Flamenco Sketches: Flamenko Eskizleri
Afrika’dan köle olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne getirilen bir siyahi, ata topraklarından yanında getirdiği müziği, zoraki yeni vatanında tanıştığı Avrupa müziğiyle karıştırarak yeni bir stil yaratır. Bir süre sonra caz adıyla anılmaya başlayan bu müzik türü çok iştahlıdır, karşılaştığı her yeni etmeni içine almakta beis görmez, sürekli gelişir ve değişir.
Derken siyahi müzisyenimiz kıtalararası bir yolculuğa çıkar, İspanya’ya gider. Ülkenin otantik kültürü ile tanışır; yerli İberik halklar, Berberi-Arap Müslümanlar, İspanya Yahudileri ve Çingeneler tarafından beraberce ortaya çıkarılmış Endülüs müziği müzisyenimizi öyle etkiler ki, defterine birkaç nota ve akor karalar, kafasında uçuşan müziği tümüyle kağıda geçirmektense eskiz olarak bırakır.

Ülkesine geri döndüğünde müzikal yaklaşımını paylaştığı arkadaşlarıyla birlikte stüdyoya girerler, ortada başı sonu belli bir beste olmayınca piyanist daha önce kendi albümünde çaldığı bir parçanın giriş motiflerini önerir, diğerleri kendi fikirlerini söylerler, siyahi lider ve piyanist icranın ilerleyişine dair uyarılarını yaparlar. Stüdyodaki altı müzisyen, Miles Davis, John Coltrane, Julian Cannonball Adderley, Bill Evans, Paul Chambers, Jimmy Cobb, daha önce prova etmedikleri bu yeni ‘besteyi’ inanılması güç derecede lekesiz bir güzellikte yorumlarlar. İcraya Flamenko Eskizleri adı verilir.
Kind of Blue
Tarihsel gerçekleri aynıyla vaki yansıtmayan bu fantaziye konu olan parça, efsanevi Kind of Blue (1959 Columbia) albümünün son parçası, Flamenco Sketches. Zıtların Uyumu yazımda albümün öyküsünü uzun uzadıya anlatmıştım, tekrar etmeyeyim; bu yazıda Davis’in Endülüs müziği ile ilk flörtü sayılabilecek Flamenco Sketches’den ve parçanın başka müzisyenlerce kaydedilmiş farklı yorumlarından bahsedeceğim. Ama önce sanatçının John Szwed tarafından yazılan biyografisinden (So What: The Life of Miles Davis, 2002, Simon & Schuster) naklen tanışma öyküsünü anlatayım.
Flamenco ile tanışma
Miles Davis’i flamenko ile tanıştıran kişi, o dönemki sevgilisi, Amerikalı sinema oyuncusu Beverly Bentley‘ydi; Kind of Blue albümünün yayınlanmasından kısa süre sonra, Birdland caz kulübünün önünde polisin tacizine ve sonra da saldırısına uğradığı gece Davis’in yanındaki arkadaşı… Miles’la takılmaya başlamadan önce, yazar (ve muhtemelen gönül ilişkisi yaşadığı) Ernest Hemingway‘i ziyaret ettiği İspanya’da dinlediği flamenko müziğini çok seven Bentley, yanında getirdiği Antología del Cante Flamenco (1958 Hispavox) plağını Miles’a hediye etmiş. Hemen ardından, o dönemdeki karısı Frances Davis‘in zoruyla seyrettiği, Meksikalı oyuncu ve balet Roberto Iglesias‘ın sahneye koyduğu bir dans gösterisi Miles Davis’i o denli etkilemiş ki eve dönüş yolu üzerindeki bir plakçıda bulduğu tüm Flamenko plaklarını satın almış.
Tanıştığı Endülüs halk müziğini “bizim blues’umuzun ispanyol karşılığı” olarak tanımlamış ve bu yeni tutkusu, Davis’i önce Flamenco Sketches’ı, sonra da Gill Evans‘ın aranjmanları ile Sketches of Spain (1960 Columbia) albümünü kaydetmeye teşvik etmişti.
