Akbank Caz Festivali

Bill Evans ile Helsinki’de Bir Buluşma

Bu ara Bill Evans ile uyanıp Bill Evans ile uyuyorum. Kafayı taktığım üç albümü var, bu albümleri Dark Blue Notes’a yazmayı planlıyorum. O üç albümü baştan sona tekrar tekrar dinliyorum. Hatta kolaylık olsun diye bu albümleri peş peşe sıraladığım bir çalma listesi oluşturdum. Piyano çalma stilindeki zariflik, klasik piyanoya çok yakınsayan üslup ve narin dokunuşlar günümün büyük bir bölümünü kaplamaya başladı. Bu tür dinleme rutinleri de çocukluğumdan beri favorimdir. Bir şarkıyı ya da albümü çok seversem defalarca baştan sona dinlerim. Kasetten dinlerken bile geri sarmaya üşenmiyordum. Böyle olduğum için de daha derinlemesine, daha sindirerek, hatta işin açıkçası belki de deyim yerindeyse dinlediğim şeyi bir su gibi içerek tüketiyorum. Bill Evans da bunun son örneği oldu.

Sonra bu dinleme rutinine paralel olarak geçtiğimiz pazar gecesi Bill Evans videolarına daldım. Derdim aslında verdiği röportajları bulmaktı. Bir video karşıma çıkınca da durdum. Video başlığına göre yıl 1970 (daha sonra araştırırken gördüm ki yıl 1969 aslında) ve Bill Evans, Fin besteci Ilkka Kuusisto’nun evini ziyarete gidiyor, hatta orada birkaç parça çalıyor. Videoyu hemen açtım. Hiç tereddüt etmedim, gece saat kaç olduğu umrumda değildi. 

Ilkka Kuusisto

Helsinki’ye köprülerle bağlanan minik ada Lautasaari’deki evinde Bill Evans Trio’yu ağırlayan Ilkka Kuusisto, ona hem sorular soruyor hem de evinde Bill Evans’ın performans gerçekleştirmesini sağlıyor. Bu ikiliyi Kuusisto’nun evinde buluşturan şey ise (Yle’nin internet sitesinde bulduğum bir makaleye göre) Bill Evans’ın Helsinki ziyaretinde Finlandiya’nın kamu yayıncısı Yle’ye röportaj verecek olması. Daha sonra belli oluyor ki Bill Evans bir performans da yapacakmış bu röportaja bağlı olarak. O sıralar Yle’ye radyo programları hazırlayan Kuusisto’nun evi seçiliyor bu performans için. Kayıt da tam olarak bu şekilde ortaya çıkıyor. Kuusisto aslında röportajı tek başına yapmıyor. Yle’nin o dönemki sunucularından Erkki Toivanen röportajın sunuculuğunu üstleniyor, arada sırada Kuusisto da kendi sorularını soruyor. 

Benim gibi Finlandiya’da altı ay geçirmiş, azıcık Fince bilen, Kuusisto ailesini ise uzaktan uzaktan hayranlıkla takip eden biri için nimet değerindeki bu videoda biraz derinlere daldım. Öncelikle biraz Ilkka Kuusisto’dan bahsestmek istiyorum. İsmini ilk kez duymuş olabilirsiniz ama hakkında hiçbir şey öğrenmeden de bu yazıdan çıkmanıza içim el vermez. 

