Chick Corea: Hatıralar
2021 yılında dünya tarihinin en unutulmaz iki Armando’sundan biri daha göçtü gitti. Efsanevi müzisyen Chick Corea, kısa süre önce farkedilen nadir bir kanser sonrası 79 yaşında aniden vefat etmişti. Teyzesinin çocukken şişman yanaklarından makas alırken kendisine “cheeky” dediği için lakabı Chick olarak kalan Armando Anthony Corea, bizim bildiğimiz ismiyle Chick Corea, Beethoven ve Mozart’ın müziklerinin bestecilik içgüdülerine ilham ile müziğe başlamış, Horace Silver ve Bud Powell’dan etkilenmişti. Yaşamının son zamanlarına kadar sürekli aktif bir müzisyen olduğu için bu beklenmedik kayıp bizi çok şaşırtmıştı. Muhteşem yaratıcılığı ve huzur veren bilgeliği hatıralarımıza gömülerek bir anda yok olup gitti. Bu yazıyı okuyan hemen hemen herkes bir ya da birkaç kere Corea’yı ya canlı izlemiş ya da Corea’nın bir albümünü yaşamının bir kısmının arka plan müziği yapmıştır.
Vefatının ardından 5 yıl geçmişken kaybettiğimiz gün bir kenara aldığım notlarımdaki görüşlerimi yeniden tekrarlayayım. “Müzik dinlemeye başladığımda Chick Corea vardı ve dinlediğim tüm müziklerin içinde de oldu. Kaybına alışmanın ve normalleştirmenin herhangi bir yolu yok. Biz müzikseverlerin ve müzik yazarlarının yapabileceğimiz tek şey onu müziğiyle yaşatmak ve onunla anılarımızı paylaşarak sevenlerinin yüzünde bir tebessüm bırakabilmek.”
Chick Corea’nın ülkemizi ilk ziyareti İstanbul Caz Festivali ile doğduğum yıl olan 1984’de gerçekleşmişti. Ardından 23 kere daha geldi. İlk konseri yakalamam mümkün olmadı ama sonuncusunda salondaydım. 12 Mayıs 2017 tarihinde ömrü kısa süren Zorlu PSM Caz Festivali‘nde Brian Blade ve Eddie Gomez ile gelmişti.
Konserde olanlar hatırlayacaktır, sahnede kasırga gibi esmişti. Chick Corea, yalnızca ana akım caz değil, fusion cazdan, latin cazına, dünya müziğinden, klasik müziğe kadar pek çok türde emsali görülmemiş bir yaratıcılık ve başarı sergilemiş bir ikon olarak tarihe geçti. Doğaçlama metodları, müzisyenlere yol gösterecek kapsamlı açıklamaları ile yayımlanmış kitaplarına BURADAN ulaşabilirsiniz.
Cazın bugününde her ne meydana getirildiyse bu konuda aslan paylarından biri Chick Corea ve eserlerinin. Bu konuda şüphe yok. Corea, hem bir eğitimci, hem bir eşlikçi, hem bir besteci, hem de üst düzey bir sahne performansçısı olarak bugün sahne almaya devam eden tüm caz piyanistleri için rol model olmuştur. Ama her nedense o dönemlerde cazdan daha çok klasik müzik performanslarına yöneldiği bir dönemdi. Bir trio konserlerinde kendisini yeniden izleyip izleyemeyeceğimizin de meçhul olduğu düşünüyorduk. Ben ise o sıra Corea’nın içinde yer aldığı her işin geçmişten bugüne ufuk açtığını düşünmüştüm.
“Bir şey yaratmak için Picasso ya da Rembrandt olmanıza gerek yok. Bunun eğlencesi, yaratmanın keyfi, sanat formuyla ilgili diğer her şeyin çok üstündedir.” diyen Corea, ölümün ardından yıllar geçmiş olmasına rağmen bu yıl da Belâ Fleck ile canlı kaydettiği “Remembrance” albümü ile Grammy kazanarak bu ödülü 28. kere kazanmış oldu. Henüz yayımlanmamış yeni kayıtları gün yüzüne çıkarıldıkça bu sayı muhtemelen artar.
