Allan Harris – Live at Blue Llama (2023)
24 Aralık 2022 gecesi CSO Ada Ankara Ana Salon’u dolduran biletli 1800 seyirciyle birlikte grubun sahneye gelmesini, başkentlilere özgü sakinlikle beklerken, bizi nasıl bir konserin beklediğinden emin gibiydim. Noel akşamında klas bir vokalistten Nat King Cole şarkılarını içeren nostaljik bir performans izleyecektik. Varsaymanın, varsayarak yaşamanın ne kadar cahilce bir tutum olduğunu söyler durur(d)um ama Allan Harris konseri, caz müziği karşısındaki insan şaşkınlıklarımızın hiç bir zaman bitmeyeceğini bir kez daha kavradığım gecelerden biri olarak mikro tarihte yerini alacaktı.
Harris, Türkiye’ye ilk gelişlerinden birinde tanıştığı Kerem Görsev‘le birlikte yaptığı albümlerden ve verdiği konserlerden ötürü Türk cazseverlerin de yakından tanıdığı bir müzisyen; caz dünyasının en saygın vokalistlerinden biri; benim de vokal caza ve Türk cazına yak(ın)laşmamı sağlayanlardan. 2012’de Ankara Caz Festivali kapsamında, Kağan Yıldız ve Ferit Odman‘dan oluşan Kerem Görsev Trio ile birlikte canlı dinledikten sonra, Allan Harris favori erkek vokalistler listeme hakkıyla girmişti. Harris ve Görsev’in 1997’de yayınlanmış düet albümleri Laid Back, kendimi ya da dostlarımı sakinliğin derinliğine teslim etmeyi istediğim zamanlarda sık dinlediğim bir albüm olageldi.
Gelgelelim, CSO Ada Ankara’daki o gecede, bir andan sonra, kendimi, Harris’in koskoca salonu dolduran derin vokaline değil, Melody Gardot’nun arkasında çaldığını hayal meyal hatırladığım Irwin Hall hariç üyelerinden hiç birinin ismine aşina olmadığım orkestranın muhteşem uyumuna teslim ettim. Vokalin yoluna çıkmadan, ancak zaman zaman Harris’i, şarkıların melodik sathı üzerinde uçlara iteklemekten de geri durmayan, düzenlemelerin cömertçe alan sağladığı enstrumental bölümlerde ise muhteşem doğaçlama ustalığı sergileyip, her notanın kıymetini veren bir orkestra vardı sahnede.
Yüzlerinde kocaman gülümsemeyle salondan ayrılan kalabalığa karışırken, bu denli iyi bir şarkıcıyı ve ona eşlik eden yetkin orkestrayı kulüp ortamında dinlemenin nasıl bir deneyim olabileceğini düşünmeden edemedim.
Evrenden cevap gecikmedi. Allan Harris’in, ABD’nin Michigan eyaletine bağlı Ann Arbor şehrindeki caz kulübü ve restoran Blue Llama’da kaydedilmiş albümü 28 Temmuz’da yayınlanıyor.
Live at Blue Llama, mükemmel ses kalitesi sunan bir canlı performans. Vokal ve enstrumanlar berrak şekilde işitiliyor ve etkileyici şekilde dengelenmişler. Daha da önemlisi, elinizde belki bir kadeh şarap ya da sizi dinç tutacak bir kadeh straight, no chaser bourbon; kendinizi kulüpte bir sandalyeye oturmuş şekilde hayal edebilmenizi sağlayacak gerçekçilikte kaydedilmiş.
Harris, piyanist ve müzikal direktörü Arcoiris Sandoval, basçı Marty Kenney, davulcu Norman Edwards ve flütçü/saksofoncu Irwin Hall‘dan oluşan grubunu, pandemi döneminde, evinin salonunda tertiplediği Harlem After Dark konser serisi için kurmuş. Haftanın Salı günlerinde internette yayınlanan bu canlı performanslar, grubun uyumunu sağladığı gibi, üyeler arasındaki arkadaşlık bağını da güçlendirmiş. Yasakların kalkmasının hemen ardından da seyirci önünde çalmaya başlamışlar. Bahsi geçen CSO Ada Ankara konserine de albümdeki kadro ile çıkmışlardı.
Live at Blue Llama, Harris’in, müzikal olgunluğa erişen grubun sunduğu müziğin kaydedilmesine karar vermesinin ardından, 21 Ocak 2023’de Blue Llama kulübünde çaldıkları iki seansın kayıtlarından derlenmiş.
