Akbank Caz Festivali

Fred Hersch: Kırılgan ve Güzel

Ohio doğumlu caz piyanisti ve eğitimci Fred Hersch yetmişli yıllardan beri müzik dünyasının içinde olan gerçek bir entelektüel, etkileyici bir deha. Henüz otuz yaşında HIV pozitif olduğunu öğrenen bir eşcinsel olarak Hersch, eşcinsel hakları ve HIV araştırmaları konusunda gönüllü çalışmalara katılıyor. İnsanların yönelimlerine özgürlük tanıyan bir yaşam hakkını savunmak için mücadele ediyor. Saygınlığını ve bilgeliğini insanlığın ortak düşmanı olan bir hastalıkla mücadelede farklındalık yaratmak için kullanıyor.

Anlaşmak için bağırıp çağırmaya gerek yok. Kurduğunuz cümleler tane tane, anlatımınız ahenkli, ses tonu ve vurgularınız kâh baskın, kâh kırılgan ve en önemlisi ise anlattığınız hikayeler cazip olmalıdır. Jason Moran’ın Fred Hersch için “caz dünyasının Lebron James’ı” dediğini okumuştum, böyle bir benzetmeye gerek duymuyorum. Aslında Fred Hersch çok kapsamlı bir portre yazısını hak ediyor; orası kesin. Ben bu yazımda yalnızca birkaç husus ile size kırılgan kişiliği ve muazzam müzisyenliği ile taraflı tarafsız tüm çevrelerin saygısını kazanmış Hersch’ün müziği üzerine birkaç anektod aktararak henüz tanışmadıysanız tanışmanıza vesile olmak istiyorum.

İngiliz moleküler biyolog, fizikçi ve nörobilimci Francis Crick kanserin son evresinde olduğunu öğrendiğinde, önce, bir süre sessizlikle baş başa kalmış ardından, “başlangıcı olan her şeyin bir sonu vardır” diye olgunlukla yorumlamış. Hastalığı, üretkenliği konusunda kendisine ateşleyici güç olmuş ve yaşamının son gününe kadar üretmeye devam etmiş. Ölüm, hem amansız bir düşman hem de yaşamın her ânının ne kadar değerli olduğunu öğreten adil bir öğretmen.

Benzer bir hikaye Hersh’ün de hayatından geçmiş. Jazz Times’a verdiği bir röportajdan öğrendiğimize göre Hersch, HIV ile ilintili olmayan bir sebepten dolayı Mayıs 2008’de ağır bir komaya girmiş ve iki ay sonra mucizevi bir şekilde uyanmış. O dönem oldukça zor geçmiş, tüm vücut fonksiyonları ve hafızası büyük ölçüde hasara uğramış. Hatta ellerini bile bir daha kullanamaz durumdaymış. Normalde rüyalarını güçlükle hatırlayan biri olarak uyandığında ilk hatırladığı şey capcanlı bir rüya olmuş. Hersch, bu rüyayı müziğine aktararak ölümsüzleştirmek istemiş. Bu iş daha sonrasında Coma Dreams’e dönüşmüş, sergilenmiş ve DVD olarak kayıt altına alınmış.

Tedavi sürecinde her gün 38 ilaç almak zorunda olan bir insan için ölüme diğer insanlara göre daha yakın olduğunu bilmek ve buna rağmen sürekli üretmek insani değerlere inanç devamlılığı açısından ilham verici. Hersch, yıllardır hayatının ayrılmaz bir parçası olan hastalığın yaratıcılığını etkilemesine izin vermemiş, kendine bahaneler üreterek müziğini, sanatçılığını rafa kaldırmamış. İlham veren yaratıcılığı, sımsıcak akıcılığıyla senelerini dolu dolu geçirmiş. Sürekli yeni kayıtlar hazırlayarak takipçilerini mutlu etmiş. Şanslıyız ki halen de üretmeye devam ediyor.

Duruş sahibi olmak ve bu duruşu müzikle süslemek, neredeyse elli yıllık kariyerinde yalnızca müzik yaparak 17 Grammy adaylığı kazanmak büyük bir meziyet. Yaşamı devam ettirmenin zor olduğu bu zamanlarda, onun hayata bağlılığı bize örnek teşkil ediyor.

Usta piyanistin kariyerinin ilk dönemlerine baktığımızda Toots Thielemans, Stan Getz, Joe Henderson gibi ışık kaynağı isimlerle çalıştığını görüyoruz. Daha sonraları Bill Frisell, Enrico Rava, Dick Sisto, Julian Lage, Ralph Alessi gibi ustalarla ikili çalışmalar da gerçekleştirdi. Kendi özünde topladığı müzikal birikimi süzerek bir imbikten geçirdikten sonra bestelerine ve eğitimciliğine aktaran Hersch, bu yönüyle Brad Mehldau ve Ethan Iverson gibi isimleri de beslemiş.

