Depeche Mode, Violator, Personal Jesus, Enjoy the Silence
Birazdan sessizliğin kelimelere karşı zarif zaferinin hikayesine şahit olacaksınız. Bu savaşta kelimeler şiddetli şekilde sessizliği bozuyor ve içine dalıp küçük dünyamızın, bizi derinden yaralıyor. Yeminler ediyoruz bozulmaları için. Duygular güçlü, kelimeler önemsiz kalıyor Depeche Mode dinlerken, hele de Enjoy the Silence çalıyorken.
70’li yıllara damgasını vuran progresif rock’ın ardından 80’li yılların başında dinleyici dünyada ve özellikle de İngiltere’de, post- punk, elektronik, new wave tarzı ile tanışıyordu.
Synth-pop gruplar, synthesizer ve bilgisayar efektli basit davul efektleri ile yapay sesler üretiyor, basit ve tekrarlayan riffler kullanıyor, neticede elde ettikleri tiz ve sentezlenmiş melodiler eğlenceli ve akılda kalıcı olsa da derinlemesine bir harmoni oluşturamıyordu. Bu yeni elektronik müziğin şarkı sözleri, iyimser, romantik ve çok gelenekseldi. Genel dünya akışında hafif şeylere, öylece yüzeysel olarak dokunup köpük gibi kayboluyordu. Ama yine de çok sevildi.

Yeni gruplar rock müziğin klişelerinden kurtulmak için avangart ve deneysel tarzda şarkılar yazmaya başladılar. Müziklerine punk’un enerjisini de katarak kült şarkıları dinleyicilerine ulaştırdılar. Bu dönemin en önemli gruplarının başında Depeche Mode, New Order ve Duran Duran vardı. Hala melodileri aklımızdan çıkmayan A-Ha, The Cure, Yahoo, Pet Shop Boys, Tears For Fears, Joy Division, Talking Heads bu dönemde hayatımıza girdi.
İşte böyle bir dönemde, Londra’nın doğusunda, sıkıcı, kasvetli, sıradan bir kasaba olan Basildon, syth-pop tarzını başka bir boyuta taşıyacak, karanlık, tutkulu tarzları ile müzik tarihinde yeni bir tarz oluşturacak Depeche Mode devrimine şahitlik edecekti. Yıllar sonra bile, bu unutulmuş, köşede kalmış kasabaları ile gurur duyacaklardı.
1980 yılında Commposition of Sound ismi ile kuruldular ama Martin L. Gore, Andy Fletcher ve Vince Clark, hiç bir zaman bu ismi beğenmediler. Gruplarına karizmatik bir vokal arıyorlardı. Sonunda kadife sesli, modaya düşkün, karizmatik, sahne enerjisi yüksek, sahnede kıpır kıpır, dinamizmi ile dinleyicileri şarkıların içine çeken Dave Gahan katıldı aralarına. Her şey yerli yerindeydi, grup ismi hariç. Ta ki bir Fransız moda dergisini görene kadar; vurulmuşlardı ve artık isimleri Depeche Mode olmuştu.
Albümler peş peşe gelmeye başlamıştı. Eğlenceli dans müziği yapan Depeche Mode’un tarzı, zaman geçtikçe daha karanlık ve tutkulu hale gelmeye başlamıştı. 1990 yılında yedinci albümleri Violator yayınlandı. İçine kapanık, utangaç Martin şarkılara öyle sözler yazmıştı ki yeni albümde kendi gördükleri şekilde dünyayı görme fırsatı sunmuşlardı fanlarına.
Dinleyicilere, yerlerinden kıpırdamadan dünyadaki en yüksek dağların zirvesine çıkarmayı, oradan da okyanusların en diplerine indirmeyi vaad etmişlerdi. Üstelik haritaya da ihtiyaçları yoktu artık.
Depeche Mode dinlemek işte böyle bir his. Herkes şaşkınlık içindeydi. Artık daha tehlikeli, kirli, tutkulu bir grup olmaya başlamıştı, Violator ile.
Artık bizleri dans ettiriyorlar, aynı anda da şarkı sözleri ile kalbimizi acıtıp olduğumuz yere çivilenip kalmamızı sağlıyorlardı. Bu ilginç bir deneyimdir. Ritimler o kadar sıkıdır ki… baslar, gitar pasajları, keskin synthesizer tınıları, vokal… siz dans ediyorsunuzdur ama melankolik bir haldesinizdir.
