Chet İle Konuşmalar 1
Nasıl güzel bir rose şarap içiyorum. Mehmet Güreli’nin dediği gibi, “Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?“
Oysa bir Mal Waldron yazısı yazacaktım. Yanıma, anamın karnına düşmeden evvel tanıdığıma inandığım, mahalleden can dostum Chet Baker yaklaştı.
Canım Chet…
Ruhum Chet…
Dedemin ayaklarına giydiği, yüzde yüz deri meshin, sanki arkası kesilmiş bir formda, kısaca terlik olmuş, ayakkabıya benzer bir tasarıma, beyaz çorapları ile yerleşmiş ayaklarıyla yanıma yaklaştı…
Chet’i seviyorum…
İç sesim…
Sanki ruhumun bir parçası…
Üzerinde siyah takım elbise var. Yanımda bulunan katlanabilir ferforje sandalyeye usulca oturdu. Naifçe trompetine üfledi. Beni baştan çıkaran ses tonu ile söylediği standartlar ve dostane sözleri ile yine kendine bağladı.
Üzgünüm… Kompleks olamayacağım…
Matematik kompleks olmayı “karmaşık sayılar teorisi” ile açıklar…
Matematikçi gözü ile yaklaşıyorum.
Elvis Costello‘dan Almost Blue‘yu çaldı bana adamım.
Chet!
Costello!
Rose şarabımdan bir yudum aldım, başımı Chet’in omzuna yasladım.
Öylece kalakaldım.
“Chet” dedim. “Seninle oğullarımı uyuttum, büyüttüm, sen sanıyorum yek dostumsun.”
Öyle…
Chet ömrüm boyunca beni anladı… Size bunları tek tek anlatacağım.
Bütün dönüm noktalarımı, maksimum ve minimum çukur ve tepe noktalarımı.
Söylemek zorundayım, dünyanın tepe noktası olarak, Everest en yüksek noktası ise, çukur olarak da, Mariana çukuru en derin noktasıdır. Biz bunlara matematikte konveks ve konkav noktalar deriz.
Oysa hayatın çukuru Chet Baker’dan I Fall in Love Too Easily, tepesi ise The Touch of Your Lips olabilir.
Chet önemli figür.
Çok önemli.
Keşke o pencerenin önünde dumanlandıktan sonra durmasaydın Chet! Seni çok sevdim.
Hasretle Chet!