Eddie Gomez, Marty Morell ve Bill Evans

Ilkka Kuusisto, 1933 doğumlu bir orkestra şefi ve besteci. Çok sayıda bestesi var. Orkestral işleri Sibelius’un üslubuna çok yakın. Ancak onu döneminde ve günümüzde de isimleştiren en önemli şey, çok uzun süre çok fazla opera eseri üretmiş olması. Beyaz zambaklar ülkesinde, kendi dilinde çok fazla eser üreterek Fin kültürünün operada da yansımalarının görülmesi için epey çaba harcamış. Müziği hem yerinde öğrenmiş, hem öğretmiş, hem çalmış, hem de dinletmiş. Sağlıklı bir ömür diliyorum kendisine. Çocukları da onun mirasını yaşatıyor. En büyük kızı Lotta bir koreograf ve şu an 58 yaşında. Birazdan daha detaylı bahsedeceğim video çekilirken o henüz 3 yaşlarındaymış. Ortanca oğlu Pekka bir kemancı. Babasının eserlerine bolca solistlik yapmışlığı var. En küçükleri Jaakko ise bir şef. İnanılmaz parlak da bir kariyeri var. O da defalarca babasının eserlerini çalan orkestraları hem sahnede hem stüdyoda albüm kayıtları için yönetti. Kuusisto ailesi ve Bill Evans’ınn ziyareti işte bu nedenle mühim. Senelerce farklı milletlerin hakimiyetiyle savrulup duran, daha sonra kendini yeniden inşa ederek kendi kültürünü canlandıran bir ülkenin o dönem için özel müzisyenlerinden birinin evinde, günümüzde bile popülerliğini koruyan, esasen klasik müziğe de bolca temas eden bir caz piyanistinin performansı… Daha ne istersiniz ki?

Klasik müziğe her zaman yakın

Bu performans, efsanevi Bill Evans with Symphony Orchestra kaydının yayınlanmasından aşağı yukarı üç yıl sonra gerçekleşiyor. Scriabin’den Bach’a ve Fauré’ye uzanan albümün içi dolu dolu klasik müzik ve orkestrasyondu… O kayıt, döneminde eleştirmenlerden karmaşık yorumlar almış, şimdilerde bile kimileri için “zayıf bir third stream denemesi” olarak adlandırılan fakat benim çok ilginç bulduğum bir kayıt. Bill Evans her zaman klasik müziğe çok yakın duran ama cazla özgürleşen bir müzisyen. Öyle ki, bir keresinde “Klasik müzikte hataya yer yoktur ama cazda bir hamlenin hata olup olmadığını ancak bir sonraki nota belirler” diyor. Onun için caz özgürlük. Klasik müzik ise Bill Evans’ın evreninde bana göre ayaklarını sıkı sıkıya bastığı bir zemin.

Videoda üç röportaj bölümü var. Başlangıçta küçük bir tanıtım ve giriş, ortadaki iki röportaj arasından birinde güzelce bir klasik müzik sohbeti bulunuyor. Benim en çok hoşuma giden şey, Bill Evans’ın bu klasik müzik sohbetinden hoşnut olduğunu hissetmem oldu. Favori bestecileri sorulduğunda bir çırpıda “Bach” diyor. Fakat onunla yetinmiyor. Beethoven’ı ve  Haydn’ı da, Mozart ve Debussy’i de ve hatta Ravel’i de sayıyor. Özellikle Haydn’ı “çok fazla” sevdiğini belirtiyor. Bunun ardından Kuusisto hafif Fin aksanıyla (ki çok tatlı da bir aksandır, dikkatli dinlemeniz gerek) avantgard caz ile ilgili düşüncelerini soruyor. Orada ise Evans gayet açık: “Sağlıklı bir süreç gelişiyor. Her şey olması gerektiği gibi ilerliyor. Fakat belki de olabilecek tek tehlike, müzisyen için kendini fazla ortaya koyması ve kendi duygularını fazla açığa çıkarması olabilir” diyor. Bunlar ne güzel cümleler. 

Bill Evans

Röportaj sırasında yalnızca Bill Evans’a değil, trionun diğer üyelerine de sorular yöneltiliyor elbette. Bu performanstan çok da uzun olmayan bir zaman önce bir araya gelen yeni Bill Evans Trio üyeleri, basta Eddie Gomez ve davulda Marty Morell. Marty Morell’in de klasik müzik geçmişi hatırlatılarak (Morell bir orkestrada da perküsyon çalmış zira) neden cazla ilgilenmeye başladığı sorulunca o da özgürlükten dem vuruyor. Cazın getirdiği özgürlük ve konfor hissi belli ki o zamanlar bu iki tür arasında geçiş sağlayan müzisyenler için epey popüler. 