Açılıştaki Bobby Hebb imzalı soul caz klasiği Sunny, dinleyicinin, arzu ederse, 70 dakikalığına kendisini teslim edeceği konserin neye benzeyeceğinin ipuçlarını sergiliyor. Grup sımsıkı çalıyor, piyano, şarkının coşkusunu adım adım arttıracak şekilde eşlik ediyor, davul ve bas arasında telepatik denecek bir uyum var ve en önemlisi, icra, Arcoiris Sandoval’ın enfes notalarla başlayan ve kusursuz şekilde akan solosuyla ve onu adım adım takip eden Norman Edwards’ın davul ataklarıyla dinleyicisini mest ediyor.
Cannonball Adderley’nin sık çaldığı, Duke Pearson/Oscar Brown Jr. imzalı Jeannine, tempoyu düşürüyor; Irwin Hall’un sakin başlayıp, Sandoval’ın itkisiyle yükselişe geçen alto solosuyla icra müthiş bir yoğunluğa kavuşuyor.
Şarkı tercihleri ve ses renginin benzerliği düşünüldüğünde, müziğinde derin izleri olmadığını düşünmemek mümkün değil; daha önce bir albümünü adadığı ve turnelerinin teması olarak seçtiği Nat King Cole’ün meşhur ettiği The Very Thought of You ile Harris, şarkıcılığının romantik yönünü öne çıkarıyor. Bu icrada bir detay daha dikkat çekici; Harris, söyleyişinde Tony Bennett etkilerinin olduğunu düşünenleri doğrularcasına, üst oktavlara doğru sesinin şiddetini yükseltiyor, son heceye özel bir vurgu veriyor. Hall’ın enfes bir alto solosunu da içeren icranın özgün düzenlemesinin hakkını da vermek gerek.
Repertuvarının ne denli geniş ve eklektik olduğunun örneği sayılabilecek So What ile Harris, Miles Davis’e ve besteye söz yazan efsanevi bop vokalisti Eddie Jefferson‘a şık bir selam gönderiyor. O ana kadar konsere hakim olan soul caz havası yerini bop’a bırakıyor; Harris vokaliz yeteneğini, grup ise geleneğin diline hakimiyetini konuşturuyor. Bize, grubun performansına ama özellikle Sandoval’ın Tyner-vari solosuna şapka çıkarmak düşüyor.
Chick Corea’nın unutulmaz bestesi Spain icrası, konserin zirve anlarından. Harris, Al Jarreu’nun sözlerini etkileyici bir hakimiyetle söylüyor. Grup, bestenin ani yön değişikliklerini başarılı şekilde icra ediyor; Hall, flütüyle bestenin Endülüs köklerini vurguluyor; davul ve basın harikulade uyumunun önünde Sandoval, müthiş sololarından birisini daha atıyor.
Soul caz, bop, balad derken, Black Cofffee Blues ile grup bir anda saf blues kıyafetini giyiyor ve Harris’in başka bir yüzüyle tanışıyoruz: muhteşem blues gitarı çalıyor!
Live at Blue LLama, ikinci Nat King Cole göndermesi ile kapanıyor. Nature Boy, alışılageldik yorumlarınınkine hiç benzemeyen bir Sandoval düzenlemesi ile bir gövde gösterisi şeklinde icra ediliyor; ritm Afro Cuban’a dönüyor, Harris, şarkıyı kendi melodileri ile söylüyor; Hall, Sandoval, Edwards ve Kenney sololarını sıraladıkça seyirci vecde eriyor ve konser, Harris’in skat vokalinin süslediği dizelerle seyirciye son mesajını veriyor: “The greatest thing You’ll ever learn is just to love and be loved in return.”
Live at Blue Llama, her yıl yayınlanan ve bilindik formüllerle kotarılmış, karbon kopya vokal caz albümlerinden değil; seyirciyi avucunun içine alacak denli sahneye, repertuarına hakim, müziğin en temel işlevinin seyirciyi iyi hissettirmek olduğuna inanan bir müzisyenin, performansını mütevazı bir sihre dönüştürürken güç aldığı müzisyenleri yaratıcılıklarında özgür bıraktığı bir konser albümü…. En net ifadeyle, güzel müzik!
Yazının başında dile getirdiğim merakımın cevabını aldığımın farkındasınızdır. Bu denli iyi bir şarkıcıyı ve ona eşlik eden yetkin orkestrayı kulüp ortamında dinlemek tarifsiz bir keyif imiş. O gece bu performansa tanıklık edenleri kıskanmamak elde değil.