Şeytanî Oyuncakların Dansı: Tarbaby
Piyanist Orrin Evans, basçı Eric Revis ve davulcu Nasheet Waits‘den oluşan Tarbaby grubu, Dance of the Evil Toys adını taşıyan beşinci albümünü kısa süre önce yayınladı. Daha önce de grupla çalmış olan efsanevi saksofoncu Oliver Lake‘ın konuk sanatçı olarak yer aldığı albümün tanıtımını yapalım ve bu vesileyle grubun öyküsünü de aktaralım istedik.
Tarbaby, Evans, Revis ve Waits’in yanı sıra saksofonlarda JD Allen ve Stacy Dillard‘dan kurulu kadrosuyla 2000’li yılların ortasında kurulmuştu. Grup aslında 2006’da kaydedilmiş olan ilk albümünü 2009 yılında yayınlamıştı.
Dönemin ABD hükümet sözcüsü Tony Snow’un “katran bebeği kucaklamak istemiyorum” prologunun albümden yükselen ilk ses olması, her ne kadar Snow terimi “içinden çıkılması ya da çözülmesi zor durum” anlamıyla kullanmış olsa da, grubun kendine Tarbaby adını seçmesinin politik bir duruş sergileme amacı güttüğünü düşünmeye sevk ediyor. Şöyle ki, tarbaby amerikan argosunda siyahileri, özellikle siyahi bebeği nitelemek için kullanılıyor ve oldukça aşağılayıcı bir ifade.
En iyi müzisyenler sıkı bir tarih bilincine sahip olanlar. Bu nedenle kendi üsluplarını oluşturabilme becerisini gösterebiliyorlar.
Albümün yayınlandığı dönemde JazzTimes’da yayınlanan bir söyleşide grubun basçısı Eric Revis, politik göndermeyi es geçerek, katran bebek kavramının, insanın ilişkilendirilmeyi istemeyeceği durumları ifade ettiğini söylüyor: “Bana öyle geliyor ki, swing etme hali ya da tutarlı çalmak gibi cazın temel unsurlarıyla ilişkilendirilmek istemeyenler çok ve bu temelleri pervasızca yıkmanın derdindeler. Herkesin derdi enteresan olmak. Bizler öyle değiliz.“
Davulcu Nasheet Waits, Tarbaby’nin, dar bir açıyla güncel olandan değil caz geleneğinin bütününden hareket etmeyi isteyen müzisyenlerin ihtiyacına binaen oluştuğunu söylüyor ve ekliyor: “En iyi müzisyenler sıkı bir tarih bilincine sahip olanlar. Bu nedenle kendi üsluplarını oluşturabilme becerisini gösterebiliyorlar. Genç kuşağın cazı güçlü kılan unsurları ihmal etmesi sonucu kaybolmaya yüz tutmuş kültürel bir mesaj var.“
Don Cherry imzalı ve kaçınılmaz olarak a la Ornette havaya sahip Awake Nu hariç tutulursa grup üyelerinin orijinal bestelerinden oluşan albüm, döneminin benzer karakterli örneklerine göre çok daha modern ve özgün tınlayan sıkı bir post-bop albümüydü.
Stacy Dillard’ın ve JD Allen’ın ayrılışının ardından Evans, Revis ve Waits çekirdek kadrosuyla yoluna devam eden grup, ertesi yıl, alto saksofonda Oliver Lake ve trompette Nicholas Payton‘un misafir sanatçı ve JD Allen’ın onur üyesi sıfatıyla katılımıyla, kelimenin tam anlamıyla bir yıldızlar topluluğu hüviyetiyle ikinci albümünü yayınladı.
Hieronymus Bosch‘un kıyamet temalı resimlerine benzer bir görsel içeren kapakla dikkati çeken The End Of Fear, Tarbaby’nin caz geleneğine olan bağlılığının göstergesi niteliğinde, Fats Waller, Andrew Hill, Sam Rivers ve Paul Motian’dan birer beste içeriyordu. Posi-Tone kataloğundan yayınlanan albüm agresif karaktere sahip ve yer yer serbest caz izleri taşıyor olsa da ilki gibi kolay akan bir yapıdaydı.
Brews ve Jena 6 gibi nefesliler olmaksızın çalınan orijinal besteler, üstün yetkinliklerini cömertçe kullanan üçlünün mükemmel uyumunu sergiliyorken, Payton’un benzersiz tonu ve akıcı üslubuyla Hesitation, Oliver Lake’in üçlü ile birlikte oluşturduğu mükemmel kimyanın bir örneği olarak November 80, albümün öne çıkan parçalarından bir kaçı.
