklaşması yer alıyor. Bir kere kendisi ve ekibi her konsere janti kıyafetlerle çıkıyor. Davet edildiği ve belirli bir standartın üzerindeki her yerde çalıyor. Kariyerinin en başından beri, yan yollara sapmadan, inandığı müziği, inandığı şekilde çalıyor. Klasik piyano dışında başka çalgılara yaklaşmıyor; cazın, swing eden akustik çalgılar tarafından yapılması gereken bir müzik türü olduğuna inanıyor; inanmakla kalmıyor, stüdyoda ya da sahnede hep bu tertiple ve vizyonla çalıyor.
Albümlerinde ve konserlerinde, bir yandan ülkemizdeki caz müzisyenlerinin tanınmasına vesile oluyor, öte yandan Alan Broadbent, Ernie Watts, JD Allen, Eric Revis, Marcus Strickland, Russell Gunn gibi dünya cazının yıldızlarıyla buluşuyor.
Sunumuna gelir isek; yukarda tariflemeye çalıştığım müzikal yaklaşımla, düzenli olarak albüm kaydediyor; konserlerinde grubuyla birlikte çoğunlukla kendine ait repertuvarı seslendiriyor. Çalışı ve besteleri, kendine örnek aldığı klasik hard bop ustalarınınki gibi, kulak okşayıcı şekilde melodik. Armoni ve ritm açısından kompleks yollara sapmıyor; avangart tavır sergilemiyor; folklorik öğelere başvurmadan dosdoğru, straight-ahead akustik caz çalıyor. Kurduğu uzun soluklu gruplara, lekesiz çalma becerisi gösteren ve çalgılarında usta hüviyetini haiz müzisyenleri dahil ediyor; sahnenin yıldızlığını onlarla paylaşmakta beis görmediği gibi, bu durumu cazın temel unsurlarından biri olarak görüyor. Öyle ki, bir başka marka isim olan Ferit Odman’ı seyretmek için Görsev konserlerine gelenler dahi var.
Yeri gelmişken Kerem Görsev Trio üyelerinin istikrarı konusunu da aktarayım. Volkan Hürsever, 2006’da bu pozisyonu Kağan Yıldız’a devredinceye dek üçlünün basçısıydı; 2019’da geri döndü. Ferit Odman ise 2006’dan bu yana, zorunlu sebepler hariç, üçlünün değişmez davulcusu.
Anlayacağınız, zarf da mazruf da tutarlılık, süreklilik ve çekicilik arz ediyor.
İşte bu nedenlerle seyircisini şaşırtmıyor, hüsrana uğratmıyor. Cazı, bir marka hüviyetiyle temsil ettiğine dair oluşmuş (daha doğru ifadeyle oluşturduğu) kanaat, müdavimlerinin yanı sıra, -bu müziği bilen bilmeyen, seven sevmeyen- çok farklı katmanlardan insanı da konserlerine çekiyor. Ara sıra da olsa, caz dinleme ihtiyacı duyan seyirci, kendisine kafi gelecek olan dozu, bir Kerem Görsev konseriyle alıyor. Müziğinin kolay lokma olduğunu iddia etmiyorum ama seyircisinin konser bitiminde evine bir çeşit aşinalık hissi ile döndüğü de aşikar. Özellikle klasik dönem sinemasının oluşturduğu, cazın akustik piyanoyla özdeş olduğu kanaati doğrulanıyor; seyirci konsere, gündelik yaşamında deneyimleyemeyeceği burjuva/aristokrat kültürünü bir geceliğine de olsa hissedebileceğini bilerek gidiyor; her geçen gün uygarlıktan biraz daha uzaklaşan bir ülkede, kendini, dünyanın geri kalanına da ait hissediyor.
Hülasa, Kerem Görsev, keyifle icra ettiği geleneksel anaakım cazı geniş kitleye dinletebiliyor.
Tabii ki, Görsev ilk değil; yakın tarihimizde Erol Pekcan, Tuna Ötenel gibi cazı tanıtan, sevdiren, neredeyse cazın varlık sebebi olabilecek değerlerimiz var. Onlar dururken böyle bir makama Görsev’i layık görmemin sebebi, halihazırda bir marka haline gelmiş olması ve özellikle genç kuşakla ilişki kurmadaki becerisi.
Hamilerimiz caz adına saçtıkları parayı caza yatırmaya niyet etsin, bu yarışma her yıl bir başkası adına düzenlenir: Muvaffak Falay Nefesliler Yarışması, Sevinç Tevs Vokal Caz Yarışması, Tuna Ötenel Caz Besteciliği Yarışması, Önder Focan Caz Gitar Yarışması… diye devam ederler.
*
Not: Bu yazıyı hazırlarken Aybike Aydemir’in Jazz Dergisi’nde yayınlanan söyleşisinden çok faydalandım. Teşekkür ederim.
(*) Bu markalaşma durumu, Nardis Jazz Club için de geçerli.
(**) Görsev’in caza bakışını özetleyen görüşleri için dergimizde yayınlanan şu yazıya göz atabilirsiniz.