Akbank Caz Festivali

Efsunlu Sol El: Red Garland

RED GARLAND TARZINDA PİYANO ÇALABİLMEK İÇİN, SAĞLAM BİR BLUES TUTKUSU VE BOKS MAÇINDAN SAĞLAM KURTULAN EFSUNLU BİR SOL EL Mİ GEREKİYOR ?

Red Garland’ın boksa olan ilgisi ve kısa ring kariyeri ile ilgili hikayeleri gerçekten çok merak ediyordum. Editörüme bir Red Garland yazısı kaleme almak istediğimi söyledim. Destekledi beni. “Elbette Mine, hoş bir makale olacağını düşünüyorum.” dedi.

Red’in boks geçmişini araştırmaya başladım. Nasıl başladığı ile ilgili fazla bir bilgi bulunmasa da, 1941 yılında ağır siklet boksörü olarak dövüştüğü biliniyor. Otuzdan fazla kez ringe çıkıyor. 1942 yılında henüz on dokuz yaşında iken boks sporunu bırakma kararı alıyor. Hikaye şöyle gelişiyor. Muhammed Ali‘nin idolü Sugar Ray Robinson ile bir gece sekiz acımasız round yapıyor. Garland o gece çok kötü kaybediyor. Ringde hırpalanan Dallaslı genç boksör, kısa süre sonra dünya ağır siklet şampiyonu olma hayalinden vazgeçiyor. Müzik tutkusuna geri dönerek, piyano çalarak hayatını kazanmaya karar veriyor.

Garland, kariyerine jump blues icra eden bir müzisyen olarak, önce korno, klarnet ve alto saksofon çalarak başladı. Daha sonra piyano ile devam etti. Texas’tan Philadelphia’ya ve daha sonra New York’a kadar gitti. Swing’den Blues’a kadar pek çok türü çalabilen çok yönlü bir müzisyen olarak ün kazandı. Bunda muhtemelen boksörlük günlerinden kalma, her iki elini de aktif ve seri olarak kullanabilmesinin rolü büyüktü.

20’li yaşlarının başında, Nat King Cole ve Roy Eldridge ile sahne aldı. Lester Young ile çaldı ve Coleman Hawkins ile turneye çıktı. Sonra 40’ların sonlarında Manhattan’ın caz kulüplerinde bebop patladığında Charlie Parker‘ın yanında çalmaya başladı. Parker ve Garland, birlikte sahne aldıkları yıllar içinde, uyum içerisinde çalışıp, bepop akımında büyük ses getirdiler.

Garland özünde hünerli doğaçlama yeteneği olan bir blues piyanistiydi. Charlie Parker ile yaptığı verimli çalışmalardan sonra, bir başka Teksaslı, gelecek vaadeden saksafoncu Eddie Vinson‘la bağlantı kurdu. Ona Cleanhead diyorlardı çünkü Malcolm X gibi kafa derisi, küllü, su bazlı, kimyasal bir saç düzleştirici ile yanmıştı. Vinson’ın saçı bir daha hiç çıkmadı. Garland’ın piyanoda olduğu Vinson’ın grubu, 40’ların sonlarında ve 1950’lerin başında, “Kidney Stew Blues”, “Old Maid Boogie” ve “Cherry Red” gibi birkaç büyük hit kaydetti.

Sonra 1952 yılında Vinson’ın müziği kökten değişmeye başladı. Grup jump blues ve swing’den, doğaçlama sololar ve uzun süreli müzikler içeren caz müzik formuna evrilmeye başladı. Piyanoda doğaçlama yapmak, Garland’ı büyülüyordu. Grubun tarzındaki değişiklikte, muhtemelen göz alıcı yeni bir tenor saksofoncunun Kuzey Carolina’dan John Coltrane adında taşralı bir gencin, gruba eklenmesinin etkisi büyüktü.

Coltrane ve Garland çok geçmeden yakın arkadaş oldular. Red, John’dan üç yaş daha büyüktü. Daha dünyevi ve daha kendinden emin bir müzisyendi. Alto saksofondan tenor saksofona yeni geçiş yapan Coltrane, kendi sesini bulmakta zorlanıyordu. Garland’ı Charlie Parker ile çaldığı zamanlar ile ilgili acımasızca eleştiriyordu. Coltrane daha sonra Parker’ın müziğine aşık olduğunu itiraf edecekti. Garland, boşlukları doldurmaya ve Coltrane’in ortaya çıkan yeni tarzını keskinleştirmesine yardımcı oldu.