Bill Evans’ın J. S. Bach’ı altını çizerek vurgulaması pek tesadüfi değil. Ona göre pratik yapmak yerine Bach çalmak bir piyanistin yapabileceği en iyi egzersiz. Matematiksel anlamda müzik ve müzikal anlamda matematik fikirlerinin oturması için Bach’ın bestelerinin ne kadar verimli olduğu da müzisyenler tarafından onlarca yıldır vurgulanıyor. Bir barok dönem bestecisiyle Bill Evans’ın ortaklığı olmazmış gibi gelse bile Bach’ın ne tam olarak dönemiyle alakalı olduğunu ne de büsbütün baroktan ayrı bir yerde durduğunu söyleyebiliriz. Bach, Bach’tır. Bach, müziğin içinde ayrı bir yerdir. O nedenle onu keşfetmek de her insan için gerçek anlamda müziği tekrar keşfetmek ve Bach’tan sonra gelenleri anlamlandırabilme (ya da adlandırabilme) adımıdır. Bu nedenle Bill Evans’a katılmamak çok güç. Evans’ın Bach icrasında da kendine has caz dokunuşlarının yanında Bach’ı pratik etmiş bir müzisyenin özgüveni ile birlikte caza yatkın ellerin mucitliğinin buluşmasına tanıklık ediyorsunuz. 

Bu performansta J. S. Bach’ın BWV 1031 Mi Flat Majör Flüt Sonatı’nın Sicilano başlıklı ikinci bölümünü de dinliyoruz. Burada Evans’ın üslubundaki besteyi dinlendire dinlendire ama asla Bach’ın adımlarından da uzaklaşmadan çalma hali, klasik müzikten çoktan uzaklaşmış ama onunla da çok sık temas ettiğini hissettiren bir müzisyenin gerçekleştirebileceği cinsten. Evans artık klasik müziğin doğduğu topraklara mental olarak uzak olsa bile o toprakların geleneksel tatlarını da biliyor hangi kentinde hangi kahvecinin daha iyi kahve sattığını da. Fakat benim galiba acilen tekrar Kuusisto’nun evindeki performansa dönmem gerek. Uzattıkça uzattım. 

Ve sonra performans

Tüm bu “Caz bize özgürlük tanıyor” cümlelerinin peşinden Bill Evans’ın piyanoya değen parmaklarının çıkardığı sese kulaklarınızı normalden biraz fazla kabarttığınızda anlıyorsunuz neden ayaklarının hakikaten hala klasik müzik zeminine bastığını. Kusursuz bir caz müzisyeni elbette. Ama klasik müziğin etkisini yadsımak imkansız. Ki bu etki de aslında Bill Evans’ı hem farklı yapan hem de kendisi gibi kılan şey. Bu etkinin olmadığı bir Bill Evans icrasını zihnimde nereye koyabilirdim bilmiyorum. 

Kuusisto’nun evindeki Bill Evans Trio performansı üç besteden oluşuyor: Emily, Alfie ve Nardis. Üçü de bana göre bir evin salonunda, küçük bir izleyici grubunun dinlemesi için çok uygun besteler. 

Frank Sinatra’dan Paul Desomnd’a kadar pek çok müzisyenin albümlerine giren ancak bir şekilde Bill Evans ile özdeşleşen Johnny Mandel bestesi Emily’nin bu performanstaki kaydı, bana göre “yağ gibi akmak” deyiminin müzikal karşılığı. Bu kadar zarif, bu kadar derinleştirilmiş bir yorum dinlemek, nereden bakarsanız bakın insana iyi geliyor. Bill Evans’ın onu canlı izleyen her dinleyicisi tarafından defalarca tekrarlanan rahat duruşu ve piyanoyla geçirdiği zamandan keyif alma hali, Emily’i bir kez daha Emily yapıyor sanki. Bu parçanın neden onunla özdeşleştiğini anlamak hiç güç değil. 