Albüm ilk çıktığında günümüzdeki gibi sosyal medya olmadığı için ilginç bir reklam kampanyası yapmak istediler. Yerel gazetelerin çoğuna albümün en ikonik parçalarından birinin sözlerini yazdılar: Your Own Personal Jesus. Altına da bir telefon numarası eklediler. Arayanlar parçanın kısa bir intro’sunu dinliyorlardı. Daha önce hiç denenmemiş bu yöntem sonunda ne mi oldu? Telefon santralleri felç oldu.
Konsere gelenler sadece müzik dinlemiyorlardı; adeta, Depeche Mode kadar müziğin bir notası, bir melodisi haline dönüşüyorlardı. Bu enerjik tarz, milyonların bu müziğin içinde olmayı istemesi ile sonuçlandı. Müzik tarihinde, Depeche Mode metamorfoz geçiren bir grup görmek çok nadirdir. Basit bir elektronik müzik yapan gruptan yola çıkıp, pop-rock tarzının kendini tekrarlamayan, en iyi grupları arasına girmişlerdi.
Milyonları derinden etkileyen Enjoy The Silence, bizi galaksimizden koparıp başka başka galaksilere taşımıştır. Hüzünlenelim mi, dans mı edelim; kalbimizi derinden acıtan sözleri ile ne yapacağımızı şaşırmış haldeyizdir.
Köşedeyizdir, eğleniyor gibiyizdir. Aslında orada mıyız bilinmez, yüzümüz de gülmüyor. Sadece sallanıyoruz; sanki bir kuklayız ve Tanrı bizi iplerimizden bir oraya bir buraya çekiştiriyor.
Niye böyleyiz? Sebebi çok açık! Martin L. Gore kelimelerin, sessizliği bıçak gibi kestiğini ve insana acı verdiğini söylüyordu. Gelgit halindeki duyguları yönetemeyiz; şarkı boyunca çok zevk alırız ama içimizdeki karanlık nokta gittikçe büyür.
İlişkilerimizi düşünürüz. Tüm istediğimiz ve ihtiyacımız olan, kollarımızın arasında olmasına rağmen kelimeler araya girerek bu anlara zarar verir.
Aslında çoğumuz ilişkilerimizde sözlü iletişimi önemli görürüz, öyle değil mi? İlla ki bir şeyler söylemeliyiz ve o büyülü anları bozmalıyız. En güzel olanı sessizliği yaşamak ve bunun tadını çıkartmak varken.
Oysa sessizlik öyle midir? Enjoy The Silence ile kalabalık, anlaşılmayan, herkes tarafından kullanılan basma kalıp kelimelere savaş açarak sessizliğin krallığını ilan etmiş oldu Depeche Mode.
Şarkıdaki ‘Zevkler kalıcıdır, acı da öyle’ cümlesi kulağımıza bir ilahinin cümleleri gibi kazınır. Martin harika bir balad yazmıştı. Prodüktörler şarkıya biraz daha ritim katarak hareketli hale getirmeyi teklif ettiler ve iyi ki de öyle oldu. Sonunda 90’ların en ikonik, en çok bilinen synt-pop şarkısı, tacını taktı ve hükümdar tahtına oturdu.
Şarkının klibini açıp izlerseniz dediklerimi daha iyi hissedeceksiniz. Yönetmenliğini Anton Corbijn’in üstlendiği klipte Dave Gahan, kırmızı pelerini, kafasında tacı, elinde mavi sandalyesi ile önce deniz kenarında, sonra da dağların zirvelerine yürüyorken görülür. Bu görsellik, duygularımızın muhafazası için bir sessizlik arayışı ve insanoğlundan kaçış hikayesidir.
Şarkının sonuna doğru karlı zirvelere ulaştığında nihayet sandalyesini açıp oturur. Size ‘sessizliğin tadını çıkarın der’ gibidir artık. Dünyanın zirvesinden sefil dünyamıza bakarsınız ve ‘sessizlik şifadır’ dersiniz o anda.
Pırıl pırıl bir Pazar sabahı alın sandalyenizi, kırlara geçin; kulağınızda hafiften Enjoy The Silence çalsın. Ağaçlı bir patikadan çıkın zirvelere. Kelimeler olmadan sessizliğin tadını çıkartın.
■ Başucu Albümüm serisi
■ Oktay Gökkaya’nın diğer başucu albümü Division Bell
■ Depeche Mode resmi web sitesi