Tarihe not düşmek adına daha evvel 212 Photography İstanbul kapsamında gerçekleşen “Kayıttayız” sergisinde yer alan çalışmalarımı anlattığım bu YAZIMDA yer alan kulis hatıramdan bahsetmek isterim. Chick Corea ile konser sonrası kulisinde sohbet etme fırsatı yakalamıştım. Koridordan geçip kapıya ulaştığımda Corea ile elinde bir yeşil elma kulis kapısında karşılaştık. İçten bir karşılaşma olmuştu. Müziğin yaşayan efsanelerinden birini elinde yeşil elmayla görmek beni gülümsetmişti. Zaman zaman devleştiriyoruz ama onlar da bizim gibi işte. Kulisteki yiyecek masadan bir elma seçip aldığı için yediklerine dikkat ettiğini, sağlığına özen gösterdiğini düşünmüştüm. Oldukça zinde, egosundan arınmış ve dışa dönük bir karakter olduğunu gözlemleyebiliyordum.
Yanımda getirdiğim albümleri memnuniyetle imzaladı. Konserden ve seyirciden keyif aldığını ifade ettiği kısa sohbetimiz esnasında aramızda bir sıcaklık oluşmuştu. Saygım ve hayranlığıma o da unutulmaz mütevaziliğiyle karşılık vermişti. Yanımda getirdiğim bir de poster vardı. Posterde Miles Davis, Wayne Shorter, Dave Holland ve Jack DeJohnette ile sahnedeydi. Bu ekip sadece bir defa bu turne için bir araya gelmiş, bir de, Bootleg albüm kaydetmişti. Posteri yanımda getirmemin sebebi ise fotoğrafta görünmese dahi aynı turnede bu muhteşem gruba Chick Corea’nın da eşlik etmesiydi.

1969 Folkert Hus İsveç’te çekilmiş fotoğrafı gördüğü anda gösterdiği tepki aklımdan hiç çıkmadı “Fotoğrafta ben görünmüyorum. Çünkü fotoğraf tam benim bakış açımdan çekilmişti. Sahnede çalarken bu müthiş adamlar tam karşımdaydı” demiş ve posterin sağ alt köşesini imzalamıştı. Hayatımın en değerli birkaç anısından biridir. Birlikte fotoğraf çektirme ricamı da kırmadı.

Yazının başında da bahsettiğim gibi her müziksever Chick Corea’nın farklı farklı dönemlerinde kendinden bir şeyler bulur. Dave Holland, Barry Altschul ve Anthony Braxton ile özgür doğaçlamalar dönemi, John Patitucci ve Dave Weckl ile akustik trio dönemi, Bobby McFerrin ile klasik müzik dönemi, Stanley Clarke ve Al Di Meola ile bilikte Return to Forever grubu ile caz-rock fusion grubu dönemi. Ve çok daha fazlası. Chick Corea, müziğinde geldiği kültürden, köklerinden elementleri sıklıkla kullanma yatkınlığı, müzmin dinleyicilerinin dahi bir ömür boyu sebebini arayıp bulamadığı incelikleri, coşkuları hatta ve hatta Scientology ile ilişkisini taşıdığı müziği ile kaliteli müzikseverler için en ilgi çekici müzisyenlerden biri olarak ismini onur listesine yazdırdı.
Now He Sings, Now He Sobs, Triology 1–2, Return To Forever, Electric Chick, My Spanish Heart, Like Minds, Cyristal Silence, düetler, sololar ve daha niceleri. Ölüm yıldönümünde ustayı anarken kendisiyle aynı döneme denk gelen bizim nesilimizin müziğinden ve karakterinden ilham alabildiğimiz için çok şanslı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Chick Corea hakkında içeriklerimiz BURADA