Eskizden başyapıta
Flamenco Sketches, 22 Nisan 1959’da, albümün ikinci ve son kayıt seansının son parçası olarak kaydedilmiş. Ortada motamot bir bestenin ve ana melodinin yokluğunda, Davis ve Evans’ın fikir kırıntılarından oluşan taslak, müzisyenleri daha yaratıcı ve özgün doğaçlama yapmaya teşvik ediyor. Chambers’ın kontrabasına Evans’ın cevaben bastığı akorlarla açılan icrada, Davis, Coltrane, Adderley, Evans ve ikinci kez Davis sırasıyla her solist, C ionian> Ab mixolydian> Bb ionian> D phrygian> Gm dorian olmak üzere, masaya bırakılan beş farklı gamdan kendisine düşene dayalı olarak, dilediği uzunlukta doğaçlıyor, söyleyeceklerinin bittiğine karar verdiğinde geri çekilirken şık bir işaretle diğerini davet ediyor, her bir solo parçanın melodisi konumunu alıyor ve aslını sorarsanız, icra, anda üretilmiş beş farklı beste meydana getiriyor.
Flamenco Sketches, ilk tanıştığım Miles Davis parçalarından biriydi. Music from Siesta (Marcus Miller’la 1987) ile caz dinlemeye başlamıştım, elime geçen tüm Miles kayıtlarını sömürür gibi dinliyordum. Sketches of Spain’de, Rodrigo’nun Gitar Konçertosu‘nun aldığı hal aklımı başımdan almıştı. Hemen ardından dinlediğim Kind of Blue ise beni iyileştirilmesi mümkün (ve gerekli) olmayacak şekilde kronik caz hastası haline getirenlerdendi. Albümdeki icraların doğallığı ve neticeten güzelliği karşısında, bu bestelerin başkalarınca elleşilmemesi, yorumlanmaması gerektiğini düşünmeye başlamıştım. Gereksizdi, bundan daha mükemmel yorumlanamazlardı. Bir çeşit gençlik hastalığı işte! Tabii ki caz yolculuğum derinleştikçe bu muhafazakarlığımdan (en kibar haliyle söyledim, siz başka kelimeler yerleştirebilirsiniz) eser kalmadı. Eh, iyi ki de öyle oldu.
İlginçtir, Solar, E.S.P., Blue in Green gibi ünlü bestelerinin akıbetine benzer şekilde, Miles Davis bir daha hiç Flamenco Sketches çalmadı. Bildiğim kadarıyla Bill Evans da bu bestesine dokunmadı. Kim bilir, parçanın her iki bestecisi de benim gibi gençlik hastalığı geçirmiştir. Bir detay daha ekleyeyim, bu dokunulmazlık yargısının caz müzisyenlerince de kabul gördüğünden şüphe ediyorum çünkü, All Blues, Blue in Green ve So What caz standartları arasında yerlerini hızlıca almasına rağmen Flamenco Sketches ancak 1990’lardan itibaren başkalarınca yorumlanmaya başladı. Cemaat, Miles Davis’in ölümünü bekledi galiba diyeceğim neredeyse.
Bulabildiğim 20 civarındaki yorumu toplu halde şu bağlantıdan ve aşağıdan dinleyebilirsiniz. Aynı besteyi arka arkaya dinlemenin sıkıcı olduğunu düşünebilirsiniz ancak cazın her şeyden önce bir yorumlama sanatı olduğundan hareketle her birinde farklı lezzetler bulacağınızı garanti edebilirim. Joe Henderson, Richie Beirach & George Coleman, Chano Dominguez ve Jessica Williams olmak üzere öne çıkan yorumları aşağıda kısa kısa özetleyeceğim.