Fred Hersch yaklaşık 30 senelik kariyeri boyunca başka diğer projeleri yanında iki basçı ve üç davulcuyla çalışmış. 90’ların sonunda Drew Gress ve davulcu Tom Rainey ile yola çıkmışlar. Ardından 2005’de Gress yerini John Hebert’e bırakmış. Nasheet Waits bir hafta boyunca Vanguard’da çalacakları konsere katılamamış. O dönemde Paul Motian geçici süreyle sahnedeymiş. Bu olayın ardından Hebert, sürekli davulcu olarak McPherson’ı önermiş. O dönemlerde John ve Eric bir süredir beraber çalışıyorlardı. 2007’de Andrew Hill hayatını kaybetmeden hemen önce Hill’in rhythm section’ları için ter döküyorlardı. Saydığım isimlerin her biri benim için müzikçalarımda dönmekte olan Hersch albümlerindeki müziğin enfes olacağı hususunda sağlam referanslar. Hersch’ün son günlerde ise davulcu Kush Adabey ve Drew Gress’le Vanguard’da çaldığını da okumuştum.

Enrico Rava / Fred Herch – Catterrina di Perri (ECM Records)

Fred Hersch’ün müziklerinin icra derinliği, civa gibi bir ifadesel güce sahip. Solo veya grup olması aldığımız zevki değiştirmiyor. Belli ki dinleyici dinleme esnasında dinleme eylemine katılana kadar Hersch yaşadığı anlardan yani yazımdan, ayıklamalarından, düzeltme sürecine kadar her safhada ayrı bir haz doygunluğuna eriyor.

Hersch, cümlelerini aktarırken fısıldar gibi sakin ve akıcı icrasıyla ahengi sağlıyor. Vurguları doğru ve akılda kalıcı. Repertuvarına seçtiği parçalar Monk’tan Sonny Rollins’ten Jimmy Rowles hatta Billy Joel’dan izler taşıyor. Bu yönüyle az evvel ifade ettiğim sahici hikayeleri ile de ilgi çekici. Denge ve orantı hissi, klasik piyanistleri andırırken, tuşesi ve çalımı Fransız izlenimcilerini çağrıştırıyor. Hersh’ü sahnede ilk izleyişim benim için uzun süre aklımdan çıkmayacak enfes bir deneyim olmuştu.

“Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” derler ya ben bu sözü yeniden ele almak istiyorum. Bilmek eylemini, müziği dolayısıyla hayatı doğru anlayabilmek ve geliştirmek olarak çeviriyorum. Hersch, yarattığı müzikal evrenle doğru okumayı bilen gezginler için iştah açıcı bilgiler sunuyor. Öyle ya, gezmek bir çeşit dünyayı okuma eylemi, okumak da bir çeşit dünyayı astral yolla gezme yöntemi. Bu durumda müziği doğru anlayabilmek için çağımızın en yetkin yol göstericilerinden ve hikaye anlatıcılarından biri olan Hersch’ten daha iyi bir rehber bulunabilir mi?

Yazar Ted Gioia, yüz yılı aşkın yıldır hayatımızda olan cazın, bugüne veya geleceğe yönelik bir form mu alması ya da geçmişin zengin mirasına mı sıkı sıkıya sarılması sorunsalını ele almış. Her iki durumunda kendi içinde olumlu-olumsuz yönleri ve kaygıları var. Demodeleşme, döneminde anlaşılamama, tekrara düşme yada geçmiş işleri kopyalama gibi. Fred Hersch, bu ölümcül açmazı İngilizce isimleriyle “3 i” kuralı integrity, immediacy, involvement yani (bütünlük, dolaysızlık ve ilgi) formülasyonunu uygulayarak paradokslara karşı gelen bir başarıyla kıran piyanistlerin başında geliyor.

Teşbihte hata olmaz; piyano üçlüsü kavramının Rönesansı ya da başka bir tabirle doruğunu Bill Evans ya da Keith Jarrett Trio kabul edersek Fred Hersch Trio da farklı boyutta ama emsal seviyede keyif alabileceğiniz bir piyano üçlüsü ziyafeti ihtiva eder. İddialı bir ifade olarak düşünülebilir ama doğaçlamanın bu denli dengeli ve samimi olduğu çok az müzik dinledik.

Hersch’ün “Songs without Words” albümünü dinlerken Beckett’in o çok bilindik sözü aklıma geldi: “Her sözcük sessizlik ve hiçlik üzerine gereksiz bir leke gibidir.” Hersch’ün sessizlikle kurduğu ilişki kulaklarıma çok dengeli geliyor. Sessizliği kullanışı, notaları ve melodik sözcükleri boşluğa yerleştirişiyle hiçliği dengeyle, ahenkle lekeliyor.

Yazımdan da hissedeceğiniz üzere Hersch’ün hayatımda yeri çok başka. Uzun süre sonra karşılaştığım bir dostun sohbetindeki sıcaklığı anımsıyorum. Kimi zaman özellikle ballar icralarında içe dönük bir ruh adamı oluşu beni ilk dinlediğimde etkilemişti, yıllar geçtikçe her dinleyişte yalan söylemeden yaşamak kadar dolaysız icrasıyla beni daha da etkiliyor.

Fred Hersch hakkında daha fazla bilgi BURADA

DBN’de Fred Hersch içerikleri BURADA

Burak Sülünbaz

Co-Founder, Jazz Writer // Kurucu Ortak, Caz Yazarı

Burak Sülünbaz 'in 219 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Burak Sülünbaz ait tüm yazıları gör