Tarbaby 2013’de iki albüm yayınladı. Oliver Lake’in konukluğu her ikisinde de devam ediyorken, RogueArt etiketli Fanon‘da gitarist Marc Ducret ve HiPNOTIC Records kataloğundan çıkan Ballad Of Sam Langford‘da, son dönemin en iyi trompetçilerinden Ambrose Akinmusire gruba katılmışlardı.
Fanon, dengenin gelenekten geleceğe doğru kaydığı bir albüm olarak nitelendirilebilir. Önceki albümlerde konuk olmuş ve ana akıma meyilli nefeslilerin yokluğunda tek kalan Oliver Lake’in avangart stilinin albümün karakterine hakim olduğunu işitiyoruz. Bu albümle birlikte, benzer kültürel vizyonla hareket eden ama çoğunlukla müziklerini daha uslu stillerle sınırlayanların aksine, Tarbaby’nin müziğini sırtlayacağını iddia ettiği gelenek kavramının, serbest caz da dahil modern cazın tüm renklerini içerdiği netleşmiş oldu.
Ballad Of Sam Langford, bana kalırsa, Tarbaby diskografisinin en ilgi çekici albümü.
Geride kalan yüzyılın başında dövüşmeye başlayan Sam Langford boks tarihinin en önemli isimlerinden biri kabul ediliyor. Dünya ağırsiklet şampiyonu ünvanını taşıyan Jack Johnson’un kaybetmekten ürktüğü için Langford’la dövüşmekten kaçındığını yazıyor tarihçiler. Albüme konu olmasının en önemli nedeni Langford’un lakabı: Boston Tar Baby, Boston’un Katran Bebeği.
Farklı tempolarda, stilde, enstrümantasyonda icra edilmiş olsalar da parçaların bir bütüne ait olduğunu hissedeceğiniz türde (neredeyse bir film müziği niteliğinde) iç dengeye ve tutarlılığa sahip olan albümde üçlünün uyumu kusursuz denecek düzeyde; her iki nefesli de konuk değil grubun daimi üyesi olduğunu hissettirecek türde organik çalıyorlar. Başta Evans ile düet çaldıkları Asiam olmak üzere Akinmusire’nin sololarının nefes kesici olduğunu da not etmeliyim.
Dance of the Evil Toys, düşle gerçek arasında bir hiçlikten gelip aynı yere geri dönen, sinematik kalitede bir suit.
Dance of the Evil Toys Portekiz menşeili Clean Feed Records etiketiyle yayınlandı. Şeytani Bebeklerin Dansı manidar bir isim, haklısınız.
Malum, müzik platformları fiziksel ya da dijital satışlar başlamadan önce albümleri sunmaya başladı. Clean Feed gibi bağımsız şirketlerin prodüksiyonlarına dair eleştiri ya da tanıtım yazıları da gecikmeyle internet ortamına düşüyor. Yazmaya başladığım aşamada albümde kimlerin çaldığı haricinde bir bilgiye erişmemiştim. Dolayısıyla yazacaklarım bir nevi körleme dinleme seansı sonucunda oluştu.
Dance of the Evil Toys ile birlikte Oliver Lake’in artık kalıcı misafir konumuna terfi ettiğini söylemek mümkün. Biri hariç parçaların tamamında çalan Lake albümün ‘free’ karakterinin en belirgin sesi. Çekirdek aynı; Evans, Revis ve Waits. Gruba ikinci nefesli olarak genç trompetçi Josh Lawrence eklenmiş.
Dance of the Evil Toys, alışılageldik ölçütlere göre, solist ağırlıklı bir albüm değil. Öncekilere kıyasla daha eklektik bir yapıya sahip olsa da akmakta zorlanmıyor.