Peşinden, yine Bill Evans’ın defalarca farklı yerlerde çaldığı Burt Bachrach bestesi Alfie geliyor. Bu “popüler” esere Evans’ın yorumu 1960’ların son dönemlerinde çok ilgi çekiyor. Evans’ın Alfie’si, o dönemki diğer kayıtların arasında biraz daha farklı bir yerde duruyor çünkü parçanın içindeki dokunaklı yanı daha çok ortaya çıkarıyor. Bu formuyla Bill Evans’ın elinden dinlediğinizde yalnızca parçanın derinlikli inşasıyla baş başa kalıyorsunuz. Kuusisto’nun evinin salonunda yapılan kayıtta, belki ev konforu nedeniyle daha da derine dalıyorsunuz elbette. 

Ve performanstaki son kayıt da aslında beklendiği üzere Nardis. Bir Miles Davis bestesi, Cannonball Adderley ile kayıt altına alınan ancak Bill Evans ile akılları baştan alan bir beste bu. Kendisiyle çok özdeşleşen bu parçanın da Kuusisto’nun evinde gerçekleşen performansında gördüğümüz şey kusursuz bir yalınlık. Bu yalınlığı Bill Evans’ın müziğinde bir kez tadınca kolay kolay ondan sıyrılmanız mümkün değil zaten. Her şey ekonomik kullanılıyor, her şeyden yeteri kadar var. Hiçbir şekilde aç kalkmıyorsunuz Bill Evans’ın masasından. Tam size kadar. Karnınızda şişkinlik yapacak kadar dolu değil onun tabağı. Nardis ise gerçek bir “Şefin tavsiyesi”. 

Ancak her güzel şeyin bir sonu var

Çok sevdiğim bir besteci ve şefin evinde, 29 dakika 38 saniye oturdum videoyu izlerken. En sevdiğim piyanisti, ekip arkadaşlarıyla birlikte dinledim. Yetmedi sohbetlerine şahit oldum. Fakat işte bir şekilde video bitti ve ben araştırmaya koyuldum. Yahu, bu performansın kaydı nerede?

Spotify’da bu tarihe denk bir bill Evans kaydı var ancak erişime açık değil. Ne yazık ki bir nedenle (muhtemelen telif konuları) bu kayıt da “bootleg” tabir edilen kayıtların arasına girmiş ve resmi olarak da Bill Evans diskografisinden erişilebilir olmaktan çıkmış. İnternetin çok derinlerinde bir yerde elbet vardır bu performansın temiz bir ses kaydı. Fakat yani ben şimdi tutup da size “Siz bulursunuz bir yerlerde” demeyeceğim. Bu doğru olmaz. 

Bill Evans’ı bir kez daha izlemek isteyen, müziğe bakışını onun ağzından dinlemek isteyen, tanıdık melodilere bir evin salonunda tanık olmak isteyen herkesin bu performansa ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Onu dinlemek çok kıymetli bir lüks ve bu lükse sahip olduğumuz için gerçekten çok şanslıyız.

Andaç Üzel’in Dark Blue Notes’daki diğer yazıları
Dark Blue Notes’da Bill Evans
Andaç Üzel web sitesi

Andaç Üzel

1992 İstanbul doğumlu olan Andaç Üzel, lise eğitiminden itibaren iletişim sektörüne ilgi duymaya başladı. Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünde lisans eğitimi sürecinde dört yıl boyunca üniversite radyosu için çeşitli programlar hazırladı ve sundu. Mynet ve Milliyet.com.tr için toplamda 4 yıldan uzun süre içerik editörlüğü ve içerik yöneticiliği görevlerini üstlendi. Daha sonra Yıldız Teknik Üniversitesi’nde İşletme Yönetimi Yüksek Lisansı derecesini tamamladı. Klasik müzik üzerine radyo programları hazırladı. Şimdilerde İçerik Pazarlama Yöneticisi olarak çalışıyor.

Andaç Üzel 'in 27 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Andaç Üzel ait tüm yazıları gör

Avatar photo