■
Joe Henderson: Huzurla hüzün arasında
Tenor saksofoncu Joe Henderson, kariyerinin ikinci baharını yaşadığı Verve döneminin ikinci albümü olan So Near So Far (1992) için, grubuna, hepsi de Davis’le çalışmış olan usta müzisyenleri seçmişti: John Scofield (gitar), Dave Holland (bas) ve Al Foster (davul). Henderson, Flamenco Sketches yorumunda, Miles’ın girişteki solosunu ana melodi olarak alıyor, uzaklaşıp yakınlaşarak kendi aksanıyla yorumluyor, renklendiriyor ve sonra da derin ketumiyetiyle kendi cümlelerine başlıyor, Scofield’la etkileyici bir diyalog halinde mükemmel ilerleyen solosunu atıyor, besteyi telaşsızca genişletiyor, büyütüyor ve huzurla hüzün arasında bir yere yükseltiyor. Eşsiz bir saygı duruşu!
■
Richie Beirach: Etkileyici tezatlık
Bulabildiğim en eski yorum, piyanist Richie Beirach ve saksafoncu George Coleman‘ın 1990’da kaydedilmiş düet albümü Convergence‘da. Beirach stili çok benzemese de tüm kariyeri boyunca Bill Evans’a olan hayranlığını dile getirmiş, notaya geçirmiş bir piyanist. Öte yandan Coleman, 1963’de Davis’in beşlisinde çalmıştı. Beirach’ın yumuşak dokunuşlarındaki kırılganlık ile Coleman’ın keskin tavrı arasındaki tezat etkileyici. Piyanist, 1992’de vokalist Laurie Antonioli ile düet ve 2000’de Romantic Rhapsody albümünde trio formatta olmak üzere iki kez daha besteyi ziyaret etti. Duo Session‘da Antonioli’nin besteye yazdığı sözlerin ve söyleyişinin icrayı sürükleyemediğini söyleyebilirim. Öte yandan trio kayıtta davulcu Billy Hart ve basçı George Mraz‘ın zinde çalışları Beirach’ı bestenin olanakları içinde kendi keşiflerini yapmasına olanak tanıyor, üçlü bestenin hakkını veriyordu.
■
Chano Dominguez: Cadiz-New York Güzergahı
Barselonalı piyanist Chano Dominguez, Kind of Blue albümünü başından sonuna yorumladığı ve Blue Note Records tarafından yayınlanan konserinde besteyi anavatanına geri taşıyor. Bill Evans‘ın ikonik girişindense yer yer onun mimiklerini de çalışına yedirdiği özgün sunumuyla başlıyor, vurmalılar, şan ve palmas (alkış) eklenince muhteşem bir şölen başlıyor, flamenkonun nabız atışlarının önünde sol eli gitaresk figürler basarken, sağ eli doğaçlıyor ve başta, Kübalı besteci Ernesto Lecuona imzalı Endülüs Süiti’nden Malaguena ve Sonny Rollins‘in, ezgisini Bahama Adaları’ndan ödünç aldığı St. Thomas olmak üzere, esrik alıntılarla dolu uzun anlatısı boyunca Cadiz ve New York arasındaki her güzergahta yürüyor.
■
Jessica Williams: Zarif, latif, kırılgan
Piyanoyu; tuşlarına bastırarak değil, vurarak hiç değil; tuşlarını aşağıya doğru çekerek, böylece üzerinde biriken o belli belirsiz ağırlığı, o karşı konulamaz yer çekimini yok ederek çalan, böylece her notanın kendi ‘gerçek’ sesini duyarak çalmanın peşinde koşan ve belki de bu nedenle alçak bir taburede letafetle ve ancak doğuştan soylu bir insanın zerafetiyle oturan gerçek bir virtüöz! Jessica Williams, besteye, bu dünyaya ait değilmişçesine yaklaşıyor; bestenin üzerindeki ağırlığı alıyor, notalar, kah yerçekimsiz ortamdaki bir tüy gibi havada asılı kalıyor, kah suya düşen yağmur taneleri gibi kendini tekrarlıyor. Adım adım yükselttiği öyküyü, sabah güneşinin müjdeci ışınları gibi yeryüzüne indiriyor.
■ Dark Blue Notes’da Vitrin
■ Turgay Yalçın’ın Dark Blue Notes’daki diğer yazıları
■ Flamenco Sketches Spotify Derlemesi