Albümü serbest caz olarak nitelemek kolaycılık olur; olsa olsa serbestçe, özgürce çalınan caz demek gerekir. Serbest caz imasını okuyup gerilmeyin. Solistler bazı anlarda tonal yapıyla uyumsuz gibi tınlıyorsa da, bu bir parça bestelerin karakterinden kaynaklanıyor ama daha ziyade Tarbaby ekibinin kalıplaşmış, klişeleşmiş ses örgülerinden uzak çalma tavrının sonucu. Lake, tıpkı Von Freeman gibi, armonik yapıyla uyumlu çaldığında dahi kulağa atonalmiş gibi gelen bir sound’a, tınıya sahip. Tümüyle uslu bir albümden de bahsetmiyorum; kakafoni düzeyinde olmasa da, nadir de olsa çatlak sesleyen bölümler var ancak bu akışın ahengini bozmuyor; hiç bir nota ya da cümle bütünlüğün bir parçası olarak kulağa mantıksız gelmiyor. En azından önyargılardan az da olsa uzaklaşmış kulaklara…
Dance of the Evil Toys, düşle gerçek arasında bir hiçlikten gelip aynı yere geri dönen, sinematik kalitede bir suit. Albümün bu, aslında, apaçık yapısını ikinci dinleyişte daha net anlıyor insan. Yanlış olmasın; tekrar dinleme eylemi, anlaşılmazlıktan ötürü değil. Her biri kendi içinde tastamam ve diğerine benzemez stildeki bestelerin mükemmelliğine takılıp aslında bütünün parçaları olduğunun gözden kaçırılmaması adına…
Tarbaby rastgele bir araya gelmiş müzisyenlerin değil, aksine, bir araya geldiklerinde müzikal sermayelerini cömertçe harcamaları gerektiğinin farkında olanların bir araya geldiği bir grup.
Evans’ın bluesy hatta ruhani bir melodiyi seslendirdiği giriş parçası, sadece cazda değil Evans’ın özel yaşamında da önemli bir yere sahip, klavyeci Trudy Pitts‘e ait Blessed Ones the Eternal Truth. Besteyi 2011 tarihli aynı adlı albümünde de yorumlamış olan Evans pandeminin hemen öncesinde Pitts’e saygı niteliğinde bir dizi konser de vermişti.
Sanki barındırdığı melodiyi içinden çıkarabilmenin yolu tekrarlardan geçiyormuşçasına bir yapısı var Bonu‘nun. Bumper albümün geleneksel caz icra yapısıyla icra edilen nadir bestelerinden. Evans’ın dozu kafi solosunu takip eden Lake burada albümdeki en şahane cümlelerinden bir kısmını sarf ediyor.
Albüme ismini veren Dance of the Evil Toys, Lake’in yokluğunda trompetçi Josh Lawrence’ın virtüözite gösterisi. Cazseverlerin, besteciliği ve müzisyenliğiyle kuşağının en üretken ve orijinal seslerinden sayılan Lawrence’ı yakın takibe alması faydalarına….
Üçlünün nefesliler olmaksızın çaldığı, swing ettiği; kısalığıyla olduğu kadar nefasetiyle de tadı damakta kalan JRMJ bir çeşit interlüd. Yoğun şekilde akan albümün, daha da yoğunlaşacağı belli ikinci bölümü öncesinde bir nev’i perde arası.
Ke-Kelli için bulduğum en uygun tabir bipolar. Dinleyince siz de hak vereceksiniz. Takip eden House of Leaves ve Paix albümün en soyut parçaları; insanda doğaçlama beste ya da grup doğaçlaması hissiyatı yaratıyorlar.
Purple sanki bir yağmur sonrası, yeni bir şeylerin coşkusu. Lake ile diyaloğunun arasına serpiştirilmiş Lawrence soloları tarifsiz güzel. Sadece kapalı trompet çaldığı için değil, ketumiyeti ve imaları ile de sanki Miles Davis‘in gölgesi düşmüş çalışına diye düşünmeden edemiyorum.
Round Robin düetler serisi. Önce Waits’in müthiş davulu önünde ve sonra da Evans’ın tekrarlanan pasajlarının önünde Oliver Lake döktürüyor. Üçüncü bölüm ise Revis ve Lake düeti ile başlıyor, Evans ve Waits’in katılımıyla hiçliğe uzanır gibi bitiyor.
Albümün kapanış parçası, Prince imzalı Sometimes It Snows in April usulca başlıyor, Evans’ın piyanodaki arayışının sonunda grup melodiyle buluşuyor ve oradan başladığı yere, sessizliğe, hiçliğe geri dönüyor.
Uzun bir yazı oldu, farkındayım. Dinlediğimi neden bu kadar çok sevdiğimi anlama, başkalarından önce kendime anlatma çabası olarak görün.
Tarbaby’nin müziği özel zaman ayrılmayı talep eden; buna mukabil ayırdığınız zamanın karşılığını ziyadesiyle verebileceğini taahhüt eden bir müzik. Rastgele bir araya gelmiş müzisyenlerin değil, aksine, bir araya geldiklerinde müzikal sermayelerini cömertçe harcamaları gerektiğinin farkında olanların bir araya geldiği bir grup.
Farklı yollardan yürümüş olmalarını da, benzer yerlere varmış olmalarını da zenginlik görenler bir araya geldiğinde ortaya işte böyle bir eser çıkıyor.
Umarım seversiniz.