Cleanhead’in grubuyla turneye çıktığı o günlerde Garland ve Coltrane “viski ve eroin” bağımlılıklarından kaynaklanan ortak ilgi alanları olduğunu keşfettiler.

Bu zamana kadar Coltrane, onu sahnede zayıflatan bağımlılığının bir sonucu olarak, konserleri kaçırdığı ve soloları berbat ettiği için Dizzy Gillespie‘nin grubundan atılmıştı. Bu boşluktan istifade eden Coltrane, Granoff Okulu’nda müzik teorisi okumak için Philadelphia’ya gitmişti. Ancak Coltrane okula konsantre olamıyordu. Kısa süre sonra Vinson ve Garland ile yeniden yola çıktı.

1950’lerin başında, Miles Davis, hem eroinden hem de eski grup lideri Charlie Parker’ın etkisinden çıkmaya başlamıştı. Daha yumuşak bir ses, bebop’un kinetik çılgınlığına blues temelli bir alternatif arıyordu. Davis, Chicago merkezli piyanist Ahmad Jamal‘ın büyüsüne kapılmıştı. Davis, Jamal stilini trompetinde uygulamak için kendi tekniğini yeniden şekillendirdi. 1953’te Miles, arkadaşı davulcu Philly Joe Jones‘tan kendisine “Ahmed Jamal gibi” bir piyanist bulmasını istedi. Philly Joe, Davis’e, tarzı çok daha hoşuna gidecek birini buldu. Miles’ı Red Garland ile tanıştırdı.

Garland, Miles için seçmelere katıldığında, tarzı, 1960’ların, Bill Evans, McCoy Tyner, Herbie Hancock ve Joe Zawinul‘un da aralarında bulunduğu caz piyanistleri üzerinde derin bir etki yaratacak derecede, oldukça özgündü. Devrin diğer önemli caz piyanisti, George Shearing ile birlikte Garland, blok akor tekniğini cazla birleştirdi. Ama Garland’ın tarzı benzersizdi, sol eliyle melodi çizgisiyle aynı ritimde vurulan dört nota akoru çaldı. Ses hafif, yoğun, ritmikti.

Davis’in yeni beşlisi için doldurması gereken iki önemli yer daha vardı: “Tenor ve bas” Sonny Rollins‘i çok istiyordu. Ama Rollins kendi şeytanlarıyla savaşıyordu zaten. Garland, dönemin caz piyanisti Jimmy Smith ile anlaşma yapmak üzere olan John Coltrane’i işe alması için Davis’i ikna etti. Bas için ise Miles, Detroitli genç yetenek Paul Chambers‘ı seçti. Omurgası basitçe “Ritim Bölümü” olarak bilinen ilk büyük beşli böylelikle oluştu. Davis, Coltrane, Garland, Chambers ve Jones.

West Coast’lu saksofon sanatçısı Art Pepper‘ın en iyi albümünde de çalacak olan bu grup, aynı zamanda bir bağımlılar grubuydu. Hatta, Paul Chambers uyuşturucuyu asla bırakamadı ve 1969 yılında 33 yaşında iken öldü.

Gerçekten de, eroin bağımlılığından yeni kurtulan Miles hariç, beşlinin tüm üyeleri bağımlıydı. Kulüp çevrelerinde “Miles Davis & Booze and Dope Band” olarak tanınmaya başladılar. Coltrane, Davis ve Garland’ın soloları sırasında sahnede başını sallar, eşlik ederdi. Jones genellikle konserlere geç gelirdi; Garland ve Chambers, alışkanlıklarını gidermek için düzenli olarak Miles’dan nakit para alırdı. 1955’ten 1958’e kadar üç yıl boyunca birbiri ardına kayıtlar yaptılar.

Newport Caz Festivali‘ndeki çığır açıcı performansından sonra Miles Davis, cazın yeni çılgınlığından para kazanmak için Columbia Records ile bir anlaşma imzaladı. Ama bir sorun vardı. Davis hala Prestige etiketine beş albüm borçluydu. Prestij kayıtları arasında Miles, blues dolu Round About Midnight‘ı kaydetmek için grubu Columbia’nın Manhattan stüdyolarına gizlice soktu. Teknik olarak Davis, Prestige ile yaptığı sözleşmeyi ihlal etti. Çözüm olarak, “Round About Midnight” bir yıldan fazla piyasaya sürülmeyecekti. Ve o iş yapılamayan bir yıl süresince, Coltrane maddi olarak bağımlılıklarını yönetemedi. Kendisine bir akar gelmemesi eroin ücretinin kesilmesi demekti. Bu nedenle grup dağılmıştı.

