Akbank Caz Festivali

Hayat Sahnesi ve Düşler

Denize doğru uzanan ahşap, küçük bir iskele. İskeleyi aydınlatan loş ışıklar, masal perilerinin ışıldayan küçük kanatları sanki. Anne babalar, akşam yemeği sonrası yürüyüş yaparken, çocuklar iskelede özgürce koşup oynuyorlar. Peter Pan’ın Düşler Ülkesi’ndelermiş gibi. Sanki hiç büyümeyeceklermiş gibi…

Küçük bir kız koşmak yerine, rüzgarın sahilden getirdiği aşk şarkılarını dinliyor: “bir gün ağlayalım, bir gün gülelim. Sevişen yaramaz çocuklar gibi.” İskelenin merdivenlerine oturup, ışığa gelen gümüş renkli balıkları seyrediyor. Balık sürüleri uzaklarda, yakamozlara dokunarak geçiyor. Denizi mavimsi bir ışık dalgası sarıyor. Hayal kurmayı seviyor. Hayal kurmak masal perileri gibi uçabilmek, olabildiğince özgür olabilmek demek. Denizin üstünde uçarak, balık sürüleriyle arkadaşlık edebilirsin. Yıldızlarla dolu açık gecelerde, ayın ışıklarına yaklaşabilirsin. Şarkıların, hikayelerine doğru bir yolculuğa çıkabilirsin. Hikayelerdeki karakterlerle tanışabilir, onlarla ağlayıp onlarla gülebilirsin. Hatta dilediğin zaman, onlardan birinin yerine bile geçebilirsin.

Bu küçük kızın adı Aybike. Müzik, onun düşlerinin ülkesi. Aybike büyüdükçe romanlar, şiirler okur. Daha çok şarkı dinler, daha çok şey öğrenir, daha çok hayal kurar. Bir hayalinde 1940’ların Paris’ine uçar, diğerinde 1950’lerin Amerika’sına, bir başka hayalinde ise bambaşka bir zamana, bambaşka bir mekana…

1949 yılında, Paris Caz Festivali’ndedir mesela. Yanında arkadaşları Sartre ve Picasso. Burada, Tadd Dameron Beşlisi ile festivalde konser veren Miles Davis ile tanışıyor. Fonda Juliette Greco‘dan Sous le Ciel de Paris çalarken, Sein Nehri’nin kıyısında birazdan Miles Davis ile el ele yürüyecek. Bakışarak, öpüşerek, tekrar öpüşerek… Sihirli bir aşk onlarınki… Birbirlerinin dilini konuşamıyor, sadece el işaretleri, vücut dili, jestler ve dokunuşlarla iletişim kurabiliyorlar.

Romy Schneider ve Alain Delon

Fonda Dalida‘nin sesinden Histoire D’un Amor duyulduğunda yine Paris’te Aybike, ama bu sefer 1950’lerin sonu. Havalanında, yürüyen merdivenlerin başında çok yakışıklı, saçları özenle taranmış, kravatlı, genç bir adam görüyor. Bu genç adam Alain Delon. İkisi de birbirinin dilini bilmiyor. Aracılar yardımıyla zar zor anlaşıyorlar. İlk karşılaşma, ilk aşk… 1958 yılında, Christine adlı filmde başrolleri paylaşacaklar.

Sadece şarkılarda sınırlı kalmıyor hayalleri… Milan Kundera‘nın aynı adlı romanından uyarlanan Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği filminde, Daniel Day-Lewis‘in Juliette Binoche‘un kulağına şiir okuduğu sahnede, Tereza karakterinin ta kendisi mesela. Şiir, Ivan Klansky‘nin piyanosuna masalsı dokunuşlarıyla, birleşiyor.

"Uyuyabilirsin artık.
Yavru bir kuş gibi, kollarımda uykuya dal.
Bir süpürge gibi...
Süpürge dolabında, süpürgelerin arasına karışmış
Minik bir papağan gibi...
Bir ıslık gibi...
Tatlı bir şarkı gibi...
Binlerce yıl önce, ormanların içinde bir ormanın, söylediği bir şarkı gibi."

