34. Akbank Caz Festivali: Neden Gençler de Katılmalı
İnsanın genç yaşta “kendini gerçekleştirmiş”, hayatta belli bir noktaya gelmiş yetişkinlerle iletişim kurması çok güzel bir şey, evet, ama yine de genç olmak biraz da gençlerin arasında olmayı istemektir. Ya da diyelim, insan benzerlerini arar. Ben de girdiğim her yerde önce akranlarım var mı diye bakıyorum. Toplu taşımada bile yaşı benimkine yakın birini görünce daha rahat hissediyorum.
Bu durumu konser salonlarında da yaşıyorum. Gittiğim konserlerde arada bir akranlarımı da görüyorum ve biraz olsun mutlu oluyorum. Çünkü gittiğim konserler genelde kalburüstü amcalarımızın, teyzelerimizin, müdürlerimizin, patronlarımızın, başarılı avukatların, özel hastane doktorlarının, okuldaki emekliye ayrılmayı ciddi ciddi düşünen profesörümüzün, çeşitli bankaların çeşitli şubelerinin emekli müdürlerinin, turist rehberlerinin ve bir de davete icabet etmeyecek olup en ön sıralardaki yerlerini boş bırakacak denli meşgul davetlilerin dominasyonunda oluyor.
Tekrar edeyim, bu insanlarla en azından ayda 1-2 sefer iç içe olmak, aynı sahneye bakmak bana iyi hissettiriyor, bir ortaklığın parçasıymışım gibi düşündürüyor. Romantize etmekten kaçınmadığım şeyler bunlar. Ama taze kan taze kanı çeker. Yeni kulak başka yeni kulakların passızlığını arar. Temiz zihin başka temiz zihinlerle kültürel ya da duygusal birliktelikler kurmak ister.
Kısacası, festival salonlarını program boyunca neredeyse her gün karış karış edebilecek enerjiye, ilgiye ve tutkuya sahip arkadaşlar arıyorum.
Hem bu festival, bazı diğer festivaller gibi her konsere 3-5 tane öğrenci bileti koyup diğer biletlerin fiyatlarını 1000-1500 liralardan başlatan bir festival de değil. Biletlerini almaya içimizin çoğunlukla cız ettiği o lüks salona (hani bir AVM’nin içinde bulunan) şimdi 200-250 liralara sızabiliriz. Neredeyse bir kahve parası.
Korkunç bir gündem var. Her şey bizi sıkıyor, boğuyor. Sokak hayvanlarına yapılmak istenenler, senelerdir göz göre göre hayat pahalılığı, dünyada olup biten gerginlikler, daha yeni Instagram’a getirilen erişim engeli… Önümüze yığılan problemler saymakla bitmiyor.
Senede en azından birkaç sefer kendi gündemimizi kendimiz yaratma özgürlüğünü elimize alalım. Dışarıya açalım kendimizi. İstanbul’a dünyanın çeşitli yerlerinden gelen müzisyenlerle zihinsel yurt dışı seyahatleri yapalım. Vize derdi olmadan, yurt dışı çıkış harç pulu almadan…
Evet, caz herkese göre olmayabilir. Ama kültürel etkinliklere, festival ruhuna ve özellikle müziğe ilgisi olan akranlarım olduğunu biliyorum.
Onların, canlı müziğin evrilebildiği boyutları; caz gibi bir kendiliğinden-akış sanatının icracılarının ustalığının, karşımızda, o an gerçekleşiyor oluşunun büyüsünü tatmaya meraklı olduklarını varsaymak istiyorum.
Tatiana Eva Marie ile Paris sokaklarında tatlı yürüyüşler yapabiliriz. Brad Mehldau ile kendimizi Amerika’nın ortasında, uçsuz bucaksız bir tarlada, kanyonlarda, çöllerde gün batımını seyrederken bulabiliriz. Kahil El’Zabar ile Akbank Sanat’ın küçük sahnesinde samimi, mekân dolduran ve yoğun bir konser deneyimi yaşayabiliriz, Kurt Elling ile New York sokaklarında ya da caddelerinde yürüyormuşuz gibi hissedebiliriz, Isaiah Collier ile ayakta caz dinleyip dans edebiliriz…
Bunların dışında ilgimi fazlasıyla çeken isimler Antonio Sanchez (Birdman filminin müziklerini yapan), Tophane Noise Band, TÖZ (Tamer Temel, Ercüment Orkut, Cem Aksel) & Hezarfen Ensemble oldu.
En azından 2-3 konserde sizlerle karşılaşmayı ve aynı havayı solumayı iple çekiyorum. Anne babalarımız, anneanne dedelerimiz yaşlarındaki insanlarla olduğu kadar sizlerle de yan yana oturmak istiyorum o konser salonlarında. Belki öncesinde kahve, sonrasında bira içmek, belki metroya ya da vapura birlikte yürümek istiyorum. Gece yatağa yattığımda birkaç saat önce kulaklarımın ve zihnimin maruz kaldığı zevki yaşayan başka arkadaşlarımın da olduğu bilgisinin hem bana, hem size, hem de ülkenin ve dünyanın bu korkunç hâline biraz olsun iyi geleceğine inanıyorum.
■