Garland, grup dağıldıktan sonra, Paul Chambers ve ateşli genç davulcu Art Taylor‘ı altı parça kaydetmek için Rudy Van Gelder‘in stüdyolarına götürdü. Bebop sonrası modern cazın bir başyapıtı olarak nitelenen “Groovy” adlı bir albümle ortaya çıktılar. Groovy, müzisyenlerin sabah saat 3’te burbon yudumlarken ve bir meyhaneden geçerken kendinden geçmiş bir şekilde dinledikleri, mesai sonrası blues türüne verilen bir isimdi…

Albüm, Ellington bestesi “C-Jam Blues”u Garland’ın kalın akorlar ve Taylor’ın hızlı davul ritimleri ile çalması başlıyor. Duke Ellington kaydından çok başka bir biçimde yorumlanıyor. Erroll Garner bestesi “Gone Again” yorumunda Garland, melodik bas hatları için yaratıcı alanlar açarak Chambers’ı öne çıkarıyor. Art Tatum‘un bile imrenebileceği parlak, heyecanlı ritimler ile “Will You Still Be Mine?”de tempo hızlanıyor. Ancak albümün doruk noktası olarak Garland bestesi “Hey Now” ile albüm son buluyor. “Groovy” kusursuz bir kayıt ve pek bilinmeyen bir klasik albüm olarak ortaya çıkarıyor.

Birkaç ay sonra Davis, Cannonball Adderley‘nin eklenmesiyle eski grubu yeniden bir araya getirdi. Coltrane bile geri çağrıldı. Coltrane, güçlü, ayırt edici yeni bir sesle geri döndü. Birkaç konserde çaldıktan sonra, Davis grubu ilk modal blues albümü olan Milestones kayıtları için Columbia stüdyolarına götürdü. Aynı zamanda Davis’in Garland ve Chambers tarafından Groovy’de inşa ettiğine benzer, Miles, Coltrane ve Adderley’nin ateşli ve kromatik sololar üfleyebileceği yumuşak ritmi yeniden yaratmaya çalıştığı bir albümdü.

Ancak eski sorunlar yeniden gün yüzüne çıkmaya başladı. Philly Joe Jones, Columbia için çalışmaktan nefret ediyordu. Para ve ödemeler Jones için önemliydi. Her stüdyo çalışmasından sonra kendisine nakit ödeme yapan Prestige için kayıt yapmayı tercih etti. Columbia’da çeklerinin gelmesi için günler hatta haftalar beklemek zorunda kalıyorlardı. Bağımlılar paralarını bu kadar uzun süre beklemekten rahatsız olurlar.

Garland, Davis’e karşı sorumsuz davranmaya başlamıştı. Piyano çalmak için son kayıt çalışmasına gelmedi. O gün, Miles piyanoyu kendisi çalmak zorunda kaldı. Birkaç saat sonra Garland sendeleyerek stüdyoya geldi. Piyanonun başına oturdu, Miles’a donuk gözlerle baktı ve “Grup nerede dostum?” dedi. Davis ertesi gün onu kovdu. Aradan bir kaç ay geçtikten sonra, Garland’ın yerine 20. yüzyılın (veya başka herhangi bir yüzyılın) tartışmasız en büyük albümlerinden biri olan, Kind of Blue’yu kaydetmek için Bill Evans ile anlaştı.

Garland, Miles’dan ayrıldıktan sonra, yirmi yıl daha kayıt yapmaya devam etti. Ancak hiç biri Groovy’nin başarısına erişmedi veya Davis grubunun ritim bölümüne ilham veren çalışmalarına benzemedi.

Uyuşturucunun harap ettiği Red Garland, o heyecanlı günlerini bir daha yakalayamadı. Red, 1984 yılında, doğduğu şehir Dallas’ta, bilinmezlik içinde öldü.

Bir dahaki sefer, Kind of Blue dinlediğinizde, Garland’ın başı çektiği ritim grubunun derinliklerine inin ve Kind of Blue’da çalmamasına rağmen, Red Garland’ın sihirli sol elinin hayaletini hissedin.

Mine Gürevin

Yeme içme kültürüne düşkün bir matematikçi. Fermantasyon etkisinde müzik yazıları üretmeyi seviyor.

Mine Gürevin 'in 72 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Mine Gürevin ait tüm yazıları gör

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir