Bir İngilizin Ölümü: Keith Moon
Her şey çocukluğum ve bilinç altım ile ilgili. Otomobil ve otomobil tasarımlarına olan ilgimden bahsediyorum. Bilinç altı güzel bir katman, en azından benim için. İsli tatları sevmem de öyle. İsli etler, isli biralar, fume blanc şaraba olan sevdam ve o doluluk hissi gibi.
Esasen hafızamda canlanan ana isli koku ne biliyor musunuz? Köyde, bahçede sacayağı dedikleri, üç ayaklı döküm, yekpare bir ocak üstüne konulan kara tavada pişen, istisnasız her tat, yemek ve bilumum zevk. Ama en çok paylaşma duygusu. Babaannem kara tavanın başında kızartmaları yapar, bir dal parçasına taktığı, kızarttığı patatesleri ya da yaz sebzelerini biz torunlarına uzatırdı. İrice kesilmiş, kızarmış sebzeleri tadar ve kendimizden geçerdik. Her ısırıkta dişlerimizin yiyecekler üzerine bıraktığı izle şekillenen yeni formları bir canavara benzetirdik. İs kokusu etrafı sarardı. Tüm işlem bittikten sonra, nineciğim, yüksek ısıdan kızaran sacayağını, cengaver bir edayla, kıyıya alırdı. Çünkü kocaman bahçede naif yetiştirdiği torunları, “Ya kazara sacayağına dokunur ya da çarparsa?” diye düşünür ve bu eylemlere kısayoldan çözüm getirirdi.
Yine öyle bir gündü. Mutfakta isli kokular, izlediğim ve takip ettiğim otomobil tasarım blogları; üstelik beynimin spesifik olarak isli kokular ile ilgili beni yönlendirdiği puslu, gizemli İngiliz rock müzisyenleri ve grupları eşliğinde, İngiliz otomobil tasarımcıları okuyorken, bir sayfada, geçmişten bir anma, yâd etme yazısı gördüm. Ve dirildim.
Anlatacağım hikâye bir rock n’ roll mübalağası ise, ben kabul ediyorum bu ruhu, amenna. Abartılı olarak bahsi geçen bu hikaye, bir otomobili, bir otelin yüzme havuzuna süren, kafası iyi, gerçekten rock’n roll hayatı, harbi rock felsefesi ve rock ruhu yaşayan, The Who bateristi, Keith Moon‘un eseridir. Rolls Royce otomobiline hasta olan Keith Moon, bugün bizi bu hikayesi ve bilumum hikayeleri ile terbiye ediyor. “Rock n’ roll öyle yaşanmaz, al işte böyle yaşanır” diyor.
Keith doğa üstü bir güçle, 55 yıl önce Rolls Royce’unu kaldığı otelin havuzuna sürerek dalga geçiyor herkesle. “Ne zannediyorsunuz kendinizi?” diyor. Abukoloji tevvellütü kuruyor. (Abukoloji diye bir tanım yok, ben uydurdum, paradoks bir nev’i.) Oysa bir çoklarımız dönem dönem bu abuk sabukluk içinde yaşıyoruz. Bu durumda, Keith Moon’un doğduğu günü yürekten kutluyorum.
Wraith model kullanan ünlü müzisyenleri anlattığı Inspired by Music isimli bir kitap çıkaran Rolls-Royce firması, çeşitli rock yıldızlarının, Rolls Royce hikayelerini yeniden revize etti. Moon da başı çeken isimlerden biri. Moon’u “rock hikayelerinin şişirilmiş bir birleşimi” olarak tanımlıyor yeni baskıda yazarlar.
Konuya ait metaforumu şu cümle ile ifade edebilirim. “Bir İngiliz, bir İngiliz’i ancak bu kadar güzel gömebilir.” The Who bateristi Keith Moon, İngiliz içten yanmalı motor(a sahip) Rolls Royce’unu egzantrik bir şekilde bir gecede harcadı. Fatura ise The Who’ya vahşice çıktı.
Dark Blue Notes dergisine severek yazdığım bu hikaye ve sevgili editörüme yolladığım bu fotoğraflar, posterlerde, albüm kapaklarında tasvir edildi ve sayısız kitapta yeniden anlatıldı. Orijinal olan bu eylemi ve Flint, Michigan’daki 1967 yılı otel partisini canlandırmanın, keşke bir yolu olsa bugün.
Moon deli gibi yiyip içiyordu. Turnelerde pek çok otel odasında verdiği zararlar, bir rivayete göre, cirosundan düşüldüğünde, net kazancı, harcamalardan sonra günlük 47 sterlindi. Odalarda bulunan televizyonları ve kayıt cihazlarını, otel pencerelerinden, yüzme havuzlarına, kalabalık caddelere ve bahçelere fırlatıyordu. Moon’un hayatının çoğu bulanıktı. Bunu Chet ile konuşacağım, konuşmalıyım. Bir beyin fırtınası yaparız, sizinle de mutlaka paylaşırım.
Ağır hasarlı bir Ferrari Dino 246 GT’nin yanında duruyorken çekilmiş ünlü bir fotoğrafı var mesela. Onu bir hendeğe doğru savuran bisikletlilerden kaçarken arabayı parçaladığını söylese de, bisikletliler sanrılarının yansıması olarak ortaya çıkan bir tevatür mü, yoksa gerçek mi, bu muallakta kalıyor. Fakat araba gerçekten hasar görmüş durumda.
Başka bir yerde Rolls Royce’unu 100 mil hızla sürdüğünü ve yanlışlıkla birinci vitese geçirdiğini, bunun bir kaymaya ve bir uçurumun hemen yakınında bir dizi taklaya yol açtığını anlattığı bir başka hikayesi daha var. İronik olan şu ki Moon’un hiçbir zaman ehliyeti olmadı ama bu onu yavaşlatmadı.
Moon, 1967 yılı 21. yaş gününde Flint, Michigan Holiday Inn oteldeki doğum günü partisinde, Rolls Royce’unun içinde iken, ilk drift harekette el frenini çekmeyi başaramadı ve yarı inşa haldeki bir yüzme havuzuna bir anda uçtu. Ve otomobil yavaş yavaş sulara gömüldü.
Ve bir İngilizi sözde öldürdü.
Özde ölür mü?
İngilizler evvela ölür mü müzikte? Bu ihtimal dışı bir soru. Mümkün değil. Kelimenin tam anlamıyla kahvaltıda şampanya, konyak ve amfetamin içen ve bu dünyadaki son iki sözü “F— Off” olan bir adam, canım Keith Moon, öyle coşa coşa bir ömür geçirerek, 1978 yılında, sadece 32 yaşında iken bu dünyadan ayrıldı. Oysa çılgın ruhu aramızda.
Belki de içimizde.