Cazda Doğaçlama Üzerine
Caz müziğinde belki de en önemli formal değer doğaçlama olarak müzik dünyasındaki yerini almıştır. Başka müzik kültürlerinde bu form belli ölçülerde yer bulmuşsa da caz müziğindeki disiplin kadar etkisi kuvvetli olamamıştır. Hem pedagojik içerik hem de kültürel paradigma bu disiplinin etkili bir form kazanmasında çok önemli pay sahibi olmuştur. Bu yazımda bu disiplinin gelişmesinde etkisi son derece yüksek üç isimin (Charlie Banacos, Chick Corea, Bill Evans) pedagojik ve anlam içeriğine dair görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
Charlie Banacos özellikle Mike Stern ve Michael Brecker gibi isimleri yetiştirmesiyle önemli bir yere sahip olan pedagogtur. Lefteris Kordis’e ait olan doktora tezi Banacos’un öğretim tekniğiyle ilgili son derece detaylı bir çalışma. Berklee müzik okulundaki gitar hocam, Banacos’un öğrencilerinden Bruce Bartlett’le yaptığımız çalışmalarda bu ekolün yaklaşımlarını inceleme ve uygulama süreci yaşadım. Bu iki kaynak üzerinden Banacos’un pedagojik formunu temel hatlarıyla anlama şansım oldu. Banacos’un en temel noktası, öğrencinin müzik algı formunu çok hızlı bir şekilde deşifre edebilmesi ve bu formun fiziksel hattını net bir şekilde öğrenciye gösterebilmesi olmuştur. O yüzden birçok teknik alıştırma geliştirmiş olmasına rağmen kesinlikle bu çalışmaları öğrencileriyle ezbere bir formda paylaşmamayı seçiyor. Öğrenciye en uygun formu kurgulayıp o formla müzik tecrübesi edinmesi için öğrenciyi zorluyor ve bu tecrübe içerisinde öğrencinin farkındalık kazanmasına yardımcı olmaya çalışıyor. Bazı çalışmalarda zen ustası gibi bir tavrı varken bazı çalışmalarda mühendis gibi bir yaklaşım gösterebiliyor. Nihai hedef ise öğrencinin performans sırasında, şartlar ne olursa olsun kendini dengeli hissetmesi ve duyularının yargısız bir şekilde açık olmasına ait bilişsel form kazanması olmuştur.
Chick Corea doğaçlamayı teknik bir içerikten çok duyusal ve duygusal bir formda ifade etmeye çalışıyor. Müzikal ifade ne kadar zorlama unsurlardan uzak ise o kadar hakiki olduğunu ve performans içerisinde o kadar anlamlı bir şekilde yer bulduğunu ifade ediyor. O yüzden doğaçlama sırasında müzik algı birikimimizde duyusal olarak ne varsa en net haliyle sergilememizi tavsiye ediyor. Olmayan bir birikimle hareket etmenin sakıncalarını kuvvetli bir şekilde belirtiyor. Corea’nın yaklaşımı 12. yüzyıl sufi metinlerindeki önemli pedagojik bir ifadeyi hatırlatıyor: “Bildiğinle hareket et ki hakikat sana bilmediğini göstersin“. Bu ifadenin özellikle günümüzde en çok ihtiyaç duyduğumuz bilişsel form olduğunu da paylaşmak isterim. Zorlama unsurları taşıyan bir performansın vücudda ciddi bir gerginlik yarattığını belirtiyor; o yüzden herhangi bir tansiyon hissedilmesi halinde performansdan olabildiğince kaçınılması gerektiğini vurguluyor. Diğer fark yaratan öğütlerinden biri, grup elemanlarının müzikal ifadelerini yargılamadan, uygun bir alan geliştirip diğer müzisyenlerle sağlıklı iletişim kurmanın yollarını aramamız gerektiğini öğütlüyor. Günümüzün, endüstriyel kaygılar içinde kaybolmuş müzisyenlerin belki de en çok ihtiyaç duyduğu form bu olsa gerek.
Bill Evans Descartes’a benzer bir tavırla “hakiki bir doğaçlama tavrı geliştirmek istiyorsan önce bildiğin herşeyi bir kenara koy” diyor. En temel alman gereken yaklaşımın, ritmik ve melodik olarak net ve hakiki bir algı formuyla hareket etmek olması gerektiğini ifade ediyor. Farkındalık en önemli unsur. Doğaçlamanın ritmik, melodik ve armonik olarak nasıl bir farkındalık sürecinden geçtiği en temel referans. Burada işaret etmeye çalıştığı armonik, melodik ve ritmik unsurlara ait teknik bilgilerden ziyade müzik cümleleriyle ne kadar koşulsuz bir ilişki kurulup varolan müzikal hazzı hissedip hisettmediğine dair bir farkındalık. Bu farkındalık sayesinde hissettiğimiz haz, yapılan performansı anlamlı hale getiriyor. Eğer bu yok ise mış gibi yapmaya yönelik yapmacık bir tavır geliştiğini ifade ediyor. Sofistikeymiş gibi gözüken ama net olmayan yaklaşımların, hakiki olmayan bir ifadeyle dolu muğlak bir dilin, çalan ve dinleyen için anlamlı bir form yaratmadığını söylüyor. Bu durum özellikle modern dünyamızda neredeyse her alanı ele geçirmiş bir yaklaşım. Anlamsız karmaşayla anlamlıymış gibi görünmek belki de bu dönemde en yaygın değer formu.
Bu üç ismin en temel ortak noktası farkındalık denilebilir. Doğaçlama bu ilişkinin test edilmesi için harika bir alan fakat birçok alanda bu ilişki geçerliliğini koruyor. Farkında olmak, koşulsuz bir şekilde anda var olabilmek müzik yaparken, müzik yazarken, düşünürken, hissederken formu bozulmuş gerçeklik algımızı tamir etme gücü en yüksek araçlar… Akıl yürütmeyi koşulsuz bir eylem olarak gören Descartes aslında alt metinde bize şu şekilde sesleniyor: “düşündüğümün farkındayım öyleyse varım“.