Şarkılar, şiirler, filmler derken Aybike uyanır ve bir bakar ki 2025’e sadece bir hafta kalmış. Neredeyse yarım asır boyunca güzel hayaller kurmuş. Endişesi, artık eskisi gibi hayaller kuramamak.

Denize doğru uzanan, loş ışıklarla aydınlanan, o ahşap iskeledeki küçük kız gibi hayaller kuramıyorum bir süredir. Bunları yazarken, an itibariyle kafamın içinde, Life in Mono çalıyor. Ethan Hawke ve Gwyneth Paltrow‘un başrollerini paylaştığı, Büyük Umutlar filminin müziği. Film, Charles Dickens‘ın aynı adlı romanının çağdaş bir uyarlaması.

"The stranger sang a theme,
from someone else's dream .
The leaves began to fall,
and no one spoke at all .
But I can't seem to recall,
when you came along ingenue."

Şarkıdaki ‘ingenue’ kelimesinin iki anlamı var. Birinci anlamı, ‘saf ve masum’. Kahramanın durumunu değiştirme konusundaki çaresizliğini temsil ediyor. ‘Saf kız’ kelimesinin ikinci anlamı ise, güzel ve çekici bir kadın. Kahramanın içinde bulunduğu çıkmazdan, bir çıkış yolu özlemi. Işık kaynağını ve umudu temsil ediyor.

Yaşımız ne kadar küçük ise, o kadar büyük mü oluyor umutlarımız? Ben hayal kurma istediğimi, filmde Estella ve Finnegan’ın yıllarca dans ettiği, yeşil yapraklarla örtülmüş, o büyük salonda mı bıraktım? Ya da yağmur altında öpüştükleri sokakta mı?

Sahneye çıkmadan önce makyaj yaparken, bazen bu hüzünlü şarkıyı dinler ya da mırıldanırım: “I can’t seem to forget, when you came along ingenue.”

Sahneye çıkınca neşem yerine gelir. Şarkı söylerken denizin üzerinde uçabilirim. Balık sürülerine eşlik edebilirim. Bembeyaz bir deniz köpüğüne dönüşüp aralarına karışabilirim. Ayın ışıklarına yaklasabilirim. Sahneden inince, yine hüzünlenirim.

O sebeple 2025’ten beklentim, eskisi gibi hayaller kurabilmeye devam etmek! Kuramadığım hayalleri kurmak, yeniden şiirler yazabilmek, söylemediğim şarkıları söylemek, yeni belgeseller çekmek, izlemediğim filmleri izlemek, gitmediğim ülkelere gitmek, güzel kalpli insanlarla tanışmak… Ağaçlarla dolu geniş bir sokakta, güneşe doğru büyük bir gülümsemeyle, yeniden yürüyebilmek!

Baris Oktay, Aybike Aydenir, Yiğit Şener, Batuhan Toyhan

6 Ocak Pazar günü, saat 18:00’de, Last Penny Büyükelçi’de gösterimini yapacağımız, Bob Dylan, Rüzgarın Dili belgeselimi hep birlikte izlemeye beklerim.

DBN ailemize, okurlarımıza ve herkese sevdikleriyle birlikte huzurlu, sağlıklı, güzel düşlerle dolu bir 2025 dilerim.

Ardından: 2024
Dark Blue Notes’da Aybike Aydemir yazıları

Aybike Aydemir

TRT'de yönetmen. Caz Şarkıcısı. InterNations Arkadaşlık Topluluğu'nun Ankara Lideri. Başkent Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı mezunu. BAU Caz Akademisi Sertifika Programı bünyesinde, Yeşim Pekiner'den caz vokal dersleri aldı. Şu an caz vokal derslerine Elif Çağlar Muslu ile devam ediyor. 2009 yılında TRT'de yayınlanan "Bob Dylan, Rüzgarın Dili" adlı belgeselin yönetmenliğini ve yapımcılığını üstlendi. 2021-22 yılları arasında, TRT Radyo-3'te "Ritim ve Dans: Brezilya" adlı programı yaptı. Çok sayıda eğitim ve kültür programında çalıştı.

Aybike Aydemir 'in 6 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Aybike Aydemir ait tüm yazıları